Dr. Mustafa Coşkun Kale

Dr. Mustafa Coşkun Kale

Gır Musa'nın Allı Benli'si

On yedisinde ki Gır Musa, Mirza Memmed'in ortanca oğludur. Musa'ya "Gır" denmesinin sebebide, köyün ekseriyetinin "Gara" olması sebebiyle, Musa'nın saçlarının kumrallığı, gözününde boncuk mavisi olmasından gelir. Adına "Gır"denen bu delikanlı; aslında boyu-bosuyla köyün en yakışıklılarındandı. Mirza Memmed'in en büyük oğlu köyde ve çevresinde "Barut" olarak bilinen Ali Osman'dır ki askerden daha yeni gelmiştir O. Üçüncü oğluda on altısında kasabanın orta mektebinde okuyan İrbâm'dır. Mirza Memmedin üç oğlandan sonra Dünya'ya gelen on beşinde, anasının adı sahibi Zeyno'su ve on üçünde Hatçâ adında iki de kız çocukları vardır.

Mirza Memmed, eskinin nâmlı pehlivanlarındandı. Köy ve kazada çok şalvar almışlığı vardır. 30- 40 dönüm tarlası bir o kadarda koyun keçisi, bir iki sağmalı, daha torâçan tosunken Ceyhan'dan getirdiği şimdi ğayış yaran olan iri-yarı bir çift öküzü, Altında çerkeslerden aldığı safkan al bir kısrağı, çifti, çubuğu, bağı bahçesi olan, Allah vergisi üç de olân çocuğuyla merde-namerde muhtaç olmadan geçinen, ortanın biraz üstünde boylu, geniş omuzlu, bir batman elleri olan baba yiğit biridir Mirza Memmed. Eşi Hüsne, Mirza Memmed'in emmisinin gızı olur. Halim-selim kimseciklere zararı dokunmayan, hatırnâz, sessiz-sedasız bir kadındır Hüsne'de.

Kemçik Âmed, Mirza Memmed'lerin hem haneden, hemde yer yer tarla ve bahçe komşusu olur. Köye sonradan yerleşmiştir. Karşı köyden sığırtmaç olarak gelir. Geliş o geliş; düzgün adamdır diye Cak Zöhre'de O'na verilince, avrat köylüsü olur vesselam. Çalışır, çabalar eh köyün hatırı sayılır zengininden olur kalender yapılı, sessiz, sakin bu garip adam.

Karısı Cak Zöhre iki elini böğrüne dayadımıydı, O'na lâf yetiştirmek ne mümkün. İyidir hoştur da damarına basmıya gelmez O. Köyün en eşli kabilesinden olduğu için mi, arkasına güvendiği için midir her nedense; iki gün suskun kalsa, vıykırığı çıkmasa; mahalleli hemen kayğı eder "Öldü mü galdı mı nedi sesi soluğu çıkmadı bâtasıca bu soykânın ki ?" diye, O'nu yoklamaya evine gidecek kadar da severler Cak Zöhre'yi. "Cak" adıda; çok konuşmasından, çenesinin düşüklüğünden, ördek gibi vâk vâk vâkılamasından gelir.

Cak Zöhre, Kemçik Amed'e üç kız, ikide oğlan çocuğu verir. En büyüğü on altısında ikiz eşi Imış, sonra O'nun ekizi dudağının üstünde mercimekten küçük yıldız beniyle, al yanaklı güzel mi güzel Anşa. Anşâ iri iri gara gözleri, kalem kaşlarıyla, eh birazda güzelliğinden ötürü ailede ve köyde gördüğü taltifle ikiz eşi Imış'a göre sanki daha toplu, irimtrak görünümdedir. Bir küçüğü "artık yeter, kız son olsun !" diye adını Yeter koydukları son kızı Dünya'ya getirir. Büyük oğlan henüz on beşinde İremzi, diğerleride ikişer yaş arayla doğan; Mıktad ve Halil'dir.

Her yıl olduğu gibi eylül ayında pazara, tüccara çıkacak kuzular; ekin biçimi temmuz sonrası, hem firezden faydalanmak hemde, avarlık, bağ, bahçe aralarında yazıya yabana göre daha çok ot ve tohuma gelmiş bitkilerden faydalanmaları için genelde her aile kendi çor- çocuklarını okulunda tatil olması fırsatıyla kuzu otlatmasında görev verirlerdi ki, bu özel otlakiye kuzuların tez zamanda semirmesi ve daha iyi fiyattan alıcı bulmasına sebep olurdu.

Kuzu otlakiye işi genelde Mıktad ve Halil'e ait olmakla beraber, ablalarını haftada bir veya iki günlüğüne ana-baba rızalarıyla ikna etmişler, evden çok ırak olmama kaydıyla ablaları "kuzu gütme"ye gidecekti. Aslında bu iş ablalarınında işine geliyor, ev yerine açık hava onların gönüllü tercihi oluyordu.

O gün kuzu gütme (otlakiye) sırası ikizlere yani Imış ve Anşâ'daydı. Otlakiye olup da; şöyle bir frezlerde, tarla takım başlarında karınlarını kısmende olsa doyurmak, eve gelince bir müddet sonrasında az bir arpayla semirmelerini sağlamaktı.
Öğle vakti olunca Yelli Kavak altında kuzuları érek denilen gölgede dinlendirirken, kendileri de kavak dibinde ki buz gibi sudan kana kana içtiler. Dışı ıslak keçeli testilerini doldurup, gölgede azık çıkınlarını açtılar. Neler yoktu ki çıkında; dört yumurta, yufka, iki taptabu, bir kaç yeşil soğan, domates, hıyar ve çökelek.

Tam yemek ortasındayken hafif hafif, çalanın henüz görülmediği içli bir kaval sesi dikkatlerini o tarafa verdirdi. Al yanaklı Anşâ bu rado da neyin nesi diye
sessizce mırıldanınca;
- Ne radosu bildiğin gaval o, heç mi duymadın bunu rado da menşur Allı Gelin o allı ? Çok severim ben bu türküyü dedi, gaval sesi içini deler geçer derlerdi, doğru demek ki diyerek Allı Gelin sözlerinden mırıldanmaya başladı.

Suya gider allı gelin has gelin

Topuklarına nokta nokta bas gelin

Bu güzellik sana hoş gelin

Suya gider su testisi doldurur

İflah etmez bu dert beni öldürür

Bilmiyon mu benim sana yandığım

Bu goca köyde hep garip kaldığım

Allı Anşâ, büktü boynunu eline yerden bir çöp alıp, toprağı karıştırırken, can havliyle Imış'ı dinliyor, bir kulağınıda içli kaval sesine veriyordu. Pembe al yanaklarıysa gittikçe al güle dönmüştü
- Sen nerden biliyon bunları Ğı ? diye Imış'a seslenince;
- Bunu bilmeyen genç gız mı var ? Esas sâ sormalı sen nedi bilmiyon diye ?
- Get anam get sen sevdalanıksın ellâm ? Allâ kim o bacı ? Yosâm Barut mu ğı ? der demez Imış'ın yüreği cızıladı. O'nu nerden çıkardın ğı diyerek, utanıp başını yere eğiverdi. Barut komşusuydu, yakışıklı, iyi karekterli bir delikanlıydı. Allah yazarsa niye yok desin ki Imış ? Üstelik askerden de yeni geldi evlenme sırası da geldi yâ Barut'un. Sonra birden,
- Kim ola bu gavalı çalan ? Gız bu "gavala can veren dil veren diye" ün yapan, Gır Musa olmasın vallâ bence O ?

Allı Anşâ, Allı türküsünü duyunca, kendine çoktan pay çıkarmıştı bile...Ancak an be an söyleyenin kim olduğu merakıda tüm bedenini ılık ılık sarmaktaydı...Öyle yâ; Anşâ'ya köyde, Değirmenci'nin Allı kızından ayırmak için, dudak üstünde ki yıldızlı beninden dolayı "Allı Benli" denilir, bu bir. İkincisi de bu Allı Türküsü niye Anşâ'ların kulaklarının dibinde söylenir ki ?

Gır Musa, o gün ikizlerin önlerinde kuzularla aşağılara doğru gittiklerini görmüş, kuşluk vakti sonrası nasıl olsa bunlar érek için Yelli Kavak'a gelirler düşüncesiyle; böründe sakladığı kavalla Yelli Kavak yakınında dallı budaklı korunaklı bir meşe altında, ikizlere görünmez şekilde oturdu. Ne zaman ki, vakit öğle oldu kızlar Yelli Kavak'a yöneldiler. Başladı o meşhur kavalıyla Allı Gelin'i çalmaya, aslında mesaj apaçıktı...

Derken, ertesi hafta akılları ve kalpleri bir haftasına kadar boş olan ikiz kızlar, son bir haftadır kafalar meşgul kalpler kıpır kıpır kuzularla geldiler. Imış'ın niyeti eğer bu Allı Gelin'i çalan Gır Musa'ysa, oradan örün örün sevdiği Barut'un kalbine giden bir yol olacaktı. İçin için "Allah vere de bu kavalcı Musa olaydı" diye içinden geçirmedi de değil.

Öğle vakti yine aynı érek vaktinde, iki bacı yine azzık çıkınlarını açtıklarında; yanik kaval sesi yine kalpleri ve ortalığı inletiyordu. Kavalda ki sözler Imış'ın dudaklarına dökülüyor, oradan da Allı Anşâ'nın yüreğine yol oluyordu....

Allı gelin taş başını yol eder

Ördek gelir su başını göl eder

Şu derenin ardı ceviz ağacı

O yerde bulunur gönül ağacı

Zalım anan seni bana vermezse

Sen bana abey de ben sana bacı

İmış, Allı'nın kulağına usulca "ben ortalığı golâçan edicim !" diyerek sessizce çalılıklara doğru yürüdüğünde; Meşe dibinde elinde kavalıyla Gır Musa'yı görmez mi ? " Ne geziyon burada Musa abi, gavalı sen mi çalıyodun? nefesine diline sağlık, duyardık methini de.." deyince;
- Bacım sen benim dünya ahret bacımsın, beni bağışla, nasıl sölenir onuda bilemem ki ? Gaval Allı uçundu, beni hoş gör.
Imış "Anadım gardaş !" dedikten sonra, işaret parmağını ağızına götürerek şimdilik anlamında "sus !" işareti yaptı ve sessizce gittiği yerden, koşarak Allı'nın yanına geldi.
- Kimimiş buldun mu bacı ? dedi Allı
- Bulmamıyım buldum tabi, dediğim gibi Musa Gır Musa.
- Ee kimiyemiş nedi öttürürmüş gavalını ?
- Nedi öttürücü, sâ çalıyor vallâ sâ aşık ?
- Gız seni anama derim, nerden çıkarıyon bunları, görüştü mü yosâm ?
- Gonuşmasam nerden bilicim, hemi ne var bunda aslan gibi olân niyetine de pâk ?
Allı ne diyeceğini bilemedi. Bedenini ılık ılık bir duygu kaplamış. İlk defa başına böyle bir iş geliyordu. Yanaklarının alı allaşıyordu.

Her ne kadar suçu olmasa da; Anasına yinede söylememeliydiler duyarsa kırılmadık kemik koymazdı. Imışlada öyle anlaştılar.
- Ben bi daha guzuya muzuya gelmem dedi
- Ne var gelmiyecek, senin neddin var ?
- Olsun, bu son gelişim, gâri Yeter'i al sen gel ?
Bir başka olur kırsalın sevdaları; duru ve pâkdır, kor bir ateş gibi için için yakarda kül eder insanı. Allı hem seviniyor hemde korkuyordu yüreğini ateşleyen bu ılık mı ılık sevda ateşinden.

On gün sonrasında Cak Zöhre'nin gardaşının oğlu Hamit'in düğünü var. Cak önde üç kız kol kola okul bahçesine doğru yavaş yavaş ilerliyorlar. Allı, Allah nazardan esirgesin, enine boyuna serpilmiş bir başka güzellikte buğün. Imış'da O'ndan geri kalır değil, düğün alanına geldiklerinde genci erkeği, karılı kızlı tüm gözler Cak'ın kızlarında.

Meydanı çifte davullar coşturuyor, Meşhur Gânlâvak Halayları, kadınların dıddırı oyunları, avşar-tecirli kültürü düğünün ağır basan süsü oluyordu. Cak kızlarıyla bulduğu okul sandalyesinde, halkanın tam karşısında elleri döşten bağlı, gaytan bıyıklı, gara döş kılları görünür şekilde mintanın ilk düğmelerini açmış, yakışıklı Barut dediğimiz Ali Osman ve yanında da kardeşi Gır Musa var, gözleri hep ikizlerde. İkizlerin gözlerinde örün örün karşıda...

Meğerse, Barut'la Imış asker öncesi kavilleşmişler. Barut'un "Eskerliğiimi bekle seni alacağım !" sözü, odur budur kimselerin duymadığı, için için alevlenen aşklarının başlangıçı olmuş. Asker dönüşü bunu ilk bilen de Gır Musa olmuş.

O gece düğün bitimi, Barut ve Gır Musa'nın odalarında ki heyecanlı bi şeyler anlatmaları, gülüşmeler anaları Hüsne'nin de dikkatini çekmiş olmalı ki, içeri girerek;
- Hayırdır ne gülüşüyorsuz ? dediğinde;
- Hayırdır Anam hayır ! sâ iki gelin bulduk ?
- Hayr olsunda kim bu pasaklılar ?
- Ne pasaklısı, köyün en gözel iki kızı dedi Barut
- Kimimiş bu gözeller ki ?
- Kemçik Amed'in gızları Imış'la Allı Benli ?
- Allah yazdıysa bozsun gala gala Cak mı galdı. Hemde iki bacı iki gelin Dünya'da olmaz !?
- Ana oldu oldu, olmazsa ahâ ikimizde evlenmiyok, sen babama söle bakım ne diyecek ? dedi Barut.

Allah var, Barut'ün amacı önce Musa'yı baş göz etmek, sonra kendi muradına ermekti. Musa ne kadar olmaz desede, böyle olacak diye son noktayı koydu. Çünkü Allı Benli'yi kaçırmak istemiyordu. Yavaş yavaş taliplerinin geldiğini duyuyor, bu O'nu huzursuz ediyordu.

Sabahleyin, Hüsne bir tebessümle olânların odasına girdi. Akşam kocası Mirza Memmed'e durumu açmış, pehlivan ikisi içinde "münasiptir !" deyince, Hüsne 'nin itirazı bitmiş, olânlara müjdeyi vermeye gelmişti. Barut "Yalnız Ana önce Musa'yı baş göz edek?" dediğinde, Hüsne şiddetle karşı çıkar "Olur mu Garam sırada, hak da sende, eskerliğini de yaptın !" desede; Barut bu dediği dediktir. "Hemi üst üste iki düğünü nasıl yapak ki ?" desede Hüsne, "Allah kerim hele bir Musa'ya başlıyak da?" diyerek, sarıldı öptü Anasını.

Bir kaç gün sonra Hürü, eltisiyle Cak'ı ziyarete giderler. Kızların izzet ikramı, güler yüzleri Hürü'yü iyice cezbetse de, konu açılınca; Cak'ın sözleri yenilir yutulur değildi. "Get anam get ! Ne sen söylemiş ol nede ben duymuş olam, yedi köyün allısı ğızım gala gala Gır'a mı galdı !" Zavallı Mirza Memmed, ne yapacağını şaşırdı, devreye koymadığı adam kalmadı. Cak'ın gardaşları bile " Ahlaksız O pehlivan, O'na söz geçmez ki !?" deyince; Barut, Musa'ya; "Gaçıracaan lân O'nu al şu silah belinde dursun ben her bişeti ayarlarım. Şahan Emmi'lere götürecen tamam mı" dedi.

Şahan Emmi dedikleri, babaları Mirza Memmedin asker arkadaşıdır. Afşin Binboğa eteklerinde kökten sürme ağa oğludur. Uzun süre köyünde muhtarlığından dolayı Şahan Kâye adıyla nâm sürmüşlüğü vardır. Hatta yıllar once Mirza Memmed'in köyünde 4-5 metre kar yağdığında, mal-melen açlıktan meleştiğinde bir habernen, on kızak mal yeyğisi, un- bulgur göndermişliğide vardır.

Ali Osman, el altından yavuklusu Imış'a, Allı'yı götürecekleri gün saat ve yeri bildirir. Allı ikindi vakti Orta Çeşme'ye varmadan, Musa iki arkadaşlarıyla Allı'yı gönülsüzmüş gibisinden ata bindirecek, doğru Kötüre altında cipiyle bekleyen Mekselina'ya ulaşacak, buradan Şahan Emmi'lerine gidecekler. Al kısrağı da Kötürede ki baba dostları köye alacaklar.

Proğram eksiksiz yürüdü. Akşama doğru Musa ve Allı, Şahan Emmi'nin evine ulaştılar. Evde ki Şahan Kâye'nin kızlı erkekli bayram havası görülmeye değerdi doğrusu. Ertesi sabah, Allı ve Musa Şahan Emmi'leri ve eşinin ellerini utangaç halde öperler. "Her şey yolunda ğayğı edecek bi şey yok !" diye önce Afşin'e, oradan da köye Mirza Memmed'e haber ulaşır.

Cak Zöhre Allı'nın kaçırıldığı haberini alır almaz, duvarda ki mavzeri kuşanır çocuklarına "Daha ne bekliyorsuuz utanmazlar" diye silahlanıp Allı'nın peşine düşmelerini vıykırsada; garibim Kemçik Âmed onlara sessizce bakar durur. Derken içeri olanca heybetiyle kardeşi Mullâ Hösün girer. "Goyun o silahları !" diye hem çocuklara hem Cak'a bağırır. "Bir inadın, lâf aymazlığın bak ne hallere getirdi. Hem nerde görülmüş itin ağzından et alındığı, mundar o mundar !" diye Cak'ı neredeyse dövecekti. "Her şeyin yolu yordamı var, Mirza Memmed'de oğlu olacak da eyi adamlar. Alırız gızlarından Zeyno'yu Iremzi'ye bu iş burada biter" Cak, ağlıyor gonu-gomşu teskine çalışıyor. Imış'da biraz suçuksu haller var.

Derken, 5-6 gün geçtikten sonra Mulla Hösün'ün dediği gibi iş tatlıya bağlanır. Köyün ileri gelenleri araya girerek, İremzi'ye Zeyno'yu nikahlar. Gece yarısı düğünsüz, gelin İremzi'nin dayısı Mulla Hösün'ün evine getirilir. Gün görmüş yol yordam bilen, Mulla Hösün, Cak'a Allı'yla Musa'yı getireceğini söyler. Cak'ın karşı koymadığını anlayınca, Şahan Kâye iki oğlunu onların yanına katarak, Gır Musa ve Allı akşam üzeri baba evi Mirza Memmed'e dönerler. Mutluluktan gözleri ışıldıyor. Hele Barut'a hiç diyecek yok. Bir gardaşı Musa'ya bir baldızı olacak Allı'ya sevinç göz yaşlarıyla sarılıyor, sarılıyor.

Barut, anlayışıyla, fedakârlığıyla, yiğitliğiyle köyde ve çevrede nâmı üstüne nâm katıyor. "Az daha zaman geçsin, Imış" dedikten 50 gün sonra, Elbistan yolunda malesef bir trafik kazasında o eşine az rastlanır yiğit can verir. Köyler, kazalar aylarca Barut'a acışır. "Kadersizmiş !" diye, yıkılır başta Mirza Memmed olmak üzere, Musa'lar, Allı'lar, Imış'lar...Barut'un mezar taşına "Burada Muradına Ermeyen Bir Yiğit Yatar" diye taşa işlenmiş bir yazı asılır.

Imış, bir kaç yıl kendine gelemez. İsteyenlerine "Barut'dan sonra bana her şey haram, hele goca.." diyerek geri çevirir. Sonun da Şahin Emmi'sinin önüne duramayıp, yigeni Uzun Ali'ye gelin gider...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Dr. Mustafa Coşkun Kale Arşivi