Dr. Mustafa Coşkun Kale

Dr. Mustafa Coşkun Kale

Umarım Dünya'yı Sarsan, Yeni Ekonomik Kavramdan Haberiniz Vardır ?

Hemen baştan söylemeliyim ki, bu yazımın amacı her ne kadar ülkemden örnekler vermiş olsam da; bir hüküm oluşturma çabası ve hüküm vermeden ziyade, Dünya'da çok tartışılan bu yeni kavramın ortaya döktüğü öneri ve örneklerin ülkemize ne kadar benzer ve/veya benzemezliğine okuyucumun bizzat kendisi karar verecektir.

Demokrasilerini tüm kurum ve kurallarıyla benimsemiş, eşitlik ve sosyal adalete dayanan Kuzey Avrupa dışında, ABD başta olmak üzere çoğu Dünya gençlerinin gelecek için umutlarının artık bir bir tükenmiş olduklarını öne süren ekonomik bir kavram bu.

Yoksullukla, eşitsizlikle, hayal kırıklıklarıyla örülü bir düzenin normalleştirildiği adı yalnızca Ekonomik ve Siyasal Düzen değil, Bu düzenin adı "Açlık Oyunu Ekonomisi" olduğu söyleniyor.

Evrim Rızvanoğlu bu yeni kavram için, bu yalnızca bir kavramı değil; bir sistemi, bir zihniyeti ve hatta bir çöküş biçimini ifade ettiğini söylemektedir.

"Açlık Oyunu Ekonomisi" kavramı Amerika'lı Profesör Scott GALLOWAY tarafından ortaya atıldı. Derinleşen eşitsizlikleri ve bunun artık yapısal hale gelmesini tarif etmek için de "Artık sistem, yetenekli insanları değil, zengin çocuklarını daha da zengin etmek için çalışıyor. Bunun apaçık anlamıda; toplumsal dokunun, fırsat eşitliğinin ve sınıf geçişkenliğinin çöküşü" olarak tarif etmektedir.
Bu kriz başlangıçta ABD'ye özgü görünsede; Türkiye ve Dünya'nın çoğu ülkelerinde bu tanımın derin izlerini açıkça görmek mümkündür.

Çünkü, bu düzen artık yarış olma vasfını kaybetmiş durumdadır. Ana, baba ve gençlerin feryat çığlıklarından haberiniz varsa, bu yeni kavramı anlamakta hiç zorlanmayacaksınız.

Başlangıçta herkesin aynı hizada durduğu, emeğin örgütleri sayesinde hakkını çoğu kez aldığı, sarı sendikacılığın tu-kâkâ edildiği, çalışanların ödüllendirildiği bir Dünya'dan artık ne yazık ki bahsedemiyoruz.

Kimin kazanacağının doğuştan belli olduğu, kimin kaybedeceği sistemde adeta kodlandığı bir oyundan bahsediyoruz.
Bu oyun milyonlarca insanı daha baştan diskalifiye ettiğine de hep şahit oluyoruz.

Geniş halk kitlelerinden biriyseniz, yaşadığımız ülkede her gün biraz daha yoksullaşmıyor muyuz ? Her sabah daha az umutla uyanmıyor muyuz ? Eşinin ve çocuklarının yüzüne mahçup mahçup bakan çalışan bir baba, torunlarını daha çok görme, bağrına basma özleminden imtina eden bir emekli değilseniz, inanın çok şanslısınız. Bizler için umud dediğimiz şey, ekranlarda gördüğümüz fantaziden başka ne ola ki ?

Türkiye'de en zengin 17 Milyonluk % 20'lik kesim, toplam gelirin % 48'ini alıyor. Burada kişi başı ortalama gelir 37,1 bin dolar. En yoksul yine 17 Milyonluk % 20'lik kesim ise, toplam gelirin ancak % 6'sını yani kişi başı gelir ortalaması 4,6 bin dolar olarak kendi aralarında yine adil olmayan bir şekilde üleşiyorlar. Bir nevi GALLOWAY'ın "Açlık Oyunu Ekonomisi" yani. Yada eski yıllarda çok söylenen şimdi unutulan "kurtlar bile yapmaz bu taksimi, kuzulara şah olsa" sloğanı sahi bu değilmidir ?


Bu sadece gelir dağılımı problemi mi sizce ? Hükümetler bütçeleriyle, verğileriyle, uygulamaya koyduğu ekonomik kararlarla tercih ettiği kesimlere, teşvik, hibe, sıfır faizli kredilerle istediği kesimlere gelir transferi yaparlar. Aslında, yıllardır dar ve sabit gelirliyi inim inim inleten enflasyon belası bile, zengini dahada zengin eden bir gelir transferi değil mi ? Enflayonlu ortamda en çok kazanan kesim para babaları değil mi ?

Mesela "Kur Korumalı Mevduat Sistemi" ile dövizi olana neredeyse şimdiye kadar yatırılan döviz bedeli kadar faiz ödemesi yapılmadı mı ? Vesselam, faizdi, sıfır faizli krediydi derken trilyonlar zenginlerimize gelir transferi olarak akıp gidiyor.

Nitekim bu söylemimiz Avrupa'nın en önemli finans kurumu İsveç'li UBS'nin hazırladığı 2025 Küresel Servet Raporu'nca da teyit görüyor. Rapora göre (Global Wealth Rapor) geçen yıl 60 bin olan Türkiye dolar milyoner sayısına 7 bin kişi daha eklenmiş. Yani, bu ülkede günde 19 türk dolar milyoneri oluyor. Neyin karşılığı derseniz ? günde 513 boşanma, günde 16 intihar karşılığı olduğunu rakamlar söylemektedir.

Zenginlik elbette iyidir ancak belirli kesim çökertilerek oluşuyorsa, burada hakkaniyetten gelirin adil paylaşımından söz edilebilir mi ? Hele hele bu devlet, saat başı 230 milyonu parası olan yerli ve yabancıya faiz olarak ödüyorsa; yani asgari ücretli 871 kişinin bir yıllık ücreti bir saatte faize gidiyorsa...

Bu para kimden mi çıkıyor ? Hani yukarıda söylediğimiz gelirin % 6'sını alan % 20'lik kesim vardı yâ ! N'olacak yani, şimdide % 5'ini alır, üstelik bu kesimde ki nüfus artışının diğer kesimlere göre daha yüksek seyri nedeniyle de, % 20'lik kesim oluverir % 22-25 alacağı da, toplam gelirin %5'i oluverir.

Bu gelir dağılımı problemi değil, aynı zamanda bir ülkenin, kimleri gözettiği, milyonlarca halk yığınının, kimler için gözden çıkardığıyla ilgili bilinçli bir tercih değilse başka ne olabilir ki ? Ezâyı da sefâyı da eşitlemek gerekmez miydi ?

Dünya Bankası 2023 yılı "Sosyal Hareketlilik Endeksi" ne göre, Türkiye'miz 82 ülke arasında 66 ncı sırada yer alıyor. Bu veri bize Türkiye'de yoksul bir aile çocuğunun eğitim, emek ve çabayla daha iyi bir hayat standardına erişebilmesinin artık çok zor olduğunu gösteriyor.

Sosyo ekonomi, özellikle kırsalda ki çocuklarımızın hayatlarını daha ilk anda şekillendirmeye başlıyor. Eğitim yoluyla sınıf atlamak artık kitaplarda kaldı. Çünkü fırsat eşitliği dediğimiz şey, adeta ciddi bir ayrıcalığa dönüşmüş durumda.


Eğitim sistemimiz tüm çocuklar için eşit imkan sunmuyor. Okullar arası farklılıklar derinleşiyor, öğretmenler arası nitelik farklılığı uçurumlar oluşturuyor. Bazı çocuklar daha hayatın başında güçlü alt yapıyla ilerlerken, bazıları daha ilk adımda geride kalıyor. Bu farkı malesef ömür boyu kapatamıyor.

Böyle bir düzende başarı malesef çoğu kez yetenekle değil, soyadı ve sosyal çevreyle tanımlanıyor. Ne yazık ki, sistem bunu olağan bir gerçek olarak sunuyor.

Torpil, kayırmacılık ve ilişkiler üzerinden ilerlemek, artık ayıplanma değil, teşvik edilen çözüm yolu olarak sunuluyor. En büyük bedeli ise, önünü göremeyen, emeğinin karşılığını alamayan, umutları törpülenmiş halk çocukları gençlerimiz ödüyor.

Önceden dar gelirli aileler için eğitim sınıf atlamanın en kolay yoluydu. "Oku da Kurtul !" denirdi. Şimdi üniversite mezunlarının % 25'i işsiz, ailesine karşı bin mahçup, İş bulanların çoğuda zincir marketlerde, asgari ücretli, sigortası var, sendikası yok...

Bu düzene hakim, "Açlık Oyunu Ekonomisi" gençlere adete şunu söylüyor; sakın hayal kurma, hayalin varsa bastır, umutlarını her gün küçült, aç- açıkda değilsin yâ daha ne istiyorsun ?

Peki bu hep böyle mi gidecek ? Devletin sadece yöneten değil, dengeleyen, eşitleyen, koruyan, güçlüyü daha güçlü kılan değil de, zayıfı da gözetmek ve insanca yaşatma görevi olduğunu idrak edip, bunu seçerkende, seçilmişken de ısrarla talep edersek; daha yaşanabilir adil bir Dünya'nın mümkün olduğunu birlikte görmüş olacağız.

İşte o zaman kene gibi masum insanlığa musallat olan "Açlık Oyunu Ekonomisi" arkasına bakmadan gidecek. Açılan yaraların toplumda ki yama ve restorasyonu başlayacak, umutsuz yaşayan halk çocuklarında artık umutlu, mutlu bir yaşam dönemi ve sevinci başlayacak.

Sizce, gayret etmeyi değmez mi ?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Dr. Mustafa Coşkun Kale Arşivi