Dr. Mustafa Coşkun Kale

Dr. Mustafa Coşkun Kale

Kağnılarımız

İktisat tarihçileri, İnsanlık tarihinin en önemli icadı olarak tekerleği gösterirler. Tekerlek, hem ulaşım hem de iletişime yaptığı katkı ile, insanlığın önünü açmıştır.

Düne kadar görmediği tanımadığı insanlar hakkında, karşılıklı bilgiler elde etmişler, geliştirerek, eskisinden daha iyi bir hayat şartlarına kavuşmuşlar.

Tekerlek, 5 500 yıl önce Anadolu da Sümerler tarafından bulunmuş, Avrupa ve Dünya'ya buradan yayılmıştır. Tekerleğin icadından sonra da Kağnı'nın da keşfi tarım ve ticareti geliştirmiştir.

Kağnılar, bizim açlığımıza merhem, sermaye birikimiyle de yeni gelişmelere yol açmıştır. O kağnılar sayesinde, traktörlere kavuştuğumuz ve bu sayede daha çok ekim alanı daha çok ürün ve kazanç sağladığımızı kim inkar edebilir ?

Göksun'umuz traktör ve tarımsal mekanizasyona, komşu  ilçeler Elbistan, Afşin ve Andırın'a göre yaklaşık 25-30 yıl geç başlamıştır. Bunun en önemli nedeni Göksun da ortalama çiftçi başı ekilebilir arazinin dolayısıyla çiftçi başı gelirin düşüklüğüdür. Böylece geç biriken sermaye, tarımsal mekanizasyona geçişi de geciktirmiştir.

Daha 70'li yılların başların da bile, melodisine alışkın olduğumuz cazırtılı cuzurtulu kağnı seslerinin ana caddemiz de bile eksik olmadığını hatırlarsınız herhalde ?

Ormandan depoya zomp (tomruk), tarlaya akmûn çekme (gübre), sürüm, ekim, biçim, hasadı, değirmeni, odunu, yayla çıkış ve dönüşleri ile akla gelebilecek insan gücünü aşan her türlü ihtiyaçlarımızı kağnılarla karşıladık. Kağnıyı çeken öküz ve camuzlar "elimizin ûlâğı" kutsal sayarak "evin direği" oldu. 

Göpü, âmudu (kayış), oku, boyunduruğu, gazzığı, dayağı, sammâyı, çeteni bilmeyen Göksun'lu az olur. Kağnının bizde apayrı bir yeri vardır. Kültürümüzün önemli bir bölümünü kağnılar oluşturur.

Hani, "fukâraya dayak atacâğına sırtında ki esvabı yol" derler yâ !? Mazallah koşum mallarının başına ölümlü bir iş gelse gonu gomşu acışarak "ocâ yıkıldı" derdi.

Duymuşunuzdur "ev danasından öküz olmaz" sözünü, genel de koşum malı olacak tosunlar, çevre il ve ilçelerden çoğu kez de Ceyhan, Maraş, Elbistan,Tufanbeyli gibi yerlerden getirilirdi. Alındığı yere, tosunun şekil ve rengine göre ad verilirdi bunlara.

Tufanbeyli Kên'den gelmişse "Kên'li",  "Albustan'lı", boynuzsuzsa "Gabak" rengine göre "Boz", Garâş (Karakaş)" diye, öteki çiftine göre ayırt edilirdi. Camuzlarda ise; ekseri boynuz şekillerine göre "çağmel" veya "yaprı" diye adlar verilirdi. Bazen İri öküze çoğu kez de, görkemli camuzların tek boynuzuna toka takılır bunlarada "tokalı" denirdi.

Koşum malı, özellikle rampada taşıyamıyacağı bir yük altındaysa ya yan durur, yada çöktümüydü "gıç atdı" denir, alışkanlığı sürerse de bu koşum malından vazgeçilirdi. 

Evdeki horanta iş gücüne uygunsa, kendi veya ortakçısının arazisi genişse; iri iri birer çift öküz veya camuz koşumları olurdu. Bu gibilere de; varlıklı anlamın da "gapısın da çifter çifter goşumu var" denirdi.

Kış ayları sulanmaya gelen camuzların "Camuz dövüşü" çiftçiler için de bir nevi eğlence olurdu. Cenup Pınarı, Â Pınar (Ak Pınar), Ayıoğlan, Ümmüsün (Ümmügülsün), Vezirlerin Köprüsü önemli döğüş mekânlarıydı. Yenilen Camuz için;  "Allah sen'inandırsın, Amed'in tokalısı möötdüre möötdüre bâatdırârak İrbâm'ın yıldızlısını bi govalâyışı vârıdı ki, sorma getsin" denirdi.

Kağnı deyip gelip geçmeyin. Bunun için iyi bir malzeme çok iyi de bir usta gerekirdi.  Yetmedi, câzır câzır da ötmelliydi iyi bir kağnı. Ötüşü metrelerce uzaktan kime ait olduğunu beli  etmeliydi. Mesala rahmetli Ramazan Emmi'nin (Pafurruk) kağnısı, en iyi öten kağnı olarak bilinirdi. İşe yaramaz adama "gıcılamaz kâğnıı mı" denir yâ, câzır câzır ötmeyen, sesi çıkmayan kağnı pek makbul sayılmazdı.

Şüphesiz her köy ve kasabalarımız da çiftçinin ihtiyaç duyduğu kağnıyı yapacak ustalarımız vardı. Bunları detaylandırmaya bu sayfanın izin vermeyeceğini belirterek bir kaç örnekle belirtelim. B. Çamurlu'dan Şevki Uğur, Kızılcık'dan Küllü Hüseyin (Gül), Karabaş Bayram  (Karakuş), Esenköy'den Apış İsmail  (Bostan), Uzun Ali (Bostan), Asker Ahmet (Karaca)'lerin kâğnı yapımın da epey bir ünleri vardır.
Göksun için, mesleği sülâleye ad olmuş "Kağnıcıoğulları" sülalesini evvela görmek gerekir. Yani, Kağnıcıoğlu Memmed (Baz) ve Kağnıcıoğlu Topal Mahmud (Baz) ayrıca Yusuf Kâ Osman (Koyuncu), Pine Ali (Teltik), Nebice Memmed (Bolat), Pine Hacı (Teltik) ve Şişik Mâmud (Kişi) önemli kağnı ustalarımızdı. 

Kışın bit, pire için "Gaytancı"lardan alınan katranla yağlamış camuzlar ile öküzlerin tırnakları baharın gözden geçirilir, nalbantlara iş düşerdi. Akmûnlar çekilir. Câzur cuzur kağnı sesleri  artık bize baharın geldiģini duyururdu. 

Sonra tarla sürümleri başlar, yazı yaban kağnı ve koşum mallarıyla dolardı. Sırtına bağladığı çocuğuyla bir elin de azzık çıkını, ötekin de ağartı çitili taşıyan kadınlar yollara dökülürdü. 

Yorgun arğın eve dönerken; Mesesin ucunda ki sâkıtla "haydi olûm !" demeye pek gerek kalmazdı. Hayvanlar zaten bir an evvel ahıra ulaşma derdindeydi.

Ekim başlar, bitince bu defa yaylaya çıkma telaşı sürerdi. Sulama, hasat, harman, gem, yaylacıları daha aşağılara indirme derken, harman da yatanlar da, çerçicilerin şeker sucuğu, lokum, üzüm, karpuz getirmesini dört gözle beklerdi. 

Derken, hayvanların yem ve horântanın zâhire telaşı başlar; Müdürler (Koca), Hacı Yemliha (Elbistan), Vezirler (Abacı) ve Necati Hoca'nın (Özmen) su değirmenleri ana baba günü olur, sıra için nöbetde durulurdu.

Tarladan, yaylalardan el etek çekilir. Bir zaman sonra, sürüm ve nihayet ekime başlanırdı. Dur durak bilmeyen bu telaşı sabahın köründe ellerin de omâç dürümleriyle oduna gitmeye sıra gelirdi. Akşam üzerleri cazırtılı kâğnı sesleri, etrafa saçılan ardıç, mezde, çam ve kamalak kokuları Şehre bir ses ve nefes olurdu. Yorgundu çiftçi ve ailesi, goca öküz ve aynalı yâprı camuz da.

Horânta ve Şehri doyurma yük ve telaşını omuzlayan, dur durak bilmeden bizi bu günlere ulaştıran nâsırlı ellerin sahibi bu fedakârlar kimler miydi ?

Gocâaların Memmed (Aydemir), Haymalı Yaşar (Aydemir), Küllüm Cuma (Ural), Küllüm Amed (Ural), Çapar Hasan (Tüylü ), Gara Mulla (Tüylü), Muslu Saim (Güler), Pafurruk Ramazan (Tüylü ), Tüylük Durdu (Tüylü), Tüylük Memmed  (Tüylü), Uluselver Şaban (Çokaklı), Uluselver Fakı (Çokaklı), Hasanların Fakı (Özmen), Hasanların Hamit (Özmen), Hacı İbiş Yusuf (Yıldız), Hacı İbiş Omar Hoca (Yıldız), Cılız Osman (Yıldız), Çaylı Hamit (Çay), Çaylı Memmed (Çay), Hacı Çaylı (Çay), Abız Ali (Çay), Yüzlük Osman (Kıratlı), Körez Sülemen (Akıncı), Körez Durdu (Akıncı), Bekçi Vahap, 

Hacı Hurç, Hürünün Osman (Acer), Hürünün İrbâm (Acer), Kekeç Osman (Acer), Bâsd'âli (Acer), Gıllı Bekir (Acer), Gırmızı Memmed (Acer), Hammâmut (Sağır), Hammâmut Memmed (Sağır), Hammâmut Bekir (Sağır), Gasnak Bayram (Sağır), Gazi Durmuş (Sağır), Hasan Sağır, Baco Mustafa (Akyıldız), Hacı Hanifi Memmed (Akyıldız), Nebi Hacı (Alkış),

Gö Memmed Memiş (Güçlü), Gö Memmed Halil (Güçlü), Gö Memmed Ümmed (Güçlü), Çiloğlan (Güçlü), Mullâ'san Gadir (Koyuncu), Mullâ'san Memmed (Koyuncu), Ali Kâ Musa (Ertuğrul), Ali Kâ Mustafa (Ertuğrul), Ali Kâ Memmed (Ertuğrul), Mull'sân Hasan (Koyuncu), Ekiz Mustafa, Memmed, Ali (Koyuncu), Sarı Öküzlerin Halil (Baz), Süllü Hacı (Güçlü), Süllü Memmed (Güçlü), Aşçı Veli (Aşçı), Deliveller Memmed (Akıncı)

Ğö Durmuş Ali (Gök), Yâbulâk Hösün (Gök), Abider Ali (Çokaklı ), Abider Osman (Çokaklı), İzzet Durdu (Çiçek), Ali Çavuş (Çiçek), Keçeli Bayram (Sümbül), Keçeli Abdulla (Sümbül), Kürd İbiş (Nakış), İbiş Osman (Nakış), Amber Hasan (Türkmen), Otuz İrbâm (Çiftçi), Kör Ahmed (Nakış), Kelamed Şaban (Akmaz), Gundakçı Ali (Kundakçı), Gundakçı Mustafa (Kundakçı), Gundakçı Osman (Kundakçı), Gundakçı Memmed (Kundakçı),  Kör Mâmud (Çakar), Sâar Hacı (Çakar), Saraylı Hasan (Çakar), Hacı Memmed Hacı (Aşçı), Gaytancı İsmâl (Aşçı).

Çirkin Amed (Çokaklı ), Çirkin Omar (Çokaklı), Garip Hakkı (Akoğlu), Garip Osman (Akoğlu), Garip Bekir (Akoğlu), Uzun Memmed (Çakır), Uzun Halil (Çakır), Çakır Ali (Çakır), Kenan Amed (Koca), Kenan Hasan (Koca), Kenan Memmed (Koca), Vasis Durdu (Tongut), Kel Gadir Memmed (Tongut), Güc'omar (Akdamar), Goc'oğlan Ahmet (Biçici), Mantar Mustafa (Çiçek), Hacı Çiçek, Mulluyusuf Ahmet (Koca),
[16:55, 02.03.2022] Mustafa Coşkun Kale: Yusuf Kâ (Koyuncu), Yusuf Kâ Bekir (Koyuncu), Daşomar Yusuf (Koyuncu), Abacı Hasan (Abacı), Abacı Hösün (Abacı), Aşiret Sülemen (Abacı), Mercimek Hasan (Kişi), Mercimek Memmed (Kişi), Şişik Bekir (Kişi), Şişik Mamud (Kişi), Şişik Hamza (Şişik), Kenger Mamud (Kenger), İnce Osman (Kenger),

Fakı Ali (Akgül), Apış Bekir (Göllü), Apış Hacı (Göllü), Apış Memmed (Göllü), Körali Memmed  (Özdemir ), Körali Ahmet (Özdemir), Körali Mustafa (Özdemir), Körali Ali (Özdemir), Gardiyan Kemal (Göllüce), Garahösün Nuru (Poyraz), Garahösün Mustafa (Poyraz), 

Pine Hacı (Teltik), Pine Ali (Teltik), Kekilli Hacı (Teltik), Paşa Hamit (Teltik ), Todur Musa (Teltik), Gara Ali (Teltik), Fetille Cuma (Teltik),Yonuz Hacı (Peltek), Gara Osman  (Peltek), Yonuzların Hubu (Peltek), Yonuz Goca (Peltek), Ali Çavuş  (Peltek), Yonuz Ahmet (Peltek), Mehdi Ali (Zincir), Mehdi Âa (Zincir), Mehdi Hamza (Zincir), Mehdi Durdu (Aslan), Gambur Osman (Aslan), Solak Hacı (Solak), Müdür Amed (Koca), Yâb Ali (Yıldız), Yâb Derviş (Hurç), Yâb Ali (Hurç), Yâb Hacı (Hurç). Yâb İrbâm (Hurç)

Bunca insan, yağmur, yaş, toz toprak demeden; ter için de nasır tutan elleriyle bu ülke için zor şartlar da üretim yaptılar.

Bakkal, sebzeci, terzi, ayakkabıcı, kalaycı,  nalbant, pırtıcı, manifaturacı nice esnafa, kazancının bir kısmını, nâsırlı elleriyle vererek onlara da can simidi oldular. Çok eken, çok çalışan kazanarak artan sermaye ile mekanik tarıma geçti. Şimdi torunları traktör ve modern tarım aletleriyle yürütüyor bu kutsal işi. Umarız çok daha iyi yerlere taşıyarak, merde nâmerde muhtaç etmezler Türkiye'mizi. 

Minnettarız sizlere !

Göçenlerinizi rahmet, kalanlarınıza sağlık ve afiyetler diliyoruz. 

Dr. Mustafa Coşkun KALE'nin, 
Henüz yayımlanmamış, 
"Küçük Türkiye'm GÖKSUN" adlı eserinden.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Dr. Mustafa Coşkun Kale Arşivi