Dr. Mustafa Coşkun Kale
Aynı Zannettiğimiz Anlamları Farklı Üç Ekonomik Kavram ve Çocuk Yoksulluğu
Günlük hayatta çoğu kez şu üç kavramın, aynı anlamı ifade ettiğini sanarak birbirinin yerine kullanırız. Bunlar;
Enflasyon
Fiyat Artışı
Hayat Pahalılığı
Enflasyon, fiyatlar genel düzeyinin sürekli olarak artmasıdır. Her biri aile bütçesinde ki ağırlıkları göre yerleştirilmiş 400 mal ve hizmetten oluşan bir büyük sepeti düşünün. Sepetin içindekilerin toplamı başlangıçta endeks 100 İken, bir sonraki ayda 102 sonra ki ayda 103 olmuşsa bu artış sürekli olarak artış gösterdiğinden dolayı buna enflasyon diyoruz.
Sepette ki 400 mal ve hizmetin fiyatlarının bir kısmının o dönem için eksilmiş olması önem arz etmiyor. Önemli olan enflasyona tabi olan, her bütçeye göre çarpım katsayısı farklı 400 mal ve hizmetten oluşan enflasyon sepetinin genel fiyatını toplamıdır.
"Her bütçeye göre çarpım katsayısı farklı" tabirimizi biraz açacak olursak; 4 kişilik bir asgari ücretli için günde 10 TL'den aldığı ekmeğe % 25 zam geldiğinde bu aile günde 10 TL ayda ise 300 TL sırf ekmekten dolayı gelir kaybına uğrayacaktır. Yani aylık geliri 22 000 TL'sinin % 1,36'sını sırf ekmekten dolayı kaybetmektedir. Oysa aylık geliri 500 bin TL olan aynı nüfusa ve ekmek tüketimine sahip yüksek gelirli biri için bu oran binde 6 olacaktır.
Yani asgari ücretlinin ekmeğine yapılan zam, yüksek gelirliye göre 22,6 kat daha fazla olmaktadır. Ancak, sepet fiyatı oluşturulurken burada devreye aile geliri ve tükettiği ürünün o ailede ki ağırlığına göre, katsayı oluşturulmaktadır. Yoksa yüksek gelirli çoğu insan nüfus aynı da olsa günde 4 ekmek tüketmeyeceği gibi o kesimin tükettiği ekmeğin fiyatı da farklıdır elbet.
Kaldı ki, bu ve daha üst geliri olan kesimlere sistem gelir artırıcı enflasyon fazlası faiz v.s gibi enstrumanlarla adeta korunmaktadır.
Fiyat Artışı ise, bir mal ve Hizmetin bir defalık artış göstermesini ifade eder. Örneğin fiyatı 60 TL olan elmanın 70 TL'ye sonrada 80 TL'ye çıkması enflasyon değil fiyat artışıdır. Zira bir malın fiyatı artmıştır. 400 kalemlik mal ve hizmet sepetinin toplam değeri 100 TL'den 102 TL'ye çıkmış, orada durduğu için biz buna enflasyon değil Fiyat Artışı diyoruz.
Hayat Pahalılığı ise, bir ülkede enflasyon gelir artışından daha fazlaysa o ülkede hayat pahalılığı söz konusudur. Örneğin, bir ülkede enflasyon % 50 İken o ülke çalışanlarının ücret gelirleri % 20 artmışsa satın alma gelirleri % 30 geri gitmiş demektir. Böyle bir ülkede gelirler de % 50 artmış olsaydı hayat pahalılığı olmayacaktı.
Türkiye'de dar ve sabit gelirlinin, emeklinin yıllardır yaşadığı hayat, işte tamda budur. Hemen her kesimin açıklanan resmi enflasyon oranına yüksek sesle itirazları da cabası...
Bu açıklamalardan sonra geliri enflasyon kadar artmayan dar ve sabit gelirlilerin içine düştüğü yoksulluk nedir ve toplumda ne gibi derin yaralar açıyor diye bakacak olursak.
Nedir yoksulluk ve fakirlik ? yada daha çok bilinen adıyla fukaralık ? Günlük temel ihtiyaç olan yiyecek, içecek, barınma gibi ihtiyaçların tamamını veya bir kısmına, gelirinden dolayı zor erişmek veya erişememeye yoksulluk denilmektedir.
Yaşadığımız ülkenin temel sorunlarından biride budur aslında. Uzun yıllar süren kronik enflasyon karşısında, ücretlerin neredeyse enflasyonun 1/3 ü veya yarısı kadar artmış olması, dar ve sabit gelirliyi yoksullaştırmıştır.
Hatırlayın, ilk okullarda Hayat Bilgisi kitabının kapağında ki envai çeşit renkli sebze, meyve, et, balık resimlerini. 4 mevsimli, 4 denizli güzel ülkemin zenginliği bizlere tâ o çağda resmediliyordu. Kız çocukları kirazı kulaklarına süs olsun diye küpe yapardı. Şimdi dar gelirli için kirazda, meyvede dilimli karpuzda reyonlarda bakıp geçilen süs oldu.
Uzmanlarca, dört kişilik bir ailenin sadece gıdaya ayırması gereken asgari aylık harcamanın 24 bin 35 TL olduğu, yoksulluk sınırının ise 78 bin 292 TL olduğu söyleniyor. Ücretliler kesin bu grupta da, sorun bakalım mahallenin berberi, bakkalı, ufak esnafı hangi grupta?
2024 yılında sürekli yoksulluk yaşayanların oranı % 18 olmuş. Türkiye çocuk yoksulluğunun en yüksek yaşandığı ülkelerden biri. Dahası çocuk yoksulluğu ile eğitimdeki başarısızlık arasında çok güçlü bir bağ olduğunu en iyi eğitim camiamız bilmektedir.
Yoksulluk sadece fiziksel bir sorun değil, zekayı ve eğitim başarısını da etkiliyor. Bu hâl toplumsal sorun olduğu gibi milli güvenliği de etkileyen ciddi bir devlet sorunudur da.
Ankara Tabip Odası verilerine göre, 15 yaşındaki öğrencilerin % 20'si haftada en az (kahvaltı, öğle ve akşam yemekleri olarak toplam) bir gün sayılacak yemek yiyemiyor. % 20'si okula aç gidiyor. Her 5 çocuktan 1'i yatağa aç giriyor.
Sınav başarısıyla yoksulluk arasında da net bir bağlantı kuruluyor. TOEG/LGS verileri zengin ve yoksul öğrenci arasında 22 puanlık başarı farkı olduğunu gösteriyor.
Yoksulluk etkisinde ki çocukların erken yaşta devamsızlığa, okul terkine, çocuk işçiliğine hatta suça yönelmelerine zemin hazırlıyor.
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı verilerine göre, Ülkemizde 174 bin çocuğa ailesi tarafından bakılamıyor. Bu çocukların ailelerinden alınma riski bulunuyor.
Araştırmalar, çocuk yoksulluğu ile çocukların suça sürülmeleri arasında yüksek ilişki olduğunu gösteriyor. Suç işlediği gerekçesiyle 2024 yılında hâkim karşısına çıkan çocuk sayısının 134 bin 383 olduğunu gösteriyor.
Dar ve sabit gelirlilerde oluşan hayat pahalılığı günlük yaşamı her açıdan derinden etkiliyor. Gelir artışı temel tüketim mallarının çok gerisin kaldığından, hayat hergün çok daha zorlaşıyor.
Bu tablo sürdürülebilir değil, karar verici mercilerin sadece ücret zamlarını açıklayacakları bir kaç gün içinde değil, enine boyuna çok yönlü, çok uzun süre düşünmelerini gerektiriyor. Bu tablo kader de değil, yoksulluk sadece istatistiki bir mesele olmaktan çıkmış, yetkililerce bunun insan onuru, toplumsal huzuru ilgilendiren acil bir sorun olarak görülerek çözülmesi gerekiyor.

Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.