Dr. Mustafa Coşkun Kale

Dr. Mustafa Coşkun Kale

"Dünya Gıda Krizi",Geliyorum Diyor!..

Kısa adı FAO olan, Dünya Gıda Teşkilatı Nisan 2022 raporun da Ukrayna kriziyle birlikte gıda ve yem fiyatlarının şimdilik % 22'lere kadar artacağını söylüyor.

Uluslararası Enerji Ajansı (UAE) "Küresel Enerji Krizi" nin 24 şubat 2022 tarihiyle resmen başladığını belirtiyor. Bu krizin daha önce yaşanan 1973 Petrol Krizinin etki ve sonuçlarına göre çok daha ağır olacağını açıklıyor.

Türkiye acilen, kontrolünde olmayan bu kriz yerine, kontrolünde olan faiz-enflasyon krizi hatasından bir an önce dönerek tarımı canlandırması gerekiyor.

Dövizi belli nokta da tutacağım diye, hem olmayan dövizimizle arkadan dolanarak piyasadan döviz alıp, dövizi bu şekilde baskılayacağını düşünüyor, hemde %62 seyreden bir enflasyonist ortamda enflasyonun  yarısı bile olmayan faize para yatırmayan, dövize yönelen tasarrufçuya selektör yakarak "dövize gitme gel ben sana hem faiz hemde yükselen döviz kadar Kur Korumalı Mevduat Hesabı'ndan kazanç sağlıyacağım" diyor. 

Diyor da netice ne oluyor ? derseniz; üç ay için onlara 12 Milyar Lirayı hazineden veriyor. Yani Hazineye açık verdiriliyor, bütçe açığı...Bütçe açığı, zam ve ilave vergiyi vessalam para basmayı ve nihayetinde enflasyon ve dövizi yükseltiyor. 

Bu kısır döngümüz sayesin de "bizi çok kıskanan" lara karşı sahaya oyun başlar başlamaz kendi kalemize attığımız 2 gol ile maça başlamış oluyoruz.

Öyle yâ bizi çok kıskandıklarını söylediğimiz ülkeler de enerji zammı en çok % 30 iken yaptığımız hatalar nedeniyle bu zam bize %97 olarak yansıyor. Peki nasıl oluyor da son 5 yılda Avrupa da enerji fiyatları ciddi artış olmazken, bizde niye 4 liradan 23.75 liraya fırladı ? Bu gerçekleri bilmezsek, neyin, niçin olduğunu anlamamız mümkün olmayayacak "algı yönetimi" esaretin de bırakın yarınları düşünmemizi, yaşadığımız anlar bile çekilmez olacaktır.

İçinizi fazla karartmayayım, ciddi bir kamuoyu yoklama şirketi "bu zamları kim yapıyor ?" diye sorunca, % 6 sı muhalefet diyor. Algılarla ne hale getirdiğimiz toplum için, övünürmüsünüz, acırmısınız, yoksa gülermisiniz karar artık sizin...

Daha düne kadar, geçim derdini dile getirmemeyi marifet olarak görenler, nasılsa şu sıralar az tonlu da olsa;
"Milletimin hayat pahalılığı çektiğinin farkındayız elbet, ama bir de Avrupa'ya, tüm Dünya'ya bakın çok daha zor durumdalar" gibi sözleri söylemeye başladılar. Hazır onlar demişken, bizde durum nedir diye bir irdeleyelim bakalım.

Örnek verilen ülkeler de kişi başı milli gelir ortalama 45 Bin Dolar, bizde 9 bin olduğunu farz edelim yani bizim 5 katı gelirimize sahipler. Üstelik onlar da bizim gibi gelir eşitsizliği yürekler acısı durumda değildir. Onlar da maksimum % 8 olan eflasyon bizde %62 !

İkincisi o ülkeler de, gıda harcamaları gelirlerinin ancak % 10'una denk gelirken bu oran Türkiye de % 40'ın üzerindedir. Çok perişan olduğu söylenen Avrupa'da asgari ücretli bir günlük yövmiyesiyle 8-10 kg kırmızı et alabilirken, bizde ortalama ücret olan asgari ücretlinin bir günlük ücretiyle ancak 1 kg kırmızı et alabileceğini hatırlatmak gerekir.

Artan enerji fiyatları ve buna bağlı enflasyon ufak esnaf, emekli ve çalışanları, köylüyü kısaca ülkemizin büyük ekseriyetini köşeye iyice sıkıştırdı. FAO baş ekonomisti Maximo Torero şubat ayında buğday ve arpa fiyatları 3'te 1, ayçiçek yağını ise % 60' dan fazla arttığını söylüyor. 

Potasyum, fosfat ve azot içeren gübre fiyatları, artan enerji fiyatları nedeniyle %300 oranında arttı. Dünya gübre üretiminin %13'ünü Rusya karşılıyor, gübre krizine de şimdiden hazır olunmalı derim...

Ukrayna ve Rusya küresel buğday üretiminin %30' ünü temin ediyor. Tüm dünya ihracatının 3 te 1'i bu iki ülkeden, Türkiye, Ortadoğu ve Kuzey Afrika bu savaştan etkilenecek ilk ülkelerden biri.

Peki, Türk çiftçisinin 3 bin liraya buğday üretmesi varken, neden 6 bin liraya ellerden, üstelik yalvararak buğday alıyoruz demeyelim mi ? Yada, cebi delinen çiftinin, melûl masum bakışları altında, şimdiye kadar tarım ve hayvancılık ithalatı için ellere ödediğimiz 12 Milyar doları da söylemiyelim o zaman.
Türkiye öteden beri, ekonomi olsun, eğitim ve tarım olsun yapısal sorunlarını kökten çözüm yerine, pansuman tedbirlerle günü kurtarmayı, kalıcı çözümleri hasır altına saklamayı seven bir ülke. Ancak kapımıza dayandığının işaretlerini veren "Gıda Krizi" öyle bir kızdır ki, insan yamalı pantolonlar ve ayakkabı ile yaşar ama aç yaşamaya tahammül edemez...

Onun için gıda ve beslenme olayı, polemiklerle, laf yetiştirmelerle, yok efendim yaz geliyor sebze-meyve ucuzlarla geçiştirecek bir konu değil. Üstelik sebze-meyvenin yazın ne kadar ucuzlayacağı da meçhul, çiftçinin üzerin de nakliye, ilaç, gübre zamları gibi maliyet artıran faktörleri hesaplamak gerekir. Ucuzlarsa çiftçi bu maliyetleri borçlanarak katlandığını, böyle girdi kullanarak üretim artışı sağladığını, yok girdileri kullanmaktan feragat ettiyse de iflasların ve üretimde azalmanın habercisi olduğunu bilmek gerekir. 

Dahası var, sadece sebze-meyve fiyatlarıyla geçiştirilecek bir sorun da değil bu. Temel gıda dediğimiz et, süt, yumurta, bakliyat ve kilogramı şimdiden 16 lira olan bulgur n'olacak ? İnsanımız bu gelir düzeyi ile yaşamak için bu gıdalara nasıl ulaşıp da alacak ? "sabır" deniliyor, bu sabır, hangi kesim için ve nereye kadar ? Top yekün bir sabırı olmaz mı bu işin ..?

Geleceğimizin teminatı bebeler çocuklar süt ve mamaya, anne ve babalarının cebi yanmadan ne zaman ulaşacak, söyleyin ne zaman ?

Bir an önce şu bıkıp gına geldiğimiz polemiklere, laf yetiştirmelerini bırakarak önce yönetenlerin "evet çiftçimizi ihmal ettik" itirafıyla, iktidar ve muhalefet bir araya gelmeli, tarım ve hayvancılığın bir "bekâ" olduğunu, buna göre yeniden, kalıcı, hiç bir iktidarın değiştirmeye cüret edemiyeceği "Milli Tarım Politikası" hazırlamalıdır. 

Temel amacı da; Devlet'in her vatandaşının kolaylıkla sağlıklı, ucuz gıdaya ulaşması sağlanmalıdır yani arz güvenliğini devlet garanti etmelidir.

Öte yandan, üretim planlaması yaparak, çiftçinin; ne, ne kadar, nasıl ve kim için üreteceği hem devlet hem de çiftçimizin bilmesi gerekecektir.

Çiftçi üzerin de yapılan güvenilir anketler her 5 çiftçi den ancak 1'nin gidişata ses çıkarmadığı diğer 4 çiftçinin isyanlar da olduğunu gösteriyor.

"Gıda Krizi" kapımızı çalmadan, "Milli Tarım Politikası" yürürlüğe girinceye kadar, çiftçimizin hiç değilse ayakta kalıp üretime devamı açısından acilen yapılacakları sıralayacak olursak;

- Çiftçimizin halihazırda 255 milyar lira borcu bulunmaktadır. Bu borcun 192 milyarı bankalaradır. Borcun faizi iptal edilerek, ana para yeniden ödenebilecek şekilde yapılandırılmaldır

- 2006 yılında yürürlüğe giren Tarım Kanunu'na göre, çiftçiye milli gelirin %1'i destek olarak verilir denmesine rağmen,  aradan geçen 15 yılda çiftçiye ancak %40 oranında ödeme yapılmıştır. En son 2021 yılı milli gelirimiz TÜİK'e göre 7 trilyon 200 milyon açıklandığı halde, bunun %1'i yani 72 milyarı çiftçiye ödenmesi gerekirken, 2021 çiftçi destekleri 29 milyar lira olarak açıklanmıştır. Çiftçiye  bu yılda %40 eksik ödeme malesef revâ görülmüştür. 

- Kanunun emretmesine rağmen 2006 yılından bu güne kadar çiftçiye hak ettiği yaklaşık 300 milyar TL bi defa veya taksitle çiftçimize ödenmelidir.

- Taban fiyat belirlenirken, malesef ürünün maliyeti olarak belirlenmekte, çiftçinin asgari geçim endeksi göz ardı edilmektedir. Bundan dolayıdır ki her yıl çiftçi, çiftini çubuğunu bırakmaktadır. Taban fiyat belirlenirken, 
maliyet+ kâr+ çiftçi geçim düzeyi= Taban Fiyat olarak düşünülmelidir.

- Taban Fiyat belirlendikten sonra çiftçi aleyhine oluşan fiyatların belirli kısmını devlet yıl sonuna kadar çiftçiye ödemelidir.

- Yaptığımız her gıda, yani et, süt, yumurta, peynir, su, içecek, orman ürünü v.s alış verişi için, KDV'nin belirli yüzdesi oranında bir ödeme, oluşturulacak TARIM FONU'nda toplanarak, çiftçiye teşvik, yatırım ve küçük baş hayvancılık için mera ıslah amacıyla kullanılmalıdır.

- Mazot, gübre, ilaç, sulama elektriği, gibi çiftçinin temel girdileri çiftçinin tahammül sınırı olan 2021 fiyatları baz kabul edilerek dondurulmalıdır.

Karnı tok, sırtı pek, daha adil ve mutlu bir Türkiye dileklerimle....

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Dr. Mustafa Coşkun Kale Arşivi