Dr. Mustafa Coşkun Kale

Dr. Mustafa Coşkun Kale

Atlar ve Atlılar

Siz hiç ata bindiniz mi ? boşuna söylememiş "Ata binersen Allah'ı, attan inince de atı unutma !" diye. Mazallah bir gurur geliverir insana ki, farklısın, daha yüksekte ve de görkemlisin. Pam Brown şöyle diyor bu hale "Bir at, insanların kendileriyle ilgili hayallerinin bir yansımasıdır. At bize sıradan varlığımızdan kaçış verebilecek güçtedir"

At, yaklaşık 6 bin yıl önce evcilleştirilen ve insana hizmet etmede en yetenekli hayvanlardan biridir. Uğruna en çok kitaplar yazılan şairlerin çoğunun mısralarından düşmeyen bir yaratıktır o. 

Mesala Ece Ayhan, "azizim güzel atlar, güzel şiirler gibidir" der.
"dolu dizgin atlılar geçecek yüreğimden, seni düşüneceğim" diyen de; Ümit Yaşar'dır. 
Cahit Zarifoğlu da, "bu atları daha fazla koşturamam diyorum, sür diyorsun, yoksul bir arabacı olduğumu kaç kez tekrarladım"

Ahmet Telli "avradın ve silahın kardeşisin ya, feodalin töresini anlat biraz da, ve terkin de kaçırdığın kızları" derdi. Dadaloğlu da, "Atın beli kısa boynu uzunu, kuru suratlısı elma gözünü, kızın iplik iplik süt beyazını, severim kır atı bir de güzeli" demişti. 
Yâ Köroğlu "alnı akıtmalı, göğsü nakışlım, estir kıratıım es, yare gidelim, dost düşman içinde sıla edelim" diyordu.
 
Hangi birini yazayım ki, "at türkün kanadı dır" diyen Kaşgarlı'dan mı ? 
"umudu olmayan at koşmaz" denilen Kafkaslardan mı ? 
Yoksa "iyi at ve eş gülmeden güldürür. Kötü at ve eş ölmeden öldürür" diyen Türkmenlerden mi ? 
Yâ da, "o zaferler getiren atların nalları altındanmış, gidişleri akına, gelişleri akındanmış" diyen Arif Nihat Asya'dan mı ? 
"bir at, zenginlikten daha kıymetlidir" diyen İspanya'dan mı ?

At insanın ruh ekizidir. Nitekim Anatole France'da bunu, "insan ruhunun bir parçası hayvan sevgisini tadana kadar uyanmaz" diye teyid ediyor. Atlar, insanda ki enerjiyi hemen hisseden hayvanlardır. Üzülen, ağlayan, küsen hisleri çok gelişmiş bir yaratıktır.

Binicisini sürekli izler, onun yanında  olumsuz, binicisine yakışmaz hareketleri görürse biniciyi dinlemez, sayğı duymaz, birlikte hareket etmez. Velhasıl  "At sahibine göre kişner" sözü boşuna mı söylenmiş olur mu ?

Atlar iki yüzlülüğü "mış" gibi tavırları da sevmezler. Çünkü atlar bizim endişeli ve stresli olup olmadığımızı yüz ifademizden anlarlar. Ata, acaba düşürür mü, düşermiyim diye tereddütlü binenler, çoğu kez attan düşmüş olurlar. At, bizim ruh halimizi iyi anlar, kararlı biniciyi sever atlar.

Mesala atlar harbiliği sever. Arkadan dolanarak geleni sevmez. Dostsanız önden yani kapıdan geleceksiniz ona, uzatacaksın dost elini, koklayacak, eldeki kimyasaldan riyasız olduğunuza inanacak, size güvenecek ve sonra dost olacak sizle.

Bizden 8-10 kat fazla ağırlıkta ki bu hayvanı, şiddet ve zor kullanarak hükmetmek mümkün mü ? Onlarla doğru iletişim kurarak, vücut ve sesimizi doğru kullanarak içimizde ki binicilik özelliklerini daha doğrusu liderliğimizle atı ancak böyle yönlendirebiliriz. 

Sanırım, şimdi artık sizler de dost oldunuz atlarla. Ama benim hikayem çok eski, yalın ve içim de hep fırtınalar estiren, kimseciklere söylenmeyen, çocukluk aşkı gibi bir şey.

İlkokul dörtdeyim, bir bahar ayında okuldan bu ilk çıkışıma fırsat, teneffüs mü vardı yoksa bu ders serbestsiniz mi dendi hatırlayamıyorum. Mektebin kuzeyde ki demir kapısın da, çoğu zaman mevcut olan zincirli kilit de yok. Çıktım, niye çıktım amaç ne tam bir bilinmezlik dolu.

Okuldan çıkmak kadar, dışarı da görünmemek de önemli bunu biliyorum. Hemen rahmetli Kundakçı Ali'ye ait hâymanın yanında ki duvar dibine geçtim. İlk niyetim önce aşağıya, buradan sola dönüp doğruca ilerlemekti. Ancak "mektep vakti bu çocuk ne geziniyor" denilebilir diye, yol kenarından koşar adımlarla karşıma çıkan hafif tümseği aşarak rahat adımlarla rampadan inişe başlamıştım ki; 

Selektör Binası'ndan, Baytar Dairesi'ne doğru  bir hâşmet ve intizam için de biri önde, ikisi yanlar da iki mi üçü mü arkada rengarenk heybetli atlar üzerin de sırtların  da, yamçı denilen yağmurluklu atlıları gördüm. Ben, tam Baytar Dairesi'nin güney batı köşesin de onları izlerken, atlılar bir bir avluya girmişti bile.
 O zamanlar,  kırmızı, beyaz ve gara olarak tanımladığım at renklerini, kadere bakınız ki mecburen öğrenecek ve şimdi sizlere; atın rengine "don" kırmızıya "al", beyaza "kır", gara dediğime de "doru" diyebilecektim. 

Pür dikkat hayranlıkla seyrediyorum, atlardan inenlerin; pantolonla şalvar arası modelde el dokumasından giysilerini de, iri toynaklı atlarını da. Yelesini, sekisini, akıtmasını bir bir inceliyorum. Atlıların bir kaçının başın da, dışında ki tüyleri ışık da parlayan börk ve kalpak, ellerin de gümüşten süslemeli kamçılar, konforu her halinden belli eğerler...

Sonra, bir öğünlük terkide ki yem torbasını atın başına geçirişlerini, farklı gelen bu güzel seromonileri bir bir hafızama kaydediyordum, arkadan hafif hafif gelen zil seslerini duysam da...

Sonradan ögrenecektim heybetli, güzel mi güzel bu kısraklara "Uzunyayla Atı" denileceğini. 1864 de soy kırım nitelikli Kuzey Kafkasya sürgününe tabi tutulan Çerkes'lerce, Kayseri -Sivas arası yüksek platolu Uzunyayla'ya yerleşenlerin bu atları Kafkaya'dan gelirken getirdiklerini.

Demek oluyor ki; Sürgün de Göksun'a yerleşen Kafkas asıllı hemşehrilerimiz de, beraberin de bu güzelim atlardan getirmişler yâ da Uzunyayla'dan temin etmişlerdir. Bir zamanların Göksun'unda Uzunyayla'dan sonra en çok atı barındıran yerdi bizim İlçe.

Aslı, Dünya'ca kabul edilmiş "Kafkas Atı" dır. Zamanla Anadolu ırklarından kan alsa da, asli gen özelliklerini korumayı bilmiştir bu atlar.

Dağlık coğrafi şartlara ve soğuk iklime dayanıklı, iyi huylu, bakımı kolay, güçlü, çeki kabiliyeti yüksek, uzun mesefa koşu ve yürüyüşte rakipsiz olduğundan Türk Ordusu'nca tercih edilen bir ırktı. 

İlk mektep bitinceye kadar benim öğle öncesi teneffüslerimin çoğu kaçamaklar halin de, keşfettiğim Baytar Dairesine gelen o güzeller güzeli çerkes atları ve bu ata yakışan görkemli atlıları izlemekle geçti. Hele geç bahar da anasının ardına takılan o güzelim tayların seyri anlatılacak gibi değil o anı yaşamak lazım. 

Çok istemişim demek ki, bize de "Leyla" adlı safkan arap al bir at nasip oldu. Küçücük yaşta binek taşımız da bindim, koşturdum, yaydım, örkledim, tımarladım, yıkadım, dostumdu Leyla.

Hatırlarmısınız, yıllar öncesi sosyal medya da sizler için "Atlıları vardı bu güzel Şehrin" diye, dört bir köşesinden tahta köprülerimizi (Kömür, Mehmetbey, Ümmügülsün, Vezirler) at nallarıyla döverek Cuma Pazarına köyden gelen atlılarımızı paylaşmıştım.

Tüm kafkas köylerimizle birlikte, Kızılcık, Kara Ömer, Kanlıkavak, Yeniyapan,Yiricek, Bozhüyük, Keklikoluk, Göynük, Hoğtaş, Taşoluk, Fındıklıkoyak, Değirmendere, Hacımirza, Kavşut, Kömür, Çamdere gibi köylerden gelen atlılarımızın kaydı malesef  kayboldu. 

Kültürel konulara İigisinden dolayı emekli ögretmenimiz Hami Koç beyefendiye ricam karşılıksız kalmadı. O'nun derlediği köylerimizde ki ata meraklı ve şimdi hepsi rahmet alemine göç etmiş bu değerlerimizi rahmetle yâd ederken, Hami Hoca'mıza da teşekkürü borç bilirim. 

Aksini kim söyleyebilir; bu liste için de, benim imrenerek baktığım görkemli kısraklara binen o binicilerin olmadığını ? Veya şairin dediği gibi bu küheylanların; kimbilir sevda çeken nice güzelleri terkisin de kaçırmadığını...

Köy ve sülale isimleriyle atlılarımızı belirtecek olursak;

Yağmurlu;
Mıtıj Aziz Koç, Mıtıj Sabri Koç, Mıtıj Nurhasan Koç, Apajıh Gazihan Gazihanoğlu, Apajıh Hamzat Abacı, Hatkut Ömer Karakurt. 

Temurağa; 
Kunıj Aslanbey Oğuz, Şogenşave Abidin Serin, Şogenşave Alibey Serin, Zeşokue Mehdi Sandıkçı, Janik Efendi Canik, Janik Yahya Canik, Aşhuet H. Muhammed Aşkın, Kefo İzzet Arıkan.

Hacıömer; 
Yelkaş H. Gazi Alakaş, Yelkaş Fevzi Alakaş, Yelkaş H. İslam Alakaş, Yelkaş H. Muhammed Müderrisoğlu, Şıruh Hasan Duman, Unaş'e H. Ahmet Eyerci, Unaş’e H. Musa Eyerci, Tok H. Şaban Tokuç, Tok Haşim Tokuç, Tok Ökkeş Tokuç. 

Kale Salyan;
Memreş Hacı Lütfi Atalar, Memreş Şükrü Atalar, Memreş Hamdi Atalar, Afone Abidin Efe. 

Saraycık;
Gubır Mecit Gümüş, Gubır Vahidin Gümüş, Hatıj Hatut Teker, Hatıj H. İshak Teker, Jılehıj Aziz Yaşar, Jılehıj Hamzat Yaşar, Jılehıj Emin Yaşar, Kuşha Reşit Kuş, Hatıkue İsmail Eser, Hoje Muammer Kuş.
[22:50, 22.02.2022] Mustafa Coşkun Kale: Yantepe; 
Yemuz Muhammet Sait Özcan, Yemuz Şujey Hamit Sevim, Yemuz Reşat Alkış, Yemuz Alirza Alkış, Cigone Kamil Coşkun, Hoje Emirbey Yolcu, Hoje Şahinbey Yolcu, Şıbzıhue Zeki Bilir. 

Karahmet; 
Balkar Küçük Uysal, Balkar H. Ali Uysal, Balkar Bedri Uysal, Kempare Hamit Güzel,  Janik H. İsmail Yılmaz, Sebeney Aziz Kaplan, Unej Aziz Coşkun, Afone Ali Efe, Belağ Emin Balıkçı, Dereha Tevfik Balıkçı.

Hiç şüphesiz tüm çerkesler ata biner, burada andıklarımız biniciliği meşhur ve ata daha meraklı olanlardır.

Atlılar atlılar bizim atlılar,
Rahmetle anıyor Şehriniz sizi. ..

Dr. Mustafa Coşkun KALE'nin, 
Henüz yayımlanmamış,  
"Küçük Türkiye'm GÖKSUN" adlı eserinden.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Dr. Mustafa Coşkun Kale Arşivi