Abdullah  Şanlıdağ

Abdullah Şanlıdağ

Adalet çökerse...

Vefatının yıldönümü nedeniyle Erbakan Hocamızı rahmetli anarken, ona ve arkadaşlarına 28 Şubat zulmünü yaşatan vesayetçileri de kınıyorum.

Siyaseti ilkeler üzerinden yapan, omurgalı; adalet ve hukuku önceleyen yönetimlerde, o yönetime destek veren toplum da rahat eder. Tarih boyunca, yönetim mi temiz olursa toplum da temiz olur, yoksa toplum temiz olduğunda yönetimde mi temiz olur? Sorusu hep tartışıla gelmiştir. bana göre devlet veya iktidar, toplumun aynaya yansıyan fotoğrafıdır. Bireyler ve toplum temiz olursa, onları yöneten idare de dürüst olur. Neticede idarecilerimiz de bu toplumun içerisinden çıkıp parlamentoya gidiyorlar. Dolayısıyla, öncelikle fertten başlayarak tüm toplum katmanlarının seviyeli bir şekilde değişim ve dönüşümü gerekmektedir. Yukarıdan aşağıya doğru değil, aşağıdan yukarıya doğru bir değişim ve dönüşüm daha faydalı olur.

Gelen her iktidar, ülkenin yollarını yapmış, elektrik getirmiş, modern teknolojiyi devreye sokmuş. Tabii tüm bunları yaparken de, götüren götürmüş. Kimisi, tuttuğu balı yalamış, kimisi de deveyi hamuduyla götürmüş. Medeni ve gelişmiş ülkelere baktığımız zaman, o ülkelerin sanayi ve teknolojide ileri seviyelerde olduklarını görmekteyiz. Biz de yeni yeni AK Parti iktidarıyla birlikte sanayi ve teknoloji devrimine önem vermeye başladık. Özellikle savunma sanayi ve teknolojide daha da ileri sıçramalar yapmak zorundayız.

Bizler, " rüşveti alan da veren de mel'undur" diyen bir peygamberin ümmetiyiz. Ama ne hikmettir bilinmez, rüşveti somun ekmeği gibi yemekteyiz. Bazıları rüşvetin tarihçesini Turgut Özal ile başlatırlar. Bir kısmı da AK Parti'ye dayandırıyor..Alakası yok. Sanki AK Parti'den önce bu millet, sütten çıkmış ak kaşık mıydı veya ne bileyim fazilet timsali miydi? Keşke bir sürü rüşvet ve yolsuzluğun tarihçesi, öyle yakın tarihte olsaydı. Hiç olmazsa daha dün başlayan bir probleme çözüm bulmak da kolay olurdu.

Türkiye’de yolsuzluk, rüşvet ve adamına göre muamele etmenin en az beş yüz yıllık bir geçmişi var. Kimi bir makama getirseniz, bir süre direndikten sonra statükoya teslim oluyor. İktidar gücünü eline geçirenler, ne oldum delisi oluyorlar. Güç sarhoşluğu başlayınca da, makamı korumak uğruna kendi dava arkadaşlarını saf dışı bırakıyorlar. Tarih bunun örnekleriyle doludur.

İstanbul'un fethi sonrası Bizans kültürü bizlere de bulaştı. Bizans’tan miras alınanların arasında, kim bilir belki de bol miktarda entrika, ayak oyunu ve siyaset cambazlığı da vardır. Bizde her dönemde bir siyaset cambazı olmuştur.

PİRAMİDİN TEPESİ

Piramidin tepesinde kral vardır. En büyük yönetici odur. Her şey onun iki dudağının arasından çıkacak olana bağlıdır. Alt kattan piramidin üst katına varıncaya kadar silsile yollu bürokrasi ve hiyerarşi zinciri vardır. Krala ulaşmak (başbakan, ülke başkanı, kral, devlet başkanı)öyle kolay değil. Çünkü kendilerini öncelikle erişilmez kılıyorlar. Başlangıçta halkın içinden çıkmış olsalar da, sonra yabancılaşıyorlar.

Erişilmesi güç yöneticiler, kendileri gibi erişilmesi güç bürokratlar, bakanlar atarlar. Onlar da erişilmesi güç diğer memurları tayin eder. Tabi devletin giderek “erişilmesi güç” bir hale gelmesi, sonuçta rüşvetin ve ve her türlü yolsuzluğun kapılarını aralar. Göreve gelirken yoksulluk ve yolsuzlukla mücadele edeceklerini iddia edenler, bir bakmışsınız ki, onlar da yiyiciler taifesine katılmışlar.

Velhasıl insanın, para ve makamın olduğu yerde yolsuzluk ve rüşvet kaçınılmaz oluyor. Peki neden? En temel sebeb, insanımızın İslam'dan uzaklaşmasıdır. İslamiyet her türlü haksızlığı, yolsuzluğu, adaletsizliği, rüşveti ve adam kayırmayı yasaklamıştır. " Kızım Fatma da hırsızlık yapsa elini keserim" buyuran Hz.Muhammed (sav)'in tebliğ ettiği din, yaşantı olarak sosyal ve siyasal hayatımızdan uzaklaştırılmıştır. Dinin sadece ferde taalluk eden öğretileri ile ilgileniyoruz. Batının kokuşmuş kanunlarını kendimize anayasa yapmışız. Elimizde Kur'an-ı Kerim gibi bir kelam varken, onu bir kenara bırakıp beşerin saçma sapan ideolojisine teslim olmuşuz.

Beşeri ideolojilerde de aslında durum aynıdır. Bugünkü modern diye dayatılan sistemlerde de ahlaksızlık, yolsuzluk, hırsızlık ve rüşvet kınanmış ve yapılması suç sayılmıştır. Kim okur, kim yazar?

Eğer insan kendisini Allah'tan bağımsız hissetmeye başlarsa, ondan korkulur. Sorumluluk duygusu ve bilinci olmayan bir insandan her şeyi beklenir. Tabii namusuyla çalışıp maaşıyla yetinen devlet memurlarımızı, milletvekillerini ve bakanları tenzih ederiz. Hepsini aynı kategoride değerlendirmek doğru olmaz. Her zaman için iyiler ve omurgalı adamlar vardır.

"İnançlı insanlar, "devletin malı deniz, yemeyen domuz" anlayışına hizmet etmezler. Bu devlet hepimizin. Devletin hazinesinde fakir ve yoksulların, tüyü bitmemiş yetimlerin hakkı var. Koruyup kollayalım, asla adaleti elden bırakmayalım. Eğer adalet çökerse, devlet de çöker.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdullah Şanlıdağ Arşivi