PAKİSTANLI MEŞHUR TÜRKOLOG PROF.DR. MUHAMMED SABİR

Türkiye ve Pakistan tarihi ve kültürel açıdan birçok ortak benzerlikler bulunmaktadır. Bunlardan biri de Urdu dilidir. Urdu dili aslında Ordu  dilinden  dönüşmüştür. Çünkü Gazneli Mahmud’un ordusunda Türkler, İranlılar, Araplar ve Hintliler bulunuyordu. Askerler kendi aralarında anlaşmak için biraz Türkçe, Farsça, Arapça ve Hintçe konuşarak anlaşıyorlarmış. Daha sonra bu dil halk tarafından da benimsenmiş, özellikle Müslümanlar tarafından beğenilmiş ve halkın dili olmuş. Yani Urdu dili Hintlilere Türklerin bir ihsanı olmuş diyebiliriz. Ayrıca bu dili geliştirenler de Türk asıllı Emir Hüsrev Dehlevi gibi kişiler Urdu dilinin ilk şairi olmuşlar.

whatsapp-image-2020-12-13-at-12-17-04.jpeg

İşte bu yazımızda size Türk dostu Pakistanlı meşhur Türkolog Prof. Dr. Muhammed Sabır’ı tanıtmak istiyorum. Zira kendisi,  1947 Pakistan’ın kuruluşundan birkaç yıl sonra, Pakistan’ın değişik üniversitelerinde Türk dili öğretmenliği yaptı.Dr. Muhammed Sabır, Pakistan’da Türkoloji’yi teşvik etmede kilit rol oynayan şahsiyetlerin öncüsüdür. Dr. Muhammed Sabır, 1958 - 1961 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde doktorasını bitirmiş ilk Pakistan’lıdır. Bu tarihler arasında Türkiye’de meşhur kişilerle görüştü; İsmet İnönü, Osman Bölükbaşı, Bediuzzaman Said Nursi, Necip Fazıl Kısakürek, Mahir İz, Halide Edip Adıvar, Prof. Dr. Ali Nihat Tarlan gibi.

Dr. Sabir çok sayıda eser yazdı. 1967 yılında Pakistan’da ilk defa Türkçe ve Osmanlıca eserlerine dayanarak yazdığı Turkan-i Usmani (Osmanlı Türkleri) adlı Osmanlı tarihini yazdı ve ardından 1968 yılında Türk ve Pakistanlı akademisyen ve edebiyatçılarla Pakistan-Hindistan alt kıtasının ilk Türkçe-Urduca lügatını da hazırladı. Dr. Muhammed Sabir, Pakistan’da bir Türkiye aşığı olarak yaşadı. Pakistan ile Türkiye arasında dostluk köprüleri kurmak için Pakistan’ın Karaçi Üniversitesi’nde Türkçe öğreterek, yazar ve danışman olarak Türkoloji teşvikinde ciddi bir rol oynadı. Vefatına bu  kadar vazifesini sürdürdü.

Ankara Üniversitesi DTCF Urdu Dili ve Pakistan Araştırmaları şubesinde (1983-1987)  öğrenci iken Pakistan’a 1986 yılında ilk ziyaretimde kendisiyle tanıştım ve evine yemeğe davet etmişti. Yemek esnasında bize Türkiye’deki hatıralarından bol bol bahsetti. Keyifli bir sohbet ortamı olmuştu. Daha sonra ise 1988 yılında Pakistan Hükümeti Araştırma Bursunu kazanarak Karaçi Üniversitesi’de Urdu dili üzerine araştırma yapmam için görevlendirildim. Burada kendisiyle hep beraber olduk. Bana Türkçe-Urduca Lügat kitabını hediye etti. Muhammed Sabir iHocamız;

Kendini, bedenen Pakistanlı, ruhen Türk olarak tanımlayan Muhammed Sabir, 1935'te Hindistan'ın Allahabad şehrinde doğdu. 1955'te ailesiyle Pakistan'a göç eden Sabir, orta öğrenimini Karaçi'de tamamladı. Üniversite yıllarında Çin'den kaçarak Pakistan'a gelen hocası, Uygur Türkü Haşim Beg Dursunoğlu'ndan Türkçe'yi öğrenen Sabir, Karaçi Üniversitesi'nde İslam tarihi bölümünden mezun olduktan sonra, Türkiye ile ilgili çalışmalar yapar, bir ara Pakistan-Türk Kültür Cemiyeti'nin azalığını da üstlenir. Türkiye dönüşü, bu derneğin genel sekreterliğini de yürütür. 1958 yılında doktora için Türkiye'ye geldi.

whatsapp-image-2020-12-13-at-12-19-11.jpeg

Muhammed Sabir'in Türkiye macerası 1958 yılında başlar. Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin bursu ile Türkiye'de okuyacak iki Pakistanlı talebeden biri olmaya hak kazanır. İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümüne kaydını yaptırır. Muhammed Sabir'in medeni cesareti ve girişken yapısı ona kısa sürede geniş bir çevre kazandırır. Dönemin tanınmış hocalarından Prof. Abdulkadir Karahan, Prof. Ali Nihat Tarlan, Prof. Mahir İz, Prof. Ahmet Caferoğlu, Prof. Tahsin Banguoğlu, Zeki Velidi Togan'dan dersler alır. 23 yaşında Türkiye'ye gelen Sabir'i, hareketli ve renkli bir öğrencilik dönemi beklemektedir. Doktorasını yaptığı 1958-1961 yılları, Türk siyasi hayatının en çalkantılı dönemidir aynı zamanda. Muhammed Sabir'in Bediüzzaman, İsmet İnönü, Nihal Atsız, Necip Fazıl Kısakürek, Behçet Kemal Çağlar, İsmail Hakkı Danışment, Eşref Edip, Sami Onar,  Ali Fuat Başgil, Osman Bölükbaşı, İsa Yusuf Alptekin,  Mehmet Emin Buğra, Halide Edip Adıvar, Behçet Kemal Çağlar’a kadar birçok ünlü isimle tanıştı.

BEDİÜZZAMAN İLE TANIŞMASI VE MİSAFİR OLMASI

Muhammed Sabir'in Bediüzzaman Said Nursi ile tanışması diğer ünlü isimlerden farklıdır. Sabir'in Bediuzzaman'la tanışması daha Türkiye'ye gelmeden önce olmuştur. Bediüzzaman Said Nursi, Demokrat Parti döneminde geçmişe oranla baskılar azalmış, Risale-i Nurlara mahkemelerden peşi sıra gelen beraat kararları ile eserlerin Türkiye ve dünyaya yayılması ivme kazanmış ve eserler Pakistan'a da ulaşmıştır. Muhammed Sabir Türkiye'ye gelmeden 3 yıl önce yani 1955 yılında Nur Risaleleri ile tanışmış. O yıllarda Hilal ve İslam Gazetesi sahibi Salih Özcan Pakistan'ın basın ateşesi Yakup Dadaşi vasıtasıyla bir mektup ve beraberinde Said Nursi'nin hayatını anlatan bir kitap yollar. Bediuzzaman'ın hayatından çok etkilenen Sabir, Bediuzzaman'ın hayatını araştırmaya başlar. Bu sırada Bediuzzaman'a birçok mektup yazar.

Mektupların konusunu genelde İslam birliği, dünyayı tehdit eden komünizm tehlikesi ve esaret altındaki Müslüman ülkelerin durumları oluşturmaktadır. Mektuplarının birinde ise Said Nursi'yi Pakistan'a davet eder. Bediüzzaman, Sabir'in mektuplarına karşılık verdiği gibi bu mektupların Tarihçe-i Hayat isimli eserine de konulmasını sağlar. Ardından genç Sabir Pakistan'da yayın yapan, Cenk, Davet, İstiklal, Asya, İnkilap isimli saygın gazetelerde Bediüzzaman ve Nur Risaleleri hakkında 12 ayrı makale yazar. Bediuzzaman'a yazdığı bir mektubunda ise bu makaleleri kitaplaştırmak için izin alır.

Doktora eğitimini Almak için geldiği Türkiye'de Said Nursi ile görüşmek için sabırsızlanır. Ve Önceden beri tanıdığı Salih Özcan’ı devreye koyarak randevu talep eder. Gerisini söyle anlatıyor Sabir: "1959 senesinde Salih Özcan Bey ziyaret meselesini üzerine alıp beni bir adamla Said Nursi'nin Emirdağ daki evine gönderdi. O sıralar ziyaretçi kabul etmeyen Bediuzzaman, Pakistanlı olduğumu duyunca beni kabul etti. Emirdağ İlçesinde iki katlı bir evde oturuyordu eve girdiğimizde bizi ayakta karşıladı.

Emirdağ İlçesinde iki katlı bir evde oturuyordu eve girdiğimizde bizi ayakta karşıladı. Selam verdim beni bağrına bastı.” Pakistanlı oğlum hoşgeldiniz” dedi, Kafasında sarığa benzer bir bez parçası vardı evde ise çok basit ve eski eşyalar vardı. Evde bulunan talebelerine  benim için yemek hazırlamalarını söyledi, Üstad yemek için bizden müsade istedi. Bizimle yemedi ben çok az yerim ama siz yiyin dedi, O gün evde bulunanlarla birlikte pilav ve yoğurt yedik. Bediuzzaman'ın  Emirdağdaki evinde bir gece de konaklayan Sabir, Bediuzzaman'la sohbet etme imkanı bulur. Ona, kominist Sovyetler Birliği ve Şia İran hakkında sorular sorar. Muhammed Sabir'in Rusya'nın Askeri tehditi üzerine sorduğu soruya şöyle karşılık verir Bediuzzaman “Rusyanın maddi kuvvetinden korkumuz yok, Türk milleti 5 bin senedir savaştığı kan döktüğü için tarih sahnesinde kaldı. Yüz binlerce şehit veririz yinede savaşırız, asıl tehlike Rusya'dan gelecek fikri tehlikedir inkarı uluhiyet fikridir, maddeci bolşevik tehlikedir. Bu fikirle mücadele etmek lazım ben bunun mücadelesini veriyorum. Türkiye Alem-i İslamın kalesidir, Türk halkı kominist olursa Türk Milleti kalmaz” dediğini iletiyor. İttihad-ı İslam ve İran konusunda Bediuzzaman'a sorduğu soruya ise şu karşılığı alıyor Muhammed Sabir, “Panislamizm yok ittihad-ı İslam var. İleride Bütün Müslümanlar bir usul ve anlaşmayla İslam birliğini oluşturacaklar. Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra en iyi adımlardan birisi Türkiye, İran, Pakistan ve Afganistan'ın bir araya gelerek oluşturduğu Sadabat Paktı’dır. İran ise müslüman bir ülkedir inşaallah ileride ittihad-ı islam için hiçbir müdehale etmeyecektir.” İfadesinden sonra soru sorma sırası Bediuzzaman'a gelir. Sabir, “Bediuzzaman bana ne gibi tahsille meşgulünüz diye sordu. Ben de dedim ki “ İstanbul üniversitesinde Türkoloji talebesiyim. İslam öncesi ve sonrası Türk Tarihi, Türk Dili ve Edebiyatı ve Türk Kültürü üzerine eğitim almaktayım” dedim. Bunun üzerine bana; “Sabir Bey! yalnız ilmi ve dini tetkiklerle meşgul olacaksınız ve hiç bir siyasi partiye girmeyeceksiniz, Sizin burada en evvel işiniz tahsilinize teveccüh edip diplomanızı almaktır. Madem siz Türk Edebiyatı ile uğraşmaktasınız; o halde iki memleket arasında çok yakın bir irtibat kurmak için çalışmalısınız.” Muhammed Sabir, Bediüzzaman'ın kendisine ayrıca siyasete girmemesini tavsiye ettiği söylüyor ve ekliyor. “Hayatım boyunca bu tavsiyeye uydum ve şu yaşıma kadar asla hiçbir siyasi partiye üye olmadım.” Hatta bu tavsiyeye uyma konusunda o kadar titiz davrandım ki, üniversite arkadaşlarım tarafından dönemin Başbakan’ı Menderes aleyhtarı gösterilere katılmaya zorlandığımda, tercihini katılmama yönünde kullandım. O günlere ait hatıralarından birisi de şöyle naklediyor Sabir: “Bir gün üniversite çıkışı Menderes aleyhtarı gösteri yapan öğrencilere denk geldim. Beyazıt Meydanı'nda polis öğrencileri topluyor ve bir çember içine alıyordu. Bir yandan polis öğrencileri topluyordu; diğer yandan askerler salıveriyordu. Bir ilginç olay da, ihtilalin ünlü komutanlarından Muzaffer Özdağ'ın kaldığımız yurda gelip öğrencilere ateşli bir konuşma yapması olmuştu.”

whatsapp-image-2020-12-13-at-12-18-40.jpeg

Sohbetin sonunda Üstad'ın soy adını sormak istediğim de başıma yavaşça vurarak, “soy adım okur, okurum” dediğini ifade ediyor. Kendisi de bana soy adımı sordu. Ben de; Üstadım Pakistan’ da soyadı kanunu yoktur’ dedim. Daha sonra Bediuzzaman'ın Rusya esaretinde kaldığı süre içerisinde Rusça'yı ve Kiril alfabesini öğrendiğini ağzından duyduğunu sözlerine ekliyor. Akşam olmak üzereyken ziyaret sona doğru yaklaşıyor, ayrılmak üzere müsade isteyen Sabir'e bir sürpriz yapıyor. Bediuzzaman. Talebelerinden birini yanına çağırıyor ve arabasının hazırlanmasını istiyor. “Pakistanlı oğlum sizi ben uğurlayacağım” diyor. Bunun üzerine orda bulunan herkes hayretler içinde kalıyor, çünkü Bediuzzaman’ın daha önceki misafirlerine böyle bir şeyi yapmadığını söylüyorlar. “Araba hazır olduğunun haber verilmesi üzerine kendisi arka koltuğa ben ise ön koltuğa oturdum. Arabanın şöförlüğünü Zübeyir isminde bir Tur Talebesi yapıyordu. Herkes sokaklara inmiş şaşkınlıkla bize bakıyordu, halk Bediuzzaman'a büyük ilgi gösteriyordu. Emirdağın dışına çıktık yaklaşık 25 kilometre gittik yol boyunca bizi polis durdurmadı. Sonra İstanbul otobüslerinin geçtiği güzergaha geldiğimizde kendisi arabasından inmedi, elimi tuttu, dua etti, başımı okşadı ve sırtıma hafifçe vurarak “Allah'a emanet ol” dedi. Sonra arabası hareket etti ve ayrıldık. Bediuzzaman'ı Emirdağ'ın dışında görenler yanıma geldi. Esmer  tenli olduğum için sen Arap mısın? diye sorduklarında hayır ben Pakistan’lıyım. Pakistan bir müslüman devlettir dedim. Zübeyir bey'in yanımda kalması için tembih ettiği arkadaşlar otobüs gelene kadar beni beklediler, nihayet otobüs geldi ve ben istanbula doğru hareket ettim.

1961 yılında İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde doktorasını tamamlayıp ülkesine dönen Sabir, Karaçi Üniversitesi'nde Türk Edebiyatı ve Tarihi Kürsüsünün başkanlığını üstlendi. Burada Türkçe dersleri veren Sabir, 1968 yılında Türkçe Urduca sözlüğünü hazırladı ve Atatürk'ün hayatını Urduca'ya çevirdi. Risale-i Nurlar'ın bir kısmının Urduca'ya çevrilmesine öncülük eder. Pakistan üniversitelerinde okutulmaya devam edilen Osmanlı tarihini Urduca olarak yazan Sabir, Türkçe'nin yanı sıra Osmanlıca, Orta Asya Türk lehçelerini ve Uygurca'yı iyi derecede bilen Muhammed Sabir, Türkçe'yi Latin, Kiril ve Arap harfleriyle yazıp okuyabiliyordu.

İNÖNÜ TARAFINDAN EVİNE DAVET EDİLMESİ

Türkiye'de doktora öğrencisi olarak bulunduğu dönemde İsmet İnönü tarafından İstanbul Maltepe'de bulunan evine davet edilen Sabir, bu daveti şöyle anlatıyordu: "Kurtuluş Savaşı gazisi ve Türk Devleti kurucularından İsmet İnönü ile 1961 yılının bir yaz günü İstanbul Maltepe'deki evinde görüştük. Benim Türkçe konuştuğumu duyunca beni kucakladı ve eşi Mevhibe Hanımı çağırdı. 'Mevhibe Hanım, Mevhibe Hanım! Bak bak Pakistanlı oğlum gelmiş, benimle Türkçe konuşuyor' dedi. Bunun üzerine bana, 'Harf inkılabının yapılmasında benim çok büyük emeklerim geçti, sizin gibi birisini görmekten fevkalade memnun oldum. İstikbalde herhangi bir meseleniz olursa bana yaz, problemini gidereyim' dedi."

Karaçi Üniversitesi Türkoloji Bölümü kurucusu ve dekanı olarak uzun yıllar görev yapan Prof.Dr. Sabir, hayatı boyunca Türk kültürü ve Türk dili hakkında birçok kitap, çeviri ve makale yazdı. 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren'in resmi tercümanlığını yapan Sabir, Karaçi Üniversitesi'nden 1995 yılında emekli olduktan sonra da aynı üniversitede haftada iki gün Türkoloji dersi verdi. Taki Muhammed Sabir,  geçirdiği kısmı felç hastalığına kadar bu görevine devam etti. Çocukları; Sabir Alparslan, Balban, Tuğrul, Timur, Sebuktekin, Selçuk isimlerinde 6 erkek, 2 de kız çocukları ve torunları bulunmaktadır.

Pakistanlı ünlü Türkolog Prof.Dr. Muhammed Sabir, Pakistan'ın Karaçi kentinde vefat etti. 74 yaşında hayata veda eden Türkolog Prof.Dr. Sabir, Karaçi'de 11 Kasım 2009 da Hakka kavuştu. Muhammed Sabir, Pakistan'da bir Türkiye sevdalısı olarak yaşıyordu. Türkiye ile Pakistan arasındaki dostluk köprüsü için zamanında önemli girişimlerde bulunmuştu. Bayrağı ondan devralanlar, iki ülke arasındaki dostluğu pekiştirmek için canla başla çalışmaya devam ediyor. Sabir, ömrünün 60 yılını verdiği Türkçe'nin artık Pakistan'da Türk Okulları tarafından öğretilmekte olmasından büyük mutluluk duyduğunu ifade etmiştir.

Kendisine rahmet dilerken, Ankara Üniversitesi DTCF Urdu Dili ve Edebiyatı Hocası Şevket BULU hocamızı da rahmetle anıyorum. Zira Şevket hocamız da Urdu dilinin öğretilmesinde büyük hizmeti olmuştur. Muhammed Sabir ile Şevket BULU hocalarımız karşılıklı Türkçe-Urducanın öğretilmesine hizmet etmişlerdir.  Ayrıca İstanbul Üniversitesi tarafından Urdu Dili’nin 2018’de Urdu Dilinin Öğretilmesinin  100. Yıl kutlaması yapıldı.” Bu vesile ile Türkiye-Pakistan arasında kültür köprüsü olan, hizmeti geçenlere teşekkürü bir borç biliriz.

 

 

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ömer IŞIK Arşivi