M.Halit AYHAN
Kul Hakkına Dikkat Etmek
İslam, sadece ibadetlerden ibaret bir din değildir; İnsanın her anına dokunan, her davranışını sorumluluk bilinciyle şekillendiren bir yaşam nizamıdır. Bu nizamın en hassas hususu ise kul hakkıdır. Zira Allahu Teâlâ, kendisine karşı işlenen günahları affedebileceğini bildirmiş; ancak kul hakkını affetmeyeceğini açıkça Ayet-i kerimede belirtmiştir.
Kur’ân-ı Kerîm’de bu hakikate işaret edilerek şöyle buyrulur:
“Kim zerre kadar hayır işlerse onu görür. Kim de zerre kadar şer işlerse onu görür.”
(Zilzâl Sûresi, 7-8. âyetler)
Bu âyet, insanın yaptığı her davranıştan mesul olduğunu ve özellikle kulun kula karşı olan haklarında ilâhî adaletin tecelli edeceğini açıkça bildirir.
YENİLEN YEMEĞİN PAYLAŞILMASINDA KUL HAKKI
Sosyal medyada yemek paylaşımı, görünüşte masum bir alışkanlık gibi dursa da, niyet ve üsluba göre önemli bir sınırı aşabilir. Özellikle günümüzde herkesin ekonomik imkânı aynı değilken, lüks sofraları, pahalı restoranları ya da gösterişli yemekleri paylaşmak ciddi bir kul hakkına dönüşebilir.
Bir düşünelim: Bizim için sadece bir “anı paylaşımı” olan o kare, başkası için imkânsız bir özlemi tetikleyebilir. Hele ki bu paylaşımları çocuklar, işsiz gençler ya da geçim sıkıntısı çeken insanlar görüyorsa, gönüllerinde bir burukluk oluşturabilir. İşte burada mesele sadece “fotoğraf paylaşmak” değil; başkasının kalbini incitmek, kıskançlığa veya üzüntüye sebep olmaktır.
Peygamber Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem):
“Komşusu açken tok yatan bizden değildir.”
(Buhârî, Edeb 28)
buyurarak paylaşmanın ahlâkını öğretmiştir. Biz ise artık paylaşmayı “sofrayı göstermek” zannediyoruz. Oysa asıl paylaşmak, doyurmak; göstermeden, hissettirmeden birbirimize iyilik etmektir.
Dolayısıyla sosyal medyada yemek paylaşmak caizdir diyebilmek için niyetin temiz, üslubun ölçülü olması gerekir. Gösteriş, övünme, başkalarının içini burkacak bir tarzda paylaşılan her fotoğraf, riya ve israf sınırına girer. Bu da kul hakkını beraberinde getirir.
Unutmayalım: Her paylaşımın bir sorumluluğu var. Bir çocuğun “Anne, ben de istiyorum.” dediği bir fotoğraf, sadece bir paylaşım değil; vicdanlarda yankı bulan bir imtihan haline gelebilir.
BÜYÜKLERE SAYGI, KÜÇÜKLERE SEVGİ
Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Küçüklerimize merhamet etmeyen, büyüklerimize saygı göstermeyen bizden değildir.”
(Tirmizî, Birr, 15)
Saygı, bir insanın iç dünyasının aynasıdır. Büyüklerine hürmet etmeyen, aslında kendine değer vermemektedir. Küçükleri sevmemek ise rahmet duygusunun kurumasıdır. Bu alanlarda da kul hakkı doğar. Çünkü gönül incitmek, bir kalbi kırmak da haktır. Hz. Mevlânâ’nın ifadesiyle:
“Bir gönül yıktın ise, bu kıldığın namaz değil.”
TRAFİKTE KUL HAKKI
Bugün şehir hayatında en çok ihlâl edilen kul hakkı alanlarından biri trafiktir. Kırmızı ışıkta geçmek, yol hakkına riayet etmemek, korna ile rahatsızlık vermek... Hepsi kul hakkının modern tezahürleridir. Zira bir insanın can güvenliğini hiçe saymak, sadece kuralları değil, Allah’ın emanet ettiği hayatı da çiğnemektir.
Kur’ân’da şöyle buyrulur:
“Kim haksız yere bir cana kıyarsa, bütün insanlığı öldürmüş gibi olur.”
(Mâide Sûresi, 32. âyet)
Bir saniyelik hata, bir ömürlük pişmanlığa dönüşebilir. Trafikte kul hakkı, sadece kazada değil, sabırsızlıkta, hoyratlıkta, öfkenin kontrolsüzlüğünde gizlidir.
KOMŞULUKTA KUL HAKKI
Komşuluk, İslam’da sadece mekânsal yakınlık değil, kalbî bir sorumluluktur. Efendimiz (s.a.v.):
“Cebrâil bana komşuya iyilik etmeyi o kadar tavsiye etti ki, neredeyse komşuyu komşuya mirasçı kılacak sandım.”
(Buhârî, Edeb, 28)
Komşusunun sıkıntısına ilgisiz kalmak da kul hakkıdır. Zira her komşu, diğerinin huzurundan mesuldür. Evimizin duvarlarını yükselttik ama gönül duvarlarımızı da ördük. Apartmanlarda komşu komşuyu tanıyamaz hale geldi. Oysa İslam, “komşu hakkı”nı “kul hakkı”nın bir parçası olarak görmüştür.
ÖNEMLİ HATIRLATMA
Kul hakkı, sadece alınan mal, çalınan emek değildir. Bir kalbi kırmak, bir bakışla incitmek, bir sözü yanlış söylemek de kul hakkının ihlâlidir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurmuştur ki:
“Kimin üzerinde din kardeşinin malı, ırzı veya itibarıyla ilgili bir hak varsa, dinar ve dirhemin bulunmayacağı (kıyamet) gününden önce helalleşsin.”
(Buhârî, Mezâlim, 10)
“Mallarınızı aranızda bâtıl sebeplerle yemeyin! İnsanların mallarından bir kısmını, bile bile haksız yere yemek için, onları hâkimlere rüşvet olarak vermeyin!” (Bakara, 188; Nisâ, 29)
Sözün Özü; Mahşer günü herkesin defteri açıldığında, affedilmeyen tek borç, kulun kula olan borcu olacaktır. Rabbim Bizleri Kul Hakkına Riayet Edenlerden Eylesin. Rabbim Bizleri Kendisine Layık Kul, Habibine Layık Ümmet Eylesin. AMİN.

Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.