Mesut Bilal Buğday

Mesut Bilal Buğday

Doğal İnsandan, Yapay İnsana Geçiş

Yakın zamanda doğal insandan, mekanik biyonik insana geçiş yapacağız.

İnsanlara çeşitli yapay uzuvlar ekleyecekler ve zaman içerisinde yapay ve biyonik insana da alışacağız, alıştırılacağız.

İnsan kısmen, gıdalar da tamamen doğallığını yitirecek. Ata tohumlar ya yok edilecek ya da ilaçlarla etkisizleştirilecek.

Günümüzde, laboratuvar ortamında yapay et zaten yapılmış durumda. Çeşitli bitkilerinde genleri ile oynanıp hızlı büyüyen, güzel görünmesi sağlanan ancak lezzeti olmayan ürünlere zaten dönüştürüldü.

Bitkiler gibi insanlarda bozuluyor. Doğal olan; duygu, his ve mimikler yok ediliyor.

İnsanın çeşitli uzuvlarına dolgular yerleştiriliyor. Dudak, yanak, göğüs, kalça dolgusu v.s

Günümüzde estetik ve güzellik merkezleri mantar gibi çoğalıyor. İnsanın doğal güzelliklerini yok edip, erkek ve kadını, yaşının olgunluğundan uzaklaştırıp, onsekizlik kız, ya da delikanlı haline sokuyorlar.

Halk arasında becerikli pazarlamacı için kullanılan bir söz var: “anasını boyayıp, babasına kız diye satar” diye. Aslında sözün amacı pazarlamacının maharetini anlatmak. Biz tabi buradaki boyama biçimi ile ilgileniyoruz. Bu söz, makyaj ve dil marifetinin hangi noktaya geldiğinin de bir örneğidir.

Oysa her yaşın ayrı bir güzelliği var.

Resim ve video programları ile seksenlik nine ve dede, onsekiz yaşındaki genç kız gibi gösterilebiliyor.

Kişiler, sanal ortamlardaki, profil resimlerindeki kişileri, karşılarında canlı canlı gördüklerinde, çok şaşırıyorlar. Çünkü profillere en güzel ve oynanmış resimler konuyor. Oysa karşısındaki kişi, profildeki o yakışıklı adam ya da o güzel kadın değil.

İnsanların görünüşü, estetik makyaj ile değiştirilir iken, sanal ortamlardaki resim ve videolar, fotoğraf ve ışık oyunları ile değiştiriliyor.

O meşhur Nasrettin Hoca fıkrasını hatırlayalım.

Hoca Nasrettin zivaf gecesi evlendiği kızın yüzünü ilk defa görünce şok geçirmiş ( o dönem evleneceği kişiyi evlenmeden önce görmemek gibi bir gelenek var)

Bir kaç saat sonra kız o meşhur soruyu sormuş: “bey, evimin direği, iş bilenisin. Acaba akrabalarından kime görüneyim kime görünmeyeyim?”

Hoca Nasrettin’in o meşhur cevabını hepiniz biliyorsunuz: “bana görünmede, kime görünürsen görün!”

Hoca Nasrettin o dönem evlendiği kişiyi hiç görmemiş ve evlendiği kişinin yüz çirkinliğini görünce öyle cevap vermiş.

Bugün kişiler, güya birbirini görüyorlar. Yüzün boyanmış halini görüyorlar. Akşam boya çıkınca adam adeta şok geçiriyor. Kadın adeta “badanası dökülük ev gibi” kadının pejmürdeliği de “kötü süslenmiş gelin arabası gibi”

Bugün estetik merkezlerinin kapısına da asılan meşhur bir söz var: “çirkin kadın yoktur; bakımsız kadın vardır”

Elbette herkesin kendine göre güzelliği var ancak yukarıdaki söz, ticari bir söz olarak kullanılmakta.

Bu kadar resim ve videolarla oynamanın tek sebebi güzelleşmek değil. Ölümü unutmak ve ölümü unutturmak.

Hz Ömer niye yaverine her gün ölümü hatırlatmasını istemişti. Çünkü ölüm en güzel terbiye edicidir.

Fanilik duygusu insanın yanlış yapmasını engelliyor. Peygamberimiz bir sözünde: “sizin en hayırlınız, ölümü çokça ananınızdır” demişti.

Unutmayın! Dünyaya çivi çakanlar, kalıcı bir hayat bekleyip, uzun yaşayıp, ölümün gelmeyeceğine inanananlardır.

Bir haber bülteninde sanat dünyasından 70’lik bir kadın şu cümleyi kurmuştu: “Aynada kendimi genç görmek beni mutlu ediyor. Kırışıklıklar ölümü hatırlatıyor. Onun için sık sık estetik yaptırıyorum.”

İlk fotoğraf makinalarında fotoğraflar görünmezdi ve resmi görmek için çeşitli işlemler yapılırdı. Fotoğraf yıkanır ve çeşitli aşamalardan geçer ve öylece görürdük. Nasibimize nasıl fotoğraflar çıkmış ise razı olurduk.

Günümüzde insan ilişkileri de, profil fotoğrafları da yapay ve oynanmış. Doğal mimik, tebessüm ve öfkeler yok.

Kişiyi güzelleştiren muhabbettir, aşktır. Ataların sözü ile: “yüz güzelliği hamamdan eve huy güzelliği Urum’dan Şam’a”

Ne demişti Veysel: “Güzelliğin on para etmez, bu bendeki aşk olmasa”

Sevgiliyi güzelleştiren, âşıktır. Aşığın yüreğindeki aşktır.

Güzelleşmek teşhircilik değildir. Sanat dünyası denen güruhta, kullandıkları iki kavram oldukça kirlendi. Cesaret ve cömertlik.

Ekran karşısında bedenini teşhir eden kadını tanımlar iken: “çok cömert” ya da “çok cesur” pozlar verdi şeklinde ifadeler kullanılıyor. Oysa yaptığı işin cesaret ve cömertlik ile ilgisi hiç bulunmamakta. Tamamen teşhircilikten ibaret.

Teşhircilikte son nokta “tiktok uygulaması”

 Tiktok denen sanal uygulama ile mahremiyet diye bir şey kalmadı. Her bulunduğu yerde, her bulduğu şeyi, kişileri ve mahrem kalması gereken birçok şey, ifşa edildi. Sırf birilerinin beğenisini kazanmak, internet dili ile ifade edecek olursak “like” almak, görünür ve tanınır olmak için diz boyu rezillikler. İşin içerisinde tabi para da var.

Ecdat: “İki gönül bir olunca, samanlık seyran olur” demiş. Ancak ne gönül kaldı, ne de samanlık. Gönül ayran gönüllü oldu. Saman ise pahalandı. Yani fakir için samanlıkta kalmadı.

Eskiden sevgiler içten ve samimi idi. Şimdi ise estetize edilmiş şov yapan bir nesil var.

Evlilik aşamasında ve sonraki günlerde, birçok özel gün icat eden ve teşhirciliğin ve tüketiminin önünün alınamadığı bir durum yaşanıyor.

Her durumda sevgi ama bu kadar da sevgi teşhir edilmemeli. Bazı durumlar kendi ahengi içerisinde yaşanmalı.

Ne sevgiyi gizlemek doğrudur ne de bu kadar göze sokmak.

Muhabbet olsun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mesut Bilal Buğday Arşivi