BOŞBAKAN

Mecbure hanım büyük kızına bağırdı, “koş kızım koş, çabuk su getir, babanı kaybediyoruz.” Kızı mutfağa doğru koşarken, bütün ev halkı da birazdan Boşbakan olacak mebus Rüştü efendinin başındaydı. Annesi bu defa oğluna seslendi, “Çabuk ambulans çağır, babanın durumu iyi değil.”

Radyoda yeni kabine açıklanıyordu.

Başbakan Tevfik Bey, cumhurbaşkanının onayladığı kabineyi bütün ülkeye deklare ediyor, çalışma arkadaşlarının kimler olduğunu söylüyordu.

Kabineye ilk kez “Joker bakan” denebilecek bir sandalye daha atmıştı.

Kabine artık 16 bakandan oluşuyordu.

Birisi hasta olduğunda, yurt dışına gittiğinde, sağa gittiğinde, sola gittiğinde, gidip gelmediğinde, gelip gitmediğinde boşluğu dolduracak birisi lazımdı.

Sürekli bir başkasının yerine vekâlet eden bakanlar, kendiişlerini aksatıyordu.

Yeni kabine de buna ‘dur’ diyecek müthiş çözüme sayın cumhurbaşkanı da ‘olumlu’ bakmış, hatta sadece bakmakla kalmamış, sayın başbakanı bu dâhiyane fikrinden dolayı kutlamıştı da.

Artık bu yeni bakanlık, yani Boşbakanlık, bir başka deyimle joker bakanlık, bütün bakanların iş ve işlemleri hakkında bilgi sahibi olacaktı.

Hatta bakanlardan birisi –Allah korusun- öldüğünde, yani terk-i diyar ettiğinde, boşbakan, bir anda dolubakan olabilecekti.

Bu ihtimal her şartta, her durumda, her ortamda, her vakitte vardı, olacaktı, olmalıydı.

Yoksa boş boş bakardı; dolu dolu bakmak, o koltuğa kurulmak, o unvanı almak, o kırımızı plakalı araca binmek, o hava, o civa, o tafra, o endam, o gerdan olmayacaktı.

Sadece Rüştü Bey bakan olmuyordu.

Boşbakan olduğunda hadi neyse de, bir de dolu bakan olduğunda kıymetli eşi Mecbure hanım da mecburen bakan eşi oluyor, prenses gibi salınıyor, kraliçe gibi karşılanıyor, bir sultan gibi toplantılarda arz-ı endam ediyordu.

Ya da edecekti, etmeliydi, mutlaka bu olmalıydı.

Olmalıydı, ah Tevfik Bey ahhh!

Rüştü beyin kızı bir yandan mutfaktan su getiriyor, bir yandan kapağını açtığı kolonyayı bolca babasının eline, yüzüne, kafasına, gömleğine boca ediyordu. Kolonya önemli değildi, biraz sonra babasının adı “Boşbakan” olarak açıklandıktan sonra gelsin kolonyalar, gitsin kremler, rujlar, alıklar, salıklar, kalıklar, kılıklar, kıyafetler…

Başbakan Tevfik Bey iki öhü, üç ehe, dört defa da hımmmm ederek, cumhurbaşkanının onayladığı kabineyi açıklamaya başladı. İlk olarak başbakan yardımcısı da olan devlet bakanını açıkladı. Sonra diğer devlet bakanlarını, sanki onlar devlet bakanıydı da, bunlar obanın bakanı.

Neyse de ney, devlet bakanlarının adı tek tek sayıldı. Zaten Rüştü bey bu bakanlıklar içerisinde kendi adının anılacağını sanmıyordu. Öyle bir duyum kendisine gelmemişti.

Sonra dışişleri bakanının adı söylendi. Ardından İçişleri bakanı ve sonra Milli Eğitim Bakanı…

Liste uzadıkça Rüştü beye bir haller oluyordu. Her isimde, her unvanda alnında biriken terler artıyor, sıcak basmasının dışında afakanlar da birlikte basıyor, hamamdaymış gibi bunaltıcı bir hale bürünüyor, şıppır şıppır terler damlamaya başlıyordu.

Mecbure hanım, her unvanda ve her isimde sevgili kocasının adının anılmasını bekliyor, prenses elbisesiyle Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılacak yemin töreninde kendisini hayal ediyordu.

Rüştü beyin kızı da kendisini prenses elbiseleriyle balodan baloya uçarken buluyordu. Oğlu ise ihaleler, şirketler, yatırımlar, paralar, hesaplar, cüzdanlar, çekler, senetler hayal ediyordu.

Ve nihayet başbakan Tevfik Bey Kadın ve Aileden sorumlu en son bakanlığı da açıklamıştı. Kadın ve Aile kısmı çok önemsenmediğinden, gereksiz bulunduğundan, lüzumsuz görüldüğünden, dışarıya karşı hoş görünmek, kadınlara karşı şirin durmak için konmuş bir bakanlıktı.

16’ıncı bakanlık ise boşbakanlıktı…

Joker bakanlıktı.

Her bakana vekâlet edecek kadar önemli bir bakanlıktı ve şimdi Rüştü beyin adı okunacaktı.

Okundu da…

Başbakan Tevfik Bey, boşbakanlığa duyulan ihtiyaçtan bahsetti. Joker bakanlığın önemine vurgu yaptı ve bu bakanlık için sayın cumhurbaşkanının onayıyla mebus Rüştü Aksakallı uygun görülmüştü…

Mecbure hanım, Rüştü beyin kızı, oğlu ve mebus Rüştü Aksaçlı üçü birden donup kalmıştı. Bu Aksakallı nereden çıkmıştı, kendisi Aksaçlı’ydı…

Her şey tutuyordu, mebus olması, Rüştü olması, “ak” olması, “kıl” olması, “tüy” olması ama birisi saçtı, birisi sakal…

Piyango gibi her bir numara tutuyor ama son numarada cıvıtıyordu. Bunun tesellisi de yoktu, amortisi de yoktu, bileti iade edip, hayallerini geri alması da yoktu…

Ah Tevfik bey ah! Kılla tüyle uğraşmanın zamanı mıydı, uğraşacaksan sakal neyine yetmiyordu?

Ah Tevfik bey ah, yaktın bizi!

 

 

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Naif Karabatak Arşivi