Az Amelle çok Ecir almak!

Bazı yaşanmışlıklar vardır; satır aralarında büyük hakikatler saklıdır. Çok amel yapanların değil, samimi niyet taşıyanların kazandığını fısıldar. İbn-i Abbâs (radıyallâhüanhümâ)’dan nakledilen ve Resûlullah Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem)’in bizzat şahit olduğu o hadise de işte böyledir. Uzak bir beldeden yola çıkan bir a‘râbî… Yanında ne azık ne imkân… Maksadı yalnızca bir hakikati duymak ve onunla istikamet bulmak.

Bugünün dünyasında “çokluk” yüceltilirken bu kıssa, az ama hakiki olanın değerini hatırlatır. Sosyal medyada paylaşılan ibadet görüntülerinin, yüksek sesli dindarlık söylemlerinin arasında sessizce yürüyen bir adam… Kimseye görünme derdi yok, kimseyi etkileme hesabı yok. Sadece kalbini o kutlu hakikate taşıyor.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e ulaşmak için memleketini, malını, hayvanını terk eden bu adamın yolculuğu; modern insanın konforlu koltuğundan kalkamayan hâliyle kıyaslandığında insanı sarsıyor. Çünkü bugün çoğumuz, hakikate birkaç adım kala duruyoruz.

Kur’ân-ı Kerîm’de bu ölçü açıkça bildirilir:

“Allah, sizin mallarınıza ve suretlerinize bakmaz; kalplerinize ve amellerinize bakar.”
(Müslim, Birr, 34)

Bu hadis, niceliğin değil niyetin belirleyici olduğunu ortaya koyar. A‘râbî’nin ameli kısa sürdü; fakat taşıdığı niyet, bir ömre bedel oldu. Devesinden düşüp vefat ettiğinde henüz namaz kılmamış, oruç tutmamış, cihad etmemişti. Ama Resûlullah Efendimiz (s.a.v.), onun doğruluğuna yemin etti.

Bu, sıradan bir övgü değildir. Peygamber’in yeminle tasdik etmesi, meselenin derinliğini gösterir.

Kur’ân’da da bu hakikate işaret eden ayetler vardır:

“Kim Allah’a ve Resûlü’ne iman eder ve sonra şüpheye düşmez, mallarıyla ve canlarıyla Allah yolunda gayret gösterirse, işte doğrular onlardır.”
(Hucurât, 15)

A‘râbî’nin yaptığı tam da buydu. Henüz yolun başındayken, kalbiyle tasdik etmişti. Onu yolda tutan şey, alışkanlık değil; inançtı. Gösteriş değil; sadakatti.

Bugün dinî hayat, çoğu zaman şekil üzerinden tartışılıyor. Kimin daha çok yaptığı, kimin daha görünür olduğu konuşuluyor. Oysa sahabe nesli, “kaç rekât”tan önce “kimin için” sorusunu sorardı. Çünkü bilirlerdi ki amelin ruhu, niyettir.

Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) buyurur:

“Ameller niyetlere göredir. Herkes için ancak niyet ettiği vardır.”
(Buhârî, Bed’ü’l-vahy, 1)

Bu hadis, İslâm’ın omurgası gibidir. A‘râbî’nin hikâyesi ise bu hadisin ete kemiğe bürünmüş hâlidir. Adamın yolculuğu yarım kaldı ama hesabı tamamlandı. Çünkü yöneldiği yol doğruydu.

Günümüzde pek çok insan, büyük hedefler koyuyor ama küçük adımları küçümsüyor. Oysa bazen bir adım, bir ömre bedel olabilir. Bir niyet, yılların yükünü taşıyabilir. Bir samimiyet, uzun listeleri geride bırakabilir.

Kur’ân’da şöyle buyrulur:

“Kim zerre kadar hayır yaparsa onu görür.”
(Zilzâl, 7)

Zerre… Yani ölçülemeyecek kadar küçük görülen şey. Fakat İlâhî adalette hiçbir şey kaybolmaz. A‘râbî’nin elinde sadece bu zerre vardı. Ama o zerre, ihlâsla doluydu.

Bu kıssa, “az amel” kavramını yanlış anlamamayı da öğretir. Azlık, ihmalkârlık değildir. Samimiyet varsa az görünen şey, çok hükmündedir. Samimiyet yoksa çok görünen şey, boş hükmündedir.

Resûlullah Efendimiz (s.a.v.)’in şu sözü de bunu teyit eder:

“Nice küçük amel vardır ki niyet onu büyütür; nice büyük amel vardır ki niyet onu küçültür.”
(Beyhakî, Şuabu’l-İman)

Bugün kalabalıklar içinde kaybolan birey için bu sözler, bir pusula gibidir. İnsan, kalabalıkta görünmeden de doğru yerde durabilir. Yüksek sesle konuşmadan da doğruyu yaşayabilir.

A‘râbî’nin adı bilinmez, kabri bilinmez. Ama Resûlullah’ın şahitliği, onu bilinir kılar. Çünkü Allah katında değer, bilinirlikten değil, sadakatten gelir.

Bu hikâye, her çağda yeniden okunmayı hak eder. Özellikle de amelin vitrinde sergilendiği, niyetin ise arka planda kaldığı zamanlarda… Kalbin terazisini hatırlatır. Sessiz ama ağır gelen bir terazi bu.

Ve insan, bu kıssayı okuduğunda ister istemez kendine şu soruyu sormak zorunda kalır:
Benim yaptıklarım mı çok, yoksa niyetim mi diri?

Allah’ım,
Kalplerin gizlisini bilen Sensin. Görünen amellerden önce niyetlerimizi ıslah eyle. Az olan gayretlerimizi ihlâs ile çoğalt, çok görünen işlerimizi riyadan muhafaza eyle.

Allah’ım,
Senin rızanı aramak için yola çıkanların yolunu bereketli kıldığın gibi, kalbimizi de hakikate yönelen kullarından eyle. Bizi şekle takılıp ruhu unutanlardan değil; özü arayıp sadakatle yürüyenlerden kıl.

Allah’ım,
Niyetimizi sözümüzde, sözümüzü hâlimizde doğru eyle. Amellerimizi senin katında makbul kılacak bir doğruluk ve samimiyet ihsan eyle. Küçük gördüğümüz hayırları senin katında büyük, değersiz sandığımız gayretleri senin rızana vesile eyle.

Allah’ım,
Bizi insanlar için değil, senin için yaşayanlardan eyle. Kalbimizi dünya meşgalesiyle ağırlaştırma; imanla, teslimiyetle hafiflet.Rabbim bizleri kendisine layık kul, Peygamber Efendimize layık ümmet etsin.

Âmin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
M.Halit AYHAN Arşivi