Sonucunu Merak Etmediğim Seçim

Dün vatandaşlar, bugüne kadar kullandıkları oyun aksine, bu defa cumhurbaşkanını belirlemek için sandığa gitti. Seçim sonucu ise malumun ilanından başka bir şey değildi. Seçimin ikinci tura kalacağını düşünenlerin aksine, seçimler ilk turda, yüzde 50’nin üstündeydi.

Doğrusu baştan beri, farklı bir sonuç çıkacağına dair en ufak bir tereddüttüm olmadı.

Aslında, dün sandığa giden herkesin, benzer bir beklentisi olduğunu tahmin ediyorum.

Ama bir umuttur seçim…

Tıpkı tombala gibi…

Şans oyunları gibi…

Amortisi olmayan ama büyük ikramiye tutturması milyarda bir ihtimal de olsa var olan şans oyunu…

***

Dün bu sonucun aksi bir sonuç olacaktı.

Aslında her şey planlandığı gibi gitmedi…

Eğer gitseydi, bizim tahminimiz de değişecek ve bugün Çankaya’nın halk tarafından seçilen ilk sakininin ismi, Erdoğan değil bir başkası olacaktı ve bu, muhtemelen Ekmeleddin İhsanoğlu ya da Deniz Baykal, belki de Haşim Kılıç olacaktı.

Ama tutmadı…

Öncesinde isim çok önemli değildi. Sadece Recep Tayyip Erdoğan olmasın isteniyordu ve bulacakları bu isim, Erdoğan’a alternatif olmalı, onun özelliklerini taşımalı, bütün partileri ikna edecek özellikleri üstüne alabilmeliydi.

Ama tabii ki, halkı tanımamakta ısrarları, yine hayal kırıklığına yaradı.

Yanlış başladılar, yanlış sürdürdüler ve millet, bu oyuna gelmedi.

***

Aslında her şey 17 Aralık’ta başlıyor…

Ondan öncesinde çeşitli senaryolar olsa da, farklı görüşmeler yapılsa da, Gezi’yle ufak bir deneme de bulunsalar da, asıl büyük adım, düğmeye basılması, hazırlanan oyunun sahneye konulması ve vizyona girme tarihi, 17 Aralık’tır…

Eğer iktidarda bir başka parti veya Recep Tayyip Erdoğan olmasaydı, o oyun, o gün neticelenecekti… (Ya da başka bir deyişle iktidarda AK Parti ve Erdoğan olmasaydı, oyun kurmaya da gerek olmayacaktı.)

Ve biz, dün farklı adaylarla seçime giriyor olacaktık ve farklı bir adayı mecburen Çankaya’ya yollayacaktık.

17 Aralık’ın asıl amacı, cumhurbaşkanlığı seçimiydi…

30 Mart yerel seçimlerini etkilemeye dönük bir adım değildi.

Yolsuzluk veya usulsüzlük de değildi…

En azından “asıl sebep” bu değildi…

Ortada kaybolan para da yoktu, ortaya çıkan paraların kimlerden alındığını ve nerelere verildiğini en iyi bilen, oyunu kuranlardı…

Parayla ilgili en ufak bir tereddütlerinin olmadığını kendileri de çok iyi biliyorlardı ama bu şekilde, bir hükümeti devirmekle kalmayacak, halkın seçtiği ilk cumhurbaşkanının Recep Tayyip Erdoğan olmasını da önleyeceklerdi.

Bazıları eleştirse de, Recep Tayyip Erdoğan’ın tek başına dik duruşu ve müthiş atraksiyonları, bu oyunu sahnelenmeden “en kötü film” çöplüğüne atmayı becerdi.

Ama bu oyun kendiliğinden ortaya çıkmamıştı; senaristi vardı, yönetmeni vardı, makyözleri vardı, kurguda görev alanı, ses, ışık ve efekte yardımı olanı, hatta suflörü bile vardı…

Ve tabii ki oyuncuları…

İyi karakteri olmayan, genelde hepsi “kötü karakter” çizen oyunculardı; kahkaha atandı da vardı, lahmacun söyleyeni de, beş yıldızlı otellerde, kral dairesinde olup biteni izleyeni de…

Çünkü sadece oyuna emeği geçenler değil, bir de sponsor olanlarla fikir babaları da vardı…

Oyun, gerisin geri tepti.

30 Mart yerel seçimlerinde, insanlar adayları beğenmeseler de, tercihini AK Parti’den yana yaparak, oyun kuranlara gereken cevabı verdi.

30 Mart’a kadar her saat “kimin, ne kaseti çıkacak” diye beklerken, 30 Mart’tan sonra hepsi bir çırpıda kesiliverdi.

Bir molaydı bu aslında…

Çünkü 17 Aralık, 25 Aralık ve sonrasındaki her denemeleri, MİT tırı da dâhil olmak üzere asıl amaç, cumhurbaşkanlığı seçimiydi…

Recep Tayyip Erdoğan’ı, ancak Recep Tayyip Erdoğan gibi bir muhafazakâr ismin devirebileceğini düşünenler, kendi tabanlarına kabulde zorlanacaklarını bildiklerinden, “her kılığa girebilen”, ununu elemiş, eleğini asmış, piri fani bir adamı getirdiler…

Ayakta durmakta zorlanan, ülkeyi tanımayan, insanların hassas noktalarını bilmeyen ve ülkemizle ilgili en ufak bir bilgi sahibi olmadığı sonraları anlaşılacak olan Ekmeleddin İhsanoğlu’nun, Recep Tayyip Erdoğan’ın önünü keseceğini düşündüler…

Solcuların adayıydı o…

Milliyetçilerin adayı da oydu…

Sosyalistlerin adayı da oydu…

Laiklerin adayı da oydu…

Kemalistlerin adayı da oydu…

Ulusalcıların adayı da oydu…

Ve bütün bunların kabullenebileceği özellikleri bünyesinde barındıran Süpermen’di Ekmeleddin İhsanoğlu…

Yutmamızı istediler ama dün, bunu kimsenin yutmadığını gördük.

***

İlk hataları, bu ismi “çatı aday” diye lanse etmeleriydi.

Siyasette bu bir taktik hatasıydı.

14 Parti ve bir cemaat, bir tek adaya karşı yarışacaktı…

Seçim sürecinin adaletsiz şekilde sürdüğünü söyleyenler, Selahattin Demirtaş’a sadece BDP-HDP çizgisindeki insanları destek verdiğini, Recep Tayyip Erdoğan’a da, sadece AK Partililerin ve onu sevenlerin destek verdiğini bildikleri halde, 14 parti ve bir cemaati arkasına alan adaylarının gaflarını düzeltmekle, deyim yerindeyse arkasını toplamakla uğraştılar.

Tam bir komedi filmiydi bu.

Hem de nasıl bir komedi filmi olduğu, dün yapılan seçimle bir kez daha anlaşıldı.

Bu ülke için, bu ülkenin insanı için ve bu ülkenin geleceği için kılını kıpırdatmamış birisine bu insanların oy vereceğini ve onu ülkenin en tepe noktasına taşıyacağını sandılar.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun eline tutuşturulan ve diğer partilerinde buna “ses etmeme” yönünde ikna olmasını sağlayan oyunu, bu millet bir kez daha sandıkta yerle bir etti.

Aslında bu, cemaat, CHP, MHP ve diğer pek oy alamayan partilerin bir intiharıydı.

Ancak, dün geceden itibaren, özellikle CHP ve MHP genel başkanları, bu tabloyu bile sindirecek lafları peş peşe sıralamaktan çekinmeyeceklerdir.

Ama işin doğrusu, siz bu yazıyı okuduğunuzda bütün çatıcıların milletten özür dileyerek, istifa edip, evlerinde oturmalarıdır ama onu yapacaklarını hiç sanmıyorum.

Onlar siyasi dehalarıyla, oturduğu postlardan aldıkları ilhamla seçim sonucunu çok merak ediyordu ama ben, bu seçimin sonucunu hiç merak etmiyordum. Çünkü yaklaşık olarak zaten tahmin edebiliyordum.

 

Tweetimden seçmeler

Seçimin 2 kazananı olduğunu daha önce söylemiştim. Birincisi Erdoğan, ikincisi kazandığı sempatiyle Demirtaş. Diğerleri kaybedenler kulübü...

www.naifkarabatak.net

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Naif Karabatak Arşivi