Özür Seanslarına Buyurun… (2)

Dün, 15 Temmuz darbe girişimi, toplumun yarısından fazlasının ezberimizin bozulduğunu söylemiş ama bu defakinin farklı olduğundan bahsederek, meğer gerçeği gördük, o zaman özür dilemeye başlayalım demiştim.

Kabul edelim ki, Fetullah Gülen, hepimizi kullandı.

Sadece beni değil, seni değil, onu değil, bunu veya şunu değil, hepimizi. Sağcısını, solcusunu, Ateistini, Alevi’sini, Sünni’sini, Kürt’ünü, Türkü’nü, sosyalistini, PKK’lısını, İŞİD’lisini, her türlü terör örgütünü ve her türlü yapılanmayı…

Bir gün biz onun değirmenine su taşıyorduk, bir gün sonra laik Kemalistler…

Bir bakıyorsun CHP onun sözcülüğünü yapıyor, bir bakıyorsun MHP onun sözleriyle iktidara yükleniyor.

Hepimizin kullanacağı doneler ellerindeydi, kime ne lazımsa o kadarını alıyor ve salvolarla rakibine vuruyordu, vurdukça vurmaya devam ediyordu.

Hepimizi dinliyor, hepimizi izliyor, hepimizle ilgili her şeyi bütün çıplaklığıyla biliyorlardı.

***

Bütün bunlar için çok eskilere gitmek lazım.

1980 öncesi merhum Süleyman Demirel ve merhum Bülent Ecevit’in “askeri okullara” iltimas edip etmediğini bilmiyoruz.

12 Eylül darbesinde sus pus olan Fetullah Gülen’in neye karşı suskun kaldığını, karşılığında ne aldığını da bilmiyoruz.

Merhum Turgut Özal döneminde ne kopardığını da bilmiyoruz, hatta nasıl öldüğünden de bihaberiz…

Türkiye’de bir araya gelmediği, kullanmadığı, kullanamadığı tek siyasi lider olan merhum Prof.Dr. Necmettin Erbakan’ı iktidardan alaşağı eden 28 Şubat’taki rolünü, Zaman gazetesinin manşetleriyle zaten biliyorduk; beceremediniz, bırakın başlıklarını unutmadık…

Ama hepimiz “darbeci” askerlere laf ettik, Fetullah Gülen’i ve onun şahsında koca bir cemaati suçlamayı gereksiz gördük.

Arada bir “Fetullahçılar” diye yayın yapmaya başlayanların “kim vurdu”ya gitmesini gördük ama kimin vurduğunu halen bilmiyoruz. Bunlardan birisi Necip Haplemitoğlu’ydu.

Onun şahsında ve onun gibi “faili meçhul” olanların failini cemaatte aramak gibi bir çılgınlığa kapılmamız mümkün değildi.

AK Parti kurulduktan sonra, hükümetin “kadrolaşma” ihtiyacını, “namazlı niyazlı” bu insanların doldurmasına belki göz yumuldu, belki başka seçenek yoktu ve belki de bilmiyoruz, neler döndü…

CHP’nin “kaset komplosuyla” dizayn edilmesinde “Pensilvanya’nın özrünü samimi bulan” vardı, bize söz mü düşerdi…

MHP’nin içindeki milletvekillerinin tek tek kaset komplosuyla gitmesi de, MHP’nin iç işiydi, iç hesaplaşmasıydı, Fetullah Gülen’le ne alakası vardı…

Sürekli darbe yapıldığı ve sürekli faili meçhuller olduğu için TSK’daki “derin” yapıya biz “derin devlet” derdik, adı önemli değildi.

Ama sonra darbe günlükleri çıktı birer birer ortaya ve biz Ergenekon’la tanıştık.

Kimi Ergenekon’un avukatı oldu, inanmadık, kimimiz de Ergenekon’a karşı duruş gösterdik, demokratça, bize inanan olmadı…

Fetullah Gülen’in tüm yayın organlarıyla birlikte saldırdık Ergenekonculara, bir daha bu ülkede kimse darbe yapmasın diye…

Bu arada Hanifi Avcı’nın yazdığı kitabı “şeytani kitap” gördüğümüzden, kapağını açıp, kim bu simonlar bile demedik.

AK Parti’ye ve Fetullah Gülen’e darbe planında, “Fetullah Gülen’in ne alaka” olduğunu da sormak aklımıza gelmedi, “Taraf” olmuştuk bir kere…

Bir biri ardına çıkan belgeler, ifadeler, tutanaklar, ıslak ıslak imzalar ve ses kayıtları, çok önemli bir komployla karşı karşıya kaldığımızı gösteriyordu. Bazıları eliyle koymuş gibi, askeri tesislerin parkelerini söküp, önemli evraklara ulaşıyordu.

Ergenekon’un fasa fiso olabileceği, fasa fiso olduğunu söyleyenlere rağmen aklımıza gelmiyordu.

AK Parti, Fetullah Gülen cemaatinin tamamen özüne dönmesini sağlayan adımı, dershane kapatma adımıdır.

Çünkü Fetö’cülerin insan ve para kaynağı, dershanelerdi. O kapanınca, yapı kapanırdı.

17-25 Aralık darbe girişimi, dershane için yapıldı.

Düne kadar Ergenekon’dan dolayı cemaate yüklenenler, bu defa cemaatin “kurmaca” senaryosuyla AK Partiye yüklenmeye başlandı. Halen “ayakkabı kutusunda para” olduğunu sanan saftirikler var.

Ve halen Halk Bankasına yapılan operasyonun, kimlerin çıkarını korumak için yapıldığını bilmeyenler var.

Halen İran’dan gelen altınların, bu ülkenin gelirine gelir kattığını ve o gelirde gözü olanların, operasyonu yapanlar olduğunu bilmeyenler var.

Halen BBP Genel Başkanı merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun ölümünü bu alçak örgütle irtibatlandıramayanlar var.

Halen Hrant Dink cinayetindeki parmağı da bilmeyen var.

Ya Uludere’de ölen 33 insan ya düşürülen Rus uçağı…

Peki bu teröristlerin Güneydoğu’da terörle ne kadar mücadele ettiğini, ne kadar destek verdiğini biliyor muyuz?

Gezi olaylarında ne kadar ortaya para akıttıklarını, hangi terör örgütlerini sokağa saldıklarından haberdar mıyız?

Bunları belki bilmiyoruz ama yayın organlarındaki dil, ahlaki ve insani bir dil değildi onu biliyoruz.

Özür dileyeceksek, şimdi dileyelim…

Her kesimden, bu konuları sürekli tekrar ederek, hükümeti veya muhalefeti suçlayanlar varsa, şimdi özür dilesin…

Bu olaylardan, cinayetlerden dolayı Müslümanlara saldıranlar da şimdi özür dilesin, dileyecekse…

Fetullah Gülen’in çirkin yüzünü, alçak örgütünü daha ilk günden bilenlerden de özür dilenmesi lazım. Keşke o zaman farkına varan sayısı daha çok olsaydı.

Sadece özür yetmez, özür seansları düzenleyip, bu alçaklara nasıl kandığımız, hangi yalanına inandığımız, hangisinden nedamet duyduğumuzu da tek tek söyleyip, özür dilememiz, af dilenmemiz lazım.

Ama bir de şükredelim…

İnanın, dünyada 15 Temmuz’dan daha alçak, daha zalim, daha kanlı bir darbe girişimi olmamıştı. Eğer püskürtülmeseydi, ne elimizde ülke kalırdı ne de canımız…

Tweetimden Seçmeler

Türkiye tarih yazıyor, tüm farklılıklarıyla koca bir millet, yine, yeniden tarih yazıyor. Bunu bütün dostlar da görsün, bütün düşmanlar da..

www.naifkarabatak.net

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Naif Karabatak Arşivi