Herkes Bakana Ulaşamaz Ya!

Trakya Üniversitesi İngilizce Öğretmenliği Bölümü 3’üncü sınıf öğrencisi 23 yaşındaki Dilek Özçelik kansere yakalanmıştı. Sadece ülkemizde değil, dünyada da halen ölüm oranında ilk sıraları kaptırmayan kanserle tanışmıştı, gencecik yaşında.

Kemoterapi gördüğünden saçları dökülmüştü.

İlaçlarını kullanamıyordu, çünkü ilaç firmaları düzenli olarak ithal etmiyor, eczanelerde her zaman bulunmuyordu.

Yurt dışından getirilmesi gerekiyordu.

Ya orada bir tanıdığın olacak ya da aracı birisiyle getirtecektin.

Ama bu hem çok paraydı, hem de sürekli kullanılacaktı. Üstelik “kaçak” olması dolayısıyla da riskliydi.

Sadece Dilek için değil, tüm kanser hastaları için kolay değildi.

Üstelik sosyal devletti ve çoğu da sosyal güvenceye sahipti ama buna rağmen dünyanın parasını döküyorlardı.

Dilek aslında şanslıydı…

Önce ağlayacak duruma gelse de bakana ulaşabilmişti.

Bakana ulaşmak kolay değildi.

Etten kemik olan korumalar vardı.

Aslında devlete ulaşmanın yolu çoktu ve kolaydı da.

Bimer vardı, e-devletten talebini iletebiliyordun ama dönüş yolu ağır aksak olabilirdi.

Sağlıksa beklemeye gelmezdi.

Dilek Özçelik, ayağına kadar gelen kısmeti tepmek istemedi.

Belki alanı değildi ama bakandı sonuçta.

Dilek, Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın yanına kadar gidebildi, elini tutabildi ve “Kanser hastası olduğunu” söyleyebildi.

Ama bakan onu anlamadı.

Her toplumda “ilaç parası” isteyen bir dilenci olarak gördü belki de…

Cebine para tutuşturdu, ilacı kendisinin almasını istedi.

Zaten sorun da kendisinin alamamasıydı.

Dilek’in yüreklere işlenmesi gereken sözü; “Yanınıza biri yardım için geldiğinde eliniz cebinize değil, vicdanınıza gitsin.”di.

Bazıları vicdanı önemsemez, cüzdana gitmesini isterdi, dilenmeyenlerse vicdana giden elin, çare bulacağına inanırdı.

Bakanın para vermesi genç kızın onuruna dokundu ve ağlayarak uzaklaştı.

İyi ki, bakan genç kızı buldurdu, hastaneye yatırıldı ve tedavi için gerekli olan ilaçlar gelecek.

Ama ya diğerleri…

Diğer tüm hastalıklarda olduğu gibi kanserde de moral çok önemli.

Bir umudu olmalı insanın.

Elini uzattığı yerde ilacı olmalı ve o ilacın kendisini iyileştireceğine dair ümitler beslemeli.

İlacı nereden temin edeceğim, parasını nasıl karşılayacağım, aldığım borçları nasıl ödeyeceğim, gelen ilaç kaçak yolla olduğundan daha kötü sonuçlar doğurur mu gibi onlarca soruyla boğuşarak hastalığın yayılmasını çabuklaştırma yerine, elinin altındaki ilacın şifa olacağını bilmek, ilacı tükendiğinde bir koşu eczaneden hiç para vermeden alabileceği ümidi taşımak, hastalığı yenmede en büyük adımdır. Diğeri ilaç tedavisine ve Allah’a kalmıştır…

Sadece kanser ilaçları değil, Türkiye’de ilaç sektörünün çok çeşitli sorunları var ve o sorunlar hastalara direkt yansıyor.

Kimi ilaç firmalarının daha çok kazanma hırsına kurban ediliyor, kimisi devletin karşılamadığı kısımları finanse edememenin sıkıntısını yaşıyor. Vatandaş ilacın tamamını karşılamaya güç yetiremiyor, yüzdesini ödeyecek durumu bulunmuyor ve ilaç firmaları da sadece SGK’nın onay verdiği oranda ve türde ilaçları ithal ederek durumu kurtarmaya çalışıyor.

Asıl sorunsa ilaç firmalarının dışa bağımlılığı…

Yerli ilaç sektörünün üretiminin istenen seviyede olmaması, ithal ilaçlara rağbeti arttırıyor ama onda da sorun çok.

SGK’nın dolar artışını dikkate almaması, gümrükte bekleyen ilaçlar, firmaların maddi krizi ve daha birçok etken, sağlığımızı uzun bir yoldan gelecek ilacın çabuklaştırılması için farklı bir çabaya itiyor.

Dilek Özçelik, ayağına kadar gelen bu fırsatı aslında değerlendirdi.

Gözyaşı döktü belki, üzüldü, onuru incindi…

Ama o 1.5 yıldır sorun olan bir meseleyi küllendirmedi.

Zamana yayılmasını ve unutulmasını engelledi.

Sağlık Bakanlığı’nın basit işlerle uğraşacağına daha önemli işleri olduğunu haykırmış oldu.

Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun göreve gelir gelmez kucağında bulduğu “logo” tartışması ve “Anne Sütü Bankası” saçmalığının tüm mesaisini doldurması ve hep tartışmaların odağında olmasına sebep olduğunu gördü. Umarım bundan sonra sağlık alanında yapılacak çok işin olduğunun farkına varır.

Eli değmişken Kamu Hastaneler Birliği’nin nasıl ucube bir yapılanma olduğuna baksa belki ileride kangren hale gelecek bir sorunu da şimdiden önler ya, bakalım!

 

Twitimden seçmeler

Aslında siyaset, iyi ve hizmete gönüllü insanların mesleği ama nedense bu, çok sık görülen bir durum olmamış, olmayacak da...

www.naifkarabatak.net

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Naif Karabatak Arşivi