Demokrasi, partiyi eleştirmektir, milleti değil!

Seçime giren her parti, demokrasinin nimetlerinden söz edip durur, ta ki, sandıklar açılana kadar. Umduklarını bulmuşlarsa sorun yok, demokrasi tıkır tıkır işlemiştir ama değilse, kimi parti yönetimini eleştirir, kimi de kendilerine oy vermeyen milleti…

Oysa demokrasi, sizin istediğinize oy verme sanatı veya sistemi değildir.

Eğer öyle olsaydı, başka partilere ve farklı farklı seçimlere gerek duyulmazdı.

Demokrasi, bu açıdan partiyi, programlarını, izlediği siyaseti, tutumunu ve adaylarını ya da teşkilatını eleştirebilmektir.

Seçimi kaybeden partilerde bu tür eleştirilerin olması çok yerinde…

Ama aynı kişilerin milleti eleştirmesi anlamsız…

Hele hele “aydın” olduğu söylenen bazı kesimlerin halkı aşağılayan, horlayan, küçümseyen ve hiç umursamayan tavrı, neden oy alamadıklarını da gösteriyor.

Milleti, cahillikle suçlayanlar ve sırf cahil olduğu için bir partiye oy verdiğini söyleme ihtiyacı hissedenler, daha az tahsilli ve kültür seviyesi de daha düşük dönemlerde kendi partilerinin sürekli iktidar olduğunu unutuyor.

Tek parti dönemindeki okuma yazma oranıyla, şimdikini kıyaslamak mümkün değil.

Çok partili hayata geçtiğinde de insanların eğitim seviyesi ortadaydı…

Ama millet, eğitim seviyesine bakmadan, 1950 yılında “yeter” diyebilmişti…

Demek ki, siyasi parti tercihinin direkt eğitimle bir ilgisi yok.

Ama siyasi partilerin halka yaklaşımıyla direkt ilgisi var…

Elbette eğitim ve kültür seviyesi arttıkça insanların çok daha bilinçli oy kullandığı, liderleri daha iyi tanıdığı, partileri daha iyi bildiği, programlarını, vaatlerini, yol haritalarını daha iyi inceledikleri bir gerçek…

Bir partinin muhalefet olduğu dönemle, iktidar olduğu dönemi iyi kıyaslayanlar, doğru bir tercih yapma şansına da kavuşabiliyorlar.

Liderlerin veya adayların mimikleri, güvenirlikleri, sempatik olmaları, ikna kabiliyetleri.. gibi birçok etken de etkili oluyor.

Daha da ilginci, insanlar hangi partinin halkın yanında, hangi partinin karşısında olduğunu da iyi bilerek seçimini yapıyor.

Bazılarıysa sevdiğini tam sevip, sevmediğinden de tümden uzaklaşıyor.

Genel olarak da partilerin kazandığında değil, kaybettiğinde halka karşı tutumunu hiç unutamıyor.

Bazı partilerin bu ülkede başarılı olamamasının temel nedeni bu…

Kaybettiğinde halkı aşağılayan, horlayan, hatta eline fırsat geçtiğinde cezalandıran tutumundan bir türlü kurtulamadı.

Bu seçimde de aynısı oldu.

Hem parti yönetimi, hem milletvekilleri, hem de o partiye gönül verdiğini söyleyen aydın kesim, neredeyse eline sopa alıp, halkı dayaktan geçirecekti.

Böyle mi halka inilir?

Böyle mi halkçı olunur?

Böyle mi halktan destek beklenir?

Bu açıdan CHP’nin başarılı olamamasının temel nedeni, lider veya yönetim sorunu değil, halka bakış sorunudur…

***

Oysa Selahattin Demirtaş örneği açık seçik ortada…

Türkiye’de PKK ve BDP’ye bakış açısı belliyken, o partinin devamı olan HDP’nin adayı olarak ortaya çıkan Selahattin Demirtaş, sadece BDP’lilerden oy alacağı üzerine hesap yapanlar vardı.

Ama oyunu arttırdı…

Hem de ciddi bir oy artışı yakaladı, soldaki boşluğu dolduracağı üzerine kafa yoranlar bile oldu.

Seçimin en şanslısı, bu açıdan Selahattin Demirtaş oldu.

Üzerindeki PKK ve BDP antipatisine rağmen, halkın çoğu, onu tercih etti.

Elbette Demirtaş’ın seçimi kazanacağını bir tek sefer düşündüğünü sanmıyorum.

Sadece “farklı bir siyaset” izledi ve bunda başarılı oldu.

Halka daha sıcak göründü…

Bazıları onu sempatik buldu…

Lafı eğip, bükmedi, dosdoğru söyledi…

Ve karşılığını da aldı.

***

AK Parti de bu açıdan çok şanslıydı.

Muhalefetin iddiasının aksine hükümetin imkânlarını kullandığı için değil, halkın dilini iyi bildiği için…

Recep Tayyip Erdoğan’ın, siyasi yaşamı boyunca hiç inmeyen güveni de bu başarıda çok etkili oldu.

Erdoğan’a, hükümete ve dolaysıyla millete kumpas kurduğunu düşünen geniş bir halk kitlesinin de bu başarıda imzası vardı.

12 yıllık AK Parti iktidarını ne kadar eleştirirseniz eleştirin, oy verenler, hayatındaki değişikliğe bakarak tercihini yapıyor.

17 Aralık’ı sıklıkla ortaya koyanlar, o tarihin bir kumpas ve bir darbe teşebbüsü olduğunu göz ardı ederek yanılıyor.

Ama halen, o tarihi esas alarak, milletin dürüst siyasete geçit vermediğini söyleyerek, halkı dürüst olmamakla suçlayıp, ardından da oy istiyor…

Bu kafayla, bulunduğunuz yerden bir adım yukarıya çıkamazsınız.

Çıktığınız çatı olur, o da başınıza çöker…

Tweetimden seçmeler

Siyasette sol cenahta var olan boşluğu HDP doldurabilir ama bunun için önce HDP'nin yeni taktikler belirlemesi gerekiyor.

www.naifkarabatak.net

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Naif Karabatak Arşivi