Çelişkinin Göbeğindeki Kurum; Anayasa Mahkemesi

CHP’nin köşe bucak cumhurbaşkanı adayı aradığı zamanlardaki çıkışıyla “Çatı Aday” olacağı konuşulan Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, Ekmeleddin İhsanoğlu’nun adının açıklandığı günün ertesinde balyozcuları tahliye edecek karara imza attı.

Ve dün de bu karara istinaden balyozcular tahliye edildi.

Şimdi özgürler…

Ama yargılama yeniden yapılacak.

Aynı şekilde yapılır mı, aynı ceza alırlar mı elbet bilinmez.

Belki hepsi dünden suçsuzdu, belki dün de suçluydu, bugün de…

Ama Anayasa Mahkemesi, anlamlı bir zamanda çok tartışılacak bir karara imza attı.

Bu karar, çatı aday tepkisi olarak yorumlansa da, ülkemizde Anayasa Mahkemesinin “yetki gaspı” süreciyle “anayasal” suç işlemeye başladığını gösteriyor.

Anayasa Mahkemesi, bir temyiz mahkemesi değil.

Yargıtay gibi, bir üst mahkeme konumunda hiç olmadı.

Yerel mahkemelerin her verdiği kararı bozma konumu veya kararı onaması söz konusu değil.

Anayasa Mahkemesi, TBMM’de yapılan yasaların Anayasaya uygunluğunu denetleyen darbe dönemlerinin eseri bir kurumdur.

Aslında, 1960 darbesi sonrası kurulan Anayasa Mahkemesi, TBMM’yi zapturapt altına alması amaçlanmıştır.

Bunu en iyi kullanan da CHP oldu.

İktidar olmadığı dönemlerde Anayasa Mahkemesinin kapısını her çalışında, milletin menfaatine olan kararları engellemeye çalıştı.

Mecliste bükemediği bileği, AYM’nin desteğiyle büktü.

Yine zorla, yine hukuksuz bir şekilde ve yine keyfi gerekçelerle…

Son değişiklikle ise “iç hukuku tüketenlerin” bir sığınağı oldu…

Ama bu da yanlış anlaşıldı.

Özellikle “darbe” gibi anayasal suç işleyenlerin sığındığı liman olmaktan öteye gitmedi.

Üstelik de temyiz mahkemesi olmadığı halde, öyleymiş gibi karar vermeye başladı.

Tamam, çatı aday olmayabilirsin ama çatıdan düşmüş gibi de davranma hakkı olmamalı.

***

İki gündür Anayasa Mahkemesinin kararı ve dün de bu karara istinaden verilen tahliyeleri tartışıyoruz.

Mahkemenin sanıkların “hakkının yendiği” belirtilen kararda, yeniden yargılama belirtildiği halde, darbeci medyanın ısrarla “beraat etmişler” gibi davranmasını doğrusu anlamlı buluyorum.

Ortada aklanmış bir suç yok.

Yattıkları süre göz önüne alınarak verilen bir tahliye var.

Yeniden yargılama yapılacak.

Eğer balyoz, tamamen paralel yargının oyunuysa elbet bu ortaya çıkmalı, masum insanlar suçlanmamalı.

Ama yok bu bir öç alma şekline dönüşürse ülkede paralel yargıdan geçilmez; bir defa o, diğer sefer öbürü…

Bu şekilde hukuk devleti olduğumuzdan bahsedemeyiz.

İnsanları adalete saygıda bulunmasını isteyemeyiz.

Suç işleyenin sonunda cezasını bulacağı bir masal olmaktan öteye gitmez.

Gücü olanlar, gücü elinde bulunduranlar ve her zaman yargıyı “öç alma” aracı haline getirenler nedeniyle adalete güvenle bakamayız.

Balyoz davasında yargılananların tümü suçlu olmayabilir, tümü suçsuz da olmayabilir.

Buna karar verecek olan “hiçbir etki altında kalmayan” mahkemeler olmalıdır, “gıcık oldum” diyen kurumlar değil.

Elbette her sanık “adil” yargılanmalı…

Yargılama esnasında “hak yenmemeli” ve asla “kötü davranılmamalı” bunlar zaten bilinen şeyler…

Varsa böyle bir şey Anayasa Mahkemesinin bunu hatırlatmasını da doğal karşılayabiliriz.

Ama kendisini temyiz mahkemesi yerine koyamayacağı gibi öç alma kurumu haline de dönüştüremez.

Anayasa Mahkemesi,  işte tam da bu çelişkinin göbeğindeki kurumdur…

 

Tweetimden seçmeler

Sonunda bir gün unutacaklarıma hiç yanmadım. Unutulması mümkün olmayan mutluluk ve acılara yanıyorum.

www.naifkarabatak.net

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Naif Karabatak Arşivi