Bir Operasyon Ya Yanlıştır Ya Değildir

Türkiye’de birçok kavram karıştığı gibi gazetecilik de ne yazık ki farklı amaçlarla kullanılıyor. Dün Samanyolu başta olmak üzere yapılan operasyon da yerini karıştıran gazetecilerle ilgiliydi.

Özgür fikirleri savunmasıyla bilinen gazetecilerin darbeye destek vermesi veya bizzat darbeci olması, mesleğin ruhuna ters ama bu tür gazeteciler her dönemde oldu, olacak da.

Çünkü onlar mesleğin gereğini değil, görevin gereğini ifa ediyorlar.

Dün yapılan operasyonu yazmayacağım.

Nasıl olsa dünden bu yana ve daha uzun süre bu operasyon konuşulacak.

Bana göre asıl sorun, bu tür şafak baskını operasyonlarının her mahallede farklı algılanmasıdır.

Başkasına yapıldığında “doğru” bulunan ve “normal” görülen uygulama, bize yapıldığında, acımasızca eleştirilmesi, suç isnatlarının ise köşe bucak saklanması ahlaki değildir.

Gazetecilerin, gazeteciliğinden dolayı,

Yazarların, yazdıklarından dolayı

Veya düşünce adamlarının düşüncelerini açıklamalarından dolayı gözaltına alınması, tutuklanması veya baskı görmesi, asla ama asla kabul edilebilir değil.

Ama gazetecinin kumpas kurması da kabul edilebilir değil.

Darbecilerin sözcülüğüne soyunması, gazetecilik değildir.

Devlete meydan okuyan veya milletin geleceğini karartacak eylemlerin içinde olanlarla yan yana durana gazeteci denmez; o örgütün bir üyesi olur, hepsi o kadar.

Her kavramı işine geldiği gibi anlayanların çokça olduğu günümüzde, gazeteyi veya gazeteciliği de terör örgütlerinin sözcülüğü, darbecilerin çığırtkanlığı, kumpas yapanların mevkutesi gibi düşünmek mümkün değil.

Bunun kabul edilebilir yanı olmadığı gibi, meslek ahlakıyla da bağdaşmaz.

Benzer olaya farklı tepki vermek de ahlaki değil.

Bir operasyon ya yanlıştır ya doğru…

Elde edilen belgelerle, yargının tüm süreci işletilerek yapılan operasyonları eleştirmek, hukuk olmasın demektir.

Ancak, elde edilen belgeler yerine “uydurulan” belgeler varsa bunu da açıkça söylemek gerek.

Bu tür operasyonlarda benim her zaman eleştirdiğimse bir gece yarısı veya sabaha karşı baskın şekilde yapılmasıdır. Bunun farklı yolu olur mu, elbette olur.

Ama birkaç gündür, henüz operasyon yapılmadan Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı’nın, “içeriden aldığı bilgiyle” devlete meydan okuması anlaşılır değil.

Fuat Avni adıyla Twitter’de yapılacak operasyon ve gözaltına alınacakların listesi yayınlanabiliyorsa “paralel” suçlaması yerli yerine oturuyor demektir.

İçerideki dostlar, sadece dost olarak bilgi sızdırsa bile bu suçtur.

Eğer içeriden sızan bilgi, Gülenci bir memurdan geliyorsa bu da ihanettir.

Çünkü o memurun yasal görevi bilgiyi sızdırmamak ama asıl “görevli” olduğu yerin isteğiyle sızdırılıyorsa bu da ihanettir.

Bunu bile bile operasyonu eleştirmek, hukuk tanımamanın ötesinde, bu ülkeyi, dilediği gibi borusunu öttüreceği çiftlik gibi görmektir.

O zaman operasyonu eleştirmeyeceksin, hukukun işlemesine yardımcı olacaksın…

Hem 2011’de Nedim Şener ve başka gazetecilerin tutuklanmasında Ekrem Dumanlı ne demişti;

“…Demem o ki bu ülkede her gazeteci gazeteci değil, her gazeteci haber peşinde koşmuyor. Bazıları ihbarcılıkla habercilik arasındaki farkı bir kalemde çizip atıyor. O yüzden acele etmeye gerek yok, paniğe hiç gerek yok. Dava dosyası teşekkül edecek ve nasıl olsa şeffaf toplum olmanın gereği her şeyi ayan beyan göreceğiz

O zaman gerçekten de paniğe gerek yok. “Dava dosyası teşekkül edecek ve nasıl olsa şeffaf toplum olmanın gereği her şeyi ayan beyan göreceğiz

İkinci sözümse CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na…

Ergenekon ve Balyoz davalarında yapılan operasyonları eleştiren CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, önceki genel başkan Deniz Baykal gibi darbecilerin “avukatlığını” da üstlenerek suçsuz olduklarını dile getiriyordu.

Hatta mahkemeye gerek yoktu, zaten onlar suçsuzdu…

Sonra 17 ve 25 Aralık kumpasına sıra geldiğinde, birden bire CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, hepsinin suçlu olduğunu ve operasyona engel olmanın hukuksuzluk olduğunu söylüyordu.

Ama dün yine eski düşüncesine döndü; “Mazlumun kimliği sorulmaz, adresi sorulmaz, mazlum her dönem mazlumdur.” dedi…

Çünkü Kılıçdaroğlu’na göre “operasyon yapılan herkes mazlumdu

Ama mazlumun hükümet üyesi olması, savunmayı gerektirmezdi.

Devam ediyor Kılıçdaroğlu, “Biz, her dönem mazlumların yanında olacağız, bunu da herkesin bilmesini isterim.

Bazı dönemler” deseydi, bu sözü doğu kabul edecektim ama kendi ağzıyla düşmek bu olsa gerek.

Devam ediyor elbet, “Sabahın köründe gazetecilerin gözaltına alınması, gazetelere baskın yapılması, televizyon kanallarına baskın yapılması bizim kabul edeceğimiz bir uygulama değil.

Bu sözüne katılırım. Bu tür operasyonların mutlaka daha insani, daha medeni ve daha az tepki toplayacak yolu seçilmeli…

Ama son cümlesi yine kendisini ele veriyor; “Ne olursa olsun bizim kabul edeceğimiz bir uygulama değil

Ama 17 Aralık’ta kabul etmekle kalmamış, sonuna kadar destek de vermişti.

Hem Ekrem Dumanlı, hem kemal Kılıçdaroğlu, hem de Gülen medyasında feryat figan edenler, paniğe gerek yok; Dava dosyası teşekkül edecek ve nasıl olsa şeffaf toplum olmanın gereği her şeyi ayan beyan göreceğiz…

Tutarlı olmak, her zaman hukuku savunmayı gerektirir, işine geldiğinde değil.

 

Tweetimden seçmeler

Geçici dünyanın kalıcı hevesi olmaz.

www.naifkarabatak.net

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Naif Karabatak Arşivi