İnsan, sosyal bir varlık olduğundan dolayı, yaşantısını devam ettirebilmesi için, diğer insanlarla iletişim kurmak zorundadır.
İnsanlarla iletişim kurabilmek; duygu, düşünce ve isteklerini ifade edebilmek için kullanabileceği en önemli araç ise, dildir.
Konuşmanın dinamiğini oluşturan dilin doğru ve güzel kullanılması önemlidir.
Dilin seslerini doğru telaffuz edebilmek; kelimeleri doğru seçerek, yerinde kullanabilmek de ayrı bir yetenektir.
Türkçe kelimelerin telaffuzu, son derece estetiktir.
Çünkü; Türkçe, ünlü ve ünsüz uyumları olan bir dildir.
Türkçe’nin söyleyiş farklılıkları, iki ayrı kavramı, ortaya çıkarmıştır: Şive ve Ağız.
Şive
Herhangi bir dilden bilinen tarihi seyir içerisinde veya daha önceden ayrılmış; ses, şekil ve kelime ayrılıkları gösteren kollara “şive” denilir.
Örneğin; Türkiye Türkçesi’nden tarih içinde bilinen zamanlarda ayrılmış olan Azerbaycan, Kazak ve Özbek Türkçesi gibi kollar, “yakın şive” kabul edilmektedir.
Ağız
Herhangi bir dilin veya şivenin telaffuz özelliklerine bağlı oluşan yöresel kollarına “ağız” denilir.
Her dilin veya şivenin kendi içerisinde, ağızları vardır.
Ağızlar, halkın kullanmakta olduğu doğal konuşma biçimleridir.
Gelişmiş her dilin içerisinde, yeni ve farklı ağızlar, ortaya çıkabilir.
Ne var ki; her dilin tek bir “edebî ağzı” vardır.
Türkiye Türkçesi’nin edebî ağzı, İstanbul ağzıdır.
Dili doğru, güzel ve etkili konuşabilmek, her insan için, ona özgü bir ayrıcalık belgesidir.
Konuşması, ses tonu, kelimeleri doğru seçip yerinde kullanması ve doğru telaffuz etmesi, bir insanı diğer insanlardan daha farklı bir konuma getirmektedir.
Kastamonulu, İstanbul’a gitmiş. Dönüşte, İstanbulluları nasıl bulduğu sorulduğu zaman, “İstanbullular, eyi hoş; emme, dilleri gubat” demiş.
Bu fıkradan da anlaşılıyor ki; Kastamonulu, kendi yöresel ağzını benimsemektedir. İstanbulluların ağzının ise, kaba ve biçimsiz olduğunu düşünmektedir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.