Oyun çocuğu denilecek yaşlardaydım. Validem yayık makinesinde ayran yapar, bir sürahiye doldurur, oyunumun en heyecanlı yerinde beni yanına çağırır ve "Hadi kızım, bunu Fadik Teyze'ye götür," derdi.
Oyunumu bırakıverir, bir heyecanla yola koyulurdum.
Bu görevi yerine getirmek mutluluk verirdi bana. Evi çok da yakın olmayan Fadik Teyze'nin evine ulaştığımda kapısını çalar, "Fadik Teyze, sana ayran getirdim," derdim.
Aslında bu bazen bir sürahi ayran, bazen bir tabak yemek, bazen de sebze-meyve olurdu.
İşte tam o anda Fadik Teyze'nin yüzünde beliren tebessüm çok hoşuma giderdi. Teşekkür etmezdi ama başımı okşar, iyi bir şey yapmış olma duygusunu hissettirirdi bana. Bazen de ceplerimi cevizlerle doldururdu.
Validem vermeyi, ikram etmeyi çok sever ve bunu da hep bizim aracılığımızla yapardı. Amacı küçük yaşta bize verme duygusunu aşılamak değildi, lisanen bunu anlatmazdı; o da annesinden öyle görmüştü.
Verirken Allah rızası için yardımlaşmanın, infak etmenin Yüce Allah katında çok değerli olduğunu doğrudan anlatmasa da, fiilen bize yaptırmış olması o küçük yaşta verilen eğitimdi bizim için.
Şimdi o küçük yaşta verme talimini ben de yavrularıma yaptırıyor, lisanen anlatıyor ve birilerine yardım etmenin, ikram etmenin ve hediye vermenin bu güzel hissiyatını yaşamalarına gayret ediyorum.
Çocuklarımızın çocukluklarında ekeceğimiz bu minik tohumlar, bu güzel hasletler onların dünyalarına azık, ahiretlerine ise yatırımdır vesselam.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.