Bir Sorun, Ancak Bu Kadar Çözülmez…

Hayali 1897 yılına kadar uzansa da, ilk gerginliği 1947 başlayan İsrail-Filistin gerginliği, bugün tam 76 yaşında. O günden bugüne, çözülmüş sorun, sorun olmaktan çıkar düşüncesiyle, sorunu canlı ve diri tutmaya çalışanlar hep kazandı.

İki ülke, iki din, iki millet, iki komşu..her ne derseniz deyin, iki farklı inanç ve kültüre sahip olan Filistinliler ile İsrailliler arasında bir sorun olduğu ilk günden belliydi, bugün de aynı şekilde belli.

Ortada bir sorun varsa, çözümü de vardır” anlayışı, Filistin ve İsrail’i kapsayan iki toplum arasında geçerli değil. Çünkü o sorunun, sorun olarak kalması çoğu kimsenin işine geliyor.

Çok uzun yıllar sonrası için hazırlanan bir planın parçası olduğu hep söylenirdi, bugün de o varsayımın bir söylenti olmadığı, gerçeği erkenden haykırdığını gözler önüne seriyor.

İnsanlar düşünen varlıklardır.

Sorun olduğunda, doğal olarak tartışırlar ve bir çözüm bulmaya çalışırlar.

İnsanların kültürüne, inancına, yaşam tarzına göre bu tartışma farklılık gösterir.

Doğu toplumlarında görülen “kavgaya hazır” tartışma modu, batı toplumlarında var olan “psikopat” insanların tartışmasına benzer.

İsrail ile Filistin tartışması ise hiçbir ülkeye, hiçbir millete, hiçbir inanca ve hiçbir kültüre benzemez.

Kendisini “insan” olarak gören herkesin tartışması doğaldır. Ancak bazen konuşarak, bazen düşünerek, bazen de araya girenlerin telkiniyle, uyuşturmasıyla tartışma noktalanır. Toplumuna göre değişse de bazı toplumlarda tartışmalar kavga ve sonunda ölümle sonuçlanırken, bazı toplumlarda “uyuşma arayışı” daha ağır basar. Bu daha çok okumayla, bilgiyle, birikimle, sağduyuyla, hoşgörüyle, affetmeyle, özür dilemeyle, dolayısıyla da kültürle alakalıdır.

İsrail ve Filistin gerginliğinden bütün bunların hiçbirisi geçerli olmuyor.

İsrail’in zulmünü besleyen o kadar çok argüman var ki, belki İsrail bile şaşırıp, ara sıra da olsa “Bu kadar kötülük yapmamız için bu kadar destek görmemiz garip değil mi?” demesi lazım ama diyecek bir kabiliyetleri ve anlayışları yok.

Filistinlilerin de benzer düşünmeyi yapmaları beklenir ama onlar hem daha güçsüz hem de daha masum ve daha mazlum oldukları için İsraillilerin düşünmesi kadar önem taşımıyor. En azından düşünüp, karar verseler dahi, uygulamaya konmayacağı için bir anlam ifade etmiyor.

Aslında, 1941 yılında başlayan Hitler’in Yahudi Soykırımı (Holokost) ile İsrail ve Filistinlilerin yeni yerleşim yerindeki gerginliği arasında uzun bir süre yok. 1941-1945 arasında gerçekleşen Yahudi soykırımında, Yahudilerin çektiği bütün acılar, 1947 yılından bu yana Filistinlilere çektirilmeye çalışılıyor.

Acıdan ders almayan İsrail, acıyı bir başkasına yaşatarak, hayatta kalmaya çalışıyor. İsrail, tam bir vampir gibi, kandan besleniyor. Sürekli gerginliği bir yaşam tarzından da öte, siyasi bir amaç olarak kullanıyorlar. Her iktidar, Filistinlilere saldırarak oy alıyor. Her iktidar Filistinlilere yaşattığı acıyla iktidarını muhafaza ediyor. Her iktidar, yaptığı zulüm oranında ABD ve kanla beslenen diğer ülkelerden destek görüyor.

İsrail, Filistinlilere uyguladığı zulüm politikasıyla o kadar çok kazanıyor ki, birçok alanda dünyanın en iyisi olması bu açıdan garipsenmiyor. Hak etmediği bir gelir, sürekli “gaz verilme” adına pompalanıyor. Onlar gazı alınca, saldırıyor.

Filistinliler ise açık bir cezaevi haline gelen ülkelerinde yaşamak adına, ablukayı hafifletmek için, dış yardımları almak, bir parça ekmek bulmak için saldırıyor. Gücü olmadığı için taş atıyor, kıyam ediyor, sonunda yaralanıyor veya ölüyor.

Yeni nesil büyüdükçe, İsrail’e öfke de büyüyor. Kanla, kile, öfkeyle, savaşla, yoklukla dolu bir dünyaya gözünü açan her Filistinli çocuk, büyüdükçe “intikam” almak için diş biliyor. Yumruğunu sıkıyor.Taş atıyor.Ölmemeye çalışıyor; vurup kaçıyor, kaçıp vuruyor ve sonunda da her seferinde yeni saldırı, yeni acı, yeni gözyaşı ve yeni dramlar yaşanıyor.

Bu acıyı sadece onlar yaşamıyor, bütün dünyada yüreğinde insanlıktan en ufak bir kırıntı olanlar dahil, özellikle çocuklar ve kadınlar başta olmak üzere hiçbir suçu olmayan masum insanların göz göre göre ölmesine dayanamıyor.

İsrail ve onu destekleyenlerin ise “merhamet” ve “vicdanla” ilgili en ufak sorunları olmadığı için olaya insani açıdan değil, bir plan ve proje açısından bakarak, ölenleri de bir rakam olarak görerek durum değerlendirmesi yapıyor.

Bugün yaşanan sorun da, dün yaşanan sorundan farklı değil. Yarın yaşanacak olan da, bugünden farklı olmayacak.

Amerika başta olmak üzere bölgeyle ilgili iğrenç planı olan her ülke, İsrail’i desteklemeyi sürdürdükçe, bu sorun çözülmeyecek.

Türkiye başta olmak üzere, Filistin’i destekleyen her ülke de demir yumruğunu İsrail’in tepesine indirmediği sürece, bu sorun çözülmeyecek.

Her ikisi de yeni bir dünya savaşına kapı araladığı için temkinli davrananlar, İsrail’in ufak ufak Filistinlileri yok etmesini içine sindirmeye devam edecek.

Biz ağlayacağız, yüreğimiz dağlanacak, dua edeceğiz, eylem yapacağız, belki yalvarıp yakaracağız ama durum değişmeyecek.

Çünkü bu sorun, sadece Filistinlileri ve İsraillileri ilgilendirmiyor. Bu sorunun çözülmemesinden beslenen o kadar çok dış etken var ki, içerideki yaşananın bir önemi kalmıyor.

Bu nedenle bir sorun ancak bu kadar çözülmez; ne akıl, ne mantık, ne vicdan, ne merhamet, ne onur, ne şeref, ne haysiyet, ne değer yargısı, ne siyaset, ne medeniyet ve ne insanlığın herhangi bir değer yargısı bu sorunu çözmeye yetmez.

Bu sorun, çözümsüzlüğüyle besleniyor. Onun hayat damarlarını kurutmadıktan sonra sorunun çözüleceğini asla düşünmüyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Naif Karabatak Arşivi