BEN BENSEM, SEN KİMSİN NEFİS?

Türk milleti olarak güzel hasletlerimiz var. Bu güzellikleri elbette dinimizden ve kültürümüzden almışız ve sahiplenmişizdir. Cömertlik, vefakârlık, yardımlaşma duygusu gibi. Ancak bu güzel duygularımıza zamanla sahip olamayarak bazen günaha düşüyoruz. Yani sevap işlerken günah işliyoruz. Gıpta ile kıskançlığı birbirine karıştırıyoruz.

Gıpta: Bir başkasında olan güzelliğin kendisinde de olmasını temenni etmektir. Kıskançlık ise; Başkasında olan güzelliğin sadece kendisinde olmasını temenni edip, karşı tarafta o güzelliğin olmamasını istemektir. İşte bu yüzden ince bir çizgi olan niyet çok önemlidir. Bir şeyin kıskançlık mı gıpta mı olduğunu ancak kişi kendisi daha iyi anlar. Bu yüzden kendimizi bir sığadan geçirmemizde yarar vardır. Belki asıl niyetimizi kimseye söylemeyiz. Ancak bazen bu niyetimizi konuşma tonuyla veya jest mimiklerimizle kendimizi ele veririz. Sonradan bu agresif duruma üzülürüz. Ayrıca dedikodu da başkasının yanında güvenirliğimizi düşürüyor ve sevaplarımızı da alıp götürüyor. Bu hususlara günlük yaşantılarımızdan örnekler vererek değinmek istiyorum:

Akrabamızın, komşumuzun veya arkadaşımızın başına bir musibet geldiği zaman onlardan bilgi aldığımızda gerçekten biz de üzülüyor muyuz yoksa  içimizden iyi olmuş diye seviniyor muyuz? “Önceden sen bana şöyle demiştin veya yapmıştın, şimdi onun cezasını çek” mi diyoruz?

Bir işimiz için birisinden yardım gördüysek, daha sonra o kişinin yaptığı yardımı görmezlikten gelip ona karşı vefasızlık yapıyor muyuz? Birisine bir iyilik yaptıysak, yeri geldiği zaman o iyiliği hep gündeme getiriyor muyuz veya ondan hep bir şeyler mi bekliyoruz?

Yakınımızdan veya çevremizden birisi bizden daha iyi kaliteli bir şeyler aldığı zaman ona seviniyor muyuz yoksa onu kıskanıyor muyuz? Niye benden daha iyisini almış diye ikiyüzlülük yapıyor muyuz?

Yakınımızdan birisi üzerine giymek için güzel bir şey aldığı zaman ona hayırlı olsun derken, içimizden benden daha güzelini almış diye onu kıskanıyor muyuz?

Yakınımızdan birisinin zenginlikten fakirliğe düştüğünde veya iflas ettiğinde, ona gerçekten yardımcı olmaya çalışıyor muyuz yoksa ne hali varsa görsün diye görmemezlikten mi geliyoruz? Ya da iyi halden kötü hale düşen yakınımıza; ne hali varsa görsün, benden uzak dursun mu diyoruz, yoksa elimizden gelen yardımı yapıp, sonra ona dua ediyor muyuz?

Evimize bir misafir geldiğinde iyi ki gelmiş diye sevinip onlara gereken ikramı yapıyor muyuz veya ikramı yapıp, uğurlayınca içimizden iyi ki hemen gittiler diye seviniyor muyuz? Arkalarından dedikodularını yapıyor muyuz?

İş yerinde birisinin yardımı sayesinde yükselmemiz olduysa, ona karşı vefakar mıyız? Yoksa üzerine basıp yükseldiğimiz kişiyi kıskanarak, yükselmeyi kendi başarımızmış gibi göstermek için  hemen harcamaya mı başlıyoruz?

Hasta ziyaretlerimizi, taziyelerimizi  gerçekten Allah rızası için mi yapıyoruz? Yoksa bir menfaat için mi yapıyoruz? Eller görsünler, bilsinler diye mi yapıyoruz?

Bir yakınımızın başarasına gerçekten seviniyor muyuz? Ya da gıpta etmeyip onu kıskanıyor muyuz? Hele onun yükselmesini engelliyoruz mu? Bir işi bize düşene yardımcı oluyor muyuz yoksa ondan intikam mı alıyoruz?

İş yerinde farklı, evde farklı mıyız? İş yerinde mi gerçek kimliğimizi saklıyoruz evde mi? Neden asıl kimliğimize her yerde sahip çıkmıyoruz, taviz veriyoruz? Kaç kişiliğimiz var? Her yerde her ortama uyuyor muyuz? Halbuki “Ya göründüğün gibi ol, ya olduğun gibi görün “ demiş Hazreti Mevlana.

Makam, servet sahibi olunca herkese yardımcı oluyor muyuz yoksa  herkesten intikam mı alıyoruz? Yaptığımız ufacık bir iyiliği herkese duyurup, yaptığımız kötülüğü ise unutuyor muyuz?

Herkesten ben iyi olayım, herkes bana muhtaç olsun, herkes bana saygı duysun, en iyi makam benim olsun gibi enaniyet yerine; iyiliklerle yarış, iyiliklerle rekabet halinde olabilirsek gerçek huzuru, saygıyı yakalamış oluruz. Hani diyoruz ya, stresim var, huzurum yok. Oysa her zaman bizden daha iyileri ve kötüleri vardır. Bu gerçeği değiştiremeyiz. O halde iyi olmamız için duaya ve hatalarımızı da düzeltmek için gayrete muhtacız. İşte böyle bir nefs terbiyesine ihtiyacımız var. Manevi huzur içimizde, iş onu arayıp bulmak. Kendimizi zaman zaman  bir çek etmemizde fayda var. Başkasıyla değil kendimizle, iç dünyamızla ilgilenelim. Kendimize biraz zaman ayıralım. Sağlıcakla kalın.

 

 

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ömer IŞIK Arşivi