Turna Dağ Savaşı (1515)

“Geçmişten geleceğe uzanan yolda ki engelleri aşmada geçmişi hatırlayabilmek, çok önemli ve değerli bir rehberdir. Çünkü geçmiş bize neden yanıldığımızı ve neden başarılı olduğumuzu öğretir.” (Kemal Atatürk)

unnamedimage0082

Sevgili okurlar bu savaşı anlatmadan önce sonucu üzerinde durmak istiyorum: Bu savaşın en net neticesi bölgemizin tarihinin yüz akı olan ve yaklaşık 185 yıl hüküm süren ve Elbistan’ın da uzun yıllar başkentlik yapmış olduğu Dulkadıroğlu Devleti’nin yıkılışına sebep olmuştur. Onun içindir ki bölgemizi yakinen ilgilendirmektedir.

Çaldıran zaferine müteakip Amasya'ya dönen Yavuz Selim (Kasım 1514) Osmanlı ordusunu arkadan vurduğunu söyleyerek, Alaüddevle Bey'in hakkından gelmeye karar verdi. Değerli okurlar Padişah Yavuz Sultan Selim’in bu düşüncesini biraz açmak lazım olduğuna inanıyorum.

Safevi Türk Devleti’nin hükümdarı Şah İsmail, Dulkadır Devleti’nin hükümdarı Alaüddevle Bey ile yaptığı savaşın sonuçlarını alamadan ve bölgeye kışın yaklaşması üzerine Elbistan'dan ayrılan Şah İsmail, Ustaclu Muhammed Han'ı Diyarbakır valiliğine tayin etti. Şah İsmail üstünlüğüne rağmen Dulkadırlı kuvvetlerine karşı kesin bir zafer kazanamadan Azerbaycan'a döndü. Bu arada Ustaclu oğlu Muhammed ile Alaüddevle Bey arasında ki sınır ihlalleri devam ediyordu. Ustaclu oğlu Muhammed, kuvvetleri Memluk sınırlarını ihlal ederek Malatya'ya kadar ilerlediler. Safevî istilası Memluklar'ın müdahalesine ve her iki devlet arasında çatışmaya yol açacağı bir sırada Alaüddevle Bey kendi kuvvetleri ile Ustacluları püskürtmeye muvaffak oldu. Zaten Şah İsmail'de sınır ihlalininde kendi iradesi dışında yapıldığını ifade ederek Mısır'a üzüntülerini bildirdi. Safevî hükümdarının ustaca diplomasisi bir süre sonra Memluk Sultanı Kansu Gavri ve hatta Alaüddevle Bey ile ilişkilerinin düzelmesini sağladı.

1511 yılında Alaüddevle Bey'in Şah İsmail tarafından kendisine hediye edilen bir çadırı Kahire'ye göndermesinden Dulkadırlılar ile Safevîler arasında artık dostluk tahsis edildiği ve olayların seyrinde de bu dostluğun bir saldırmazlık antlaşması ile noktalandığı ifade edilir. Diğer taraftan Alaüddevle Bey'in Yavuz Sultan Selim 'in Şah İsmail'e karşı giriştiği sefer sırasında ki tutumu, Dulkadırlılar ile Safevîler'in ittifak yaptıklarını ortaya koyduğu gibi Şah İsmail'in Çaldıran savaşı öncesi Osmanlı Padişahının mektubuna verdiği cevap da bu ittifakı teyit edici mahiyettedir. Zaman geçtikçe Osmanlılardan uzaklaşan Alaüddevle Bey, Yavuz Selim'in tahta çıkışını dahi tebrik etmemişti. Onun bu hareketleri Yavuz'un gözünden kaçmış değildi.

Buna rağmen Yavuz Selim Çaldıran'a giderken Kayseri'den üç konak ötede Çubuk ovasına varınca, Alaüddevle Bey’i Safevi Türk Devleti’ne karşı sefere davet etti. Alaüddevle Bey, ise “kendisi gibi doksanlık bir pîr-i fâniyi sefere sürüklemenin hiçbir fayda sağlamayacağını” bildirip yaşını bahane ederek sefere katılmadı. Aslında Alaüddevle Bey, Şah İsmail ile ittifak halinde bulunuyor, Yavuz Selim'in, yeğeni Şahsuvar oğlu Ali Bey'in himaye etmesine içerliyordu. Diyarbakır seferine girişmeden önce Alaüddevle Bey'in, oğlu Şahruh'u veliaht tayin etmesine kızan Ali Bey, Osmanlı Padişahı II. Bayezıd'in yanına sığınmış, Yavuz Selim'in tarafından Trakya'da Çirmen Sancak Beyliği'ne tayin edilmişti. Bu nedenledir ki Osmanlı böyle yapınca Alaüddevle Bey, tarafsızlığı bırakmak zorunda kaldı. Bunun üzerine Osmanlı’ya karşı tedbirlere başvurdu.

Çünkü Yavuz Sultan Selim’i çok iyi tanıyordu. ( Yavuz Sultan Selim’in annesi Ayşe Hatun(Gülbahar Sultan) Alaüddevle Bey’in kızıdır ve Yavuz’unda dedesidir.)Alaüddevle Bey, Osmanlı levazımcılarına ülkesinde yiyecek ve hayvan yemi satışını yasakladığı gibi oğulları vasıtasıyla da Osmanlı ordusunun iaşe kollarını vurdu. Bu hal ise, Osmanlılar tarafından sayısız hayvanlarının yemsizlikten ölümüne ve ordunun savaş gücünün hissedilir derecede sarsılmasına ve bu sebeple Osmanlı padişahı ihtiyatlı davranarak Safevi Türk Devleti Hükümdarı Şah İsmail ile karşılaşmak üzere yoluna devam ederken ordusunun gerisini emniyete almak ve Alaüddevle'nin saldırılarına engel olmak amacı ile Kayseri ile Sivas arasında 40.000 kişilik bir ihtiyat kuvveti bırakmıştı.Alauddevle Osmanlının Çaldıran’da yenilmesi en büyük temennisi idi.

1514 yılında Çaldıran veya Çelderan denilen yerde Osmanlı Safevileri yendi. Savaş sonrası Amasya’ya çekilen Yavuz, Osmanlı ile Memluklar arasında duran Dulkadır Devletini ortadan kaldırmak istiyordu. Bu konu ile ilgili şartlar artık hazırdı ve uygulamaya geçebilirdi.

Bunun için Yavuz Sultan Selim, Çaldıran Savaşı’nda büyük hizmet ve gayret göstermiş olan Şehsuvar oğlu Ali Bey'i hemen Kayseri Sancak Beyliği'ne tayin ederek Dulkadırlı toprakları işgal edildiği taktirde kendisine verileceğini vaat etti. Kayseri Sancağı Dulkadırlı sınırında bulunuyordu. Yavuz Selim, Ali Bey'i buraya tayin ederken Alaüddevle Bey'in idaresindeki Bozok Sancağı'nı da işgal etmesini istemişti. Mevsimin kış olmasına rağmen Ali Bey derhal Bozok'a giderek yöreyi ele geçirdi ve orada bulunan AlaüddevleHan'nın oğlu Süleyman'ı öldürerek başını kesip Yavuz Sultan Selim’e gönderdi. Osmanlı padişahı Bozok'u da Ali Bey'in idaresine verdi.

Bu tutumu bir taraftan Alaüddevle'ye, öte taraftan da onu himaye etmekte olan Memluk Sultanı'na karşı meydan okumuş oluyordu. Alaüddevle Bey bu durumu Memluk Sultanı Kansu Gavri'ye arz ile şikâyette bulundu. Sultan'da Yavuz'a Kemah üzerine sefer yaptığı sırada (Mayıs 1515) elçi gönderip Ali Bey’in o sancaklardan alınmasını rica etti; fakat buna mukabil Osmanlı padişahı da Alaüddevle Bey'in DulkadırBeyliğin'den azlederek yerine Ali Bey'in getirilmesini istedi. Sultan Gavri ise Ali Bey'in babası Şehsuvar 'ın, iki devletin arasını açtığından dolayı Kahire'de asıldığını hatırlatarak bu isteğe karşı geldi. Bununla beraber çok geçmeden Memluk sultanı, Dulkadır Beyliği'nin Mısır için kaybedilmiş olduğunu fark ederek Osmanlı Padişahına gönderdiği elçisi ile adının üslub-ı sabık üzere parada veya hutbede anılmasını teklif edip beylik üzerinde matbuluk haklarının taksimini istedi. Yavuz Selim'in Mısır elçisine cevabı çok sert oldu. “Sultanınız muktedirse hükümranlık haklarını kendi ülkesinde muhafaza etsin” diyerek Mısır'ı dahi fethedeceğini ima etti. Osmanlı padişahı ile Memluk sultanı arasında elçiler gidip geldi.

Ancak beklenen uzlaşma olmadı, Bunun üzerine Yavuz Sultan Selim, hemen Dulkadır ülkesinin fethine girişti. Çünkü Memluklarla Osmanlıların arasında Dulkadır gibi tampon devleti istemiyordu. Nedenine gelince Yavuz Sultan Selim, Memluk seferine hazırlanıyordu. Bu planın ilk aşaması sürecinde Dulkadırli Devleti’nin ortadan kalkması gerekmektedir. Zaten kendisi de Çaldıran Savaş’ından sonra Sivas’a çekilmişti ve İstanbul’a dönmeden bu işleri bitirmek istiyordu.

Bunun için Sivas’tan 5 Haziran1515 tarihindeRumeli Beylerbeyi Sinan Paşa, komutasında Elbistan'a 30.000 kişilik bir kuvvet sevk etti. Şehsuvarali Bey'in kılavuzluk ettiği Sinan Paşa kuvvetleri içinde 10.000 kişilik süvari ve 400 tüfekli yeniçeriden oluşan birlikleri ile Elbistan’a doğru ilerlerken Yavuz Sultan Selim Kayseri yakınlarında İncesu'ya gelerek harekatı izlemeye başladı. Diğer taraftan muhtemel bir Memluk müdahalesini önlemek amacı ile Osmanlı donanması da Akdeniz'e açıldı. AlaüddevleHan ilk tedbir olarak haremini ve hazinesini Turna dağına yollayarak Maraş yolu üzerindeki geçitleri tutmaya başladı. Alaüddevle Han, tehlikenin büyüklüğünün farkındaydı. Çok yaşlı olmasına rağmen ordusunun başında dimdik duruyordu. 30.000 kişilik ordusu ile Göksun ve Afşin arasındaki Tegüzek Çayı’nın geçtiği ve sulak bir olan ve hala aynı isimle anılan Ördekli köyünde Sinan Paşa ve Ali Bey komutasında ki Osmanlı ordusunu karşıladı. AllaüdddevleHan 10.000 bin kişilik atlı ordusuyla savaştan galip olarak çıkacağına inanıyordu, ayrıca Safevilerin ve Memlukların yardıma geleceklerini tahmin ediyordu. Bu ümit kendisine güç veriyordu ama yakın çevresi ve danışmaları bu işin böyle olmayacağını biliyorlardı. Osmanlılar uzlaşmanın şart olduğunu söyleselerdeAllaüddevle buna yanaşmıyordu. Gerçi Yavuz hedefini koymuştu. Sefaviden sonra hedef Dulkadırlılar ve Memluklardı. Sonuca ulaşmadan bu barış olmazdı.

(13 Haziran 1515) tarihinde iki ordu karşı karşıya gelince Ali Bey atını ileriye doğru sürerek yüksek sesle bağırarak izzet ve ikramına nail olmuş ve ona sadık kalmış olan Türkmenleri kendi tarafına geçmeye davet etti. Ali Bey'in tahrik edici sözleri Türkmenlerin bir kısmının saf değiştirmesini sağladı. Dulkadırlılar parçalanmıştı, bu yüzden savaşın birinci aşamasını Alaüddevle Han, kaybetti. İşin gerçeğine bakarsak Alaüddevle Bey’in o yüzyılın en büyük teknolojisine sahip Osmanlı ordusu karşısında pek şansıda yoktu. Ördeklide başlayan savaş Göksun Turnadağ doğru kaymaya başlamıştı Esas savaş Turnadağ eteklerinde oldu.

Savaşı kaybeden Alaüddevle, Çinçin Bel’inden aşarak her zaman çekildiği 2200 metre yükseklikteki Turnadağ’ına çıktı. Yanında ailesi ve çocukları vardı. Osmanlı ordusu Alaüddevele’yi takip ederek Turnadağ eteklerinde geldi. Turnadağ ile Çığşar Dağı’nda yaptığı savaşlarıda kaybederek Andırın’ın Çuhadar köyü yakınlarına sığındı.

Burada Çıngıllı oğlu bir çoban tarafından Osmanlıya ihbar edildi ve Hükümdar Alaüddevle Bozkurt, öldürüldü. Öldürülmesi ile ilgili çok değişik söylentiler vardır. Savaş sırasında Osmanlı ordusundaki seyislerden biri elbiselerin güzelliği ile dikkati çeken Alaüddevle'nin üzerine atılarak onu yere serdi. Biraz sonra öldürdüğü şahsın Dulkadır Hükümdarı olduğunun farkına varınca derhal cesedin başını keserek Sinan Paşa'ya götürdü. Alaüddevle’in öldüğünü haber alan Dulkadırlılar onun dört oğlu ile kardeşi Abdürrezak'ı savaş meydanında bırakarak dağlara kaçtılar. Çarpışma bittiğinde Alaüddevle’'in kendisi gibi bir oğlu ile boy beylerinden otuzu ve akrabasından bir haylisi öldüğü gibi dört oğlu ve eşleri ile kardeşi Abdürrezak'ta esir düştü.

(13 Haziran 1515) Bu tarihte Dulkadırdevleti’nin toprakları Osmanlıların eline geçti. Hükümdar Alaüddevle Bozkurt'un başı Göksun'da kızı Ayşe Hatun olma torunu Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim’e sunuldu. Yavuz, böylece dedesini öldürerek cezalandırmış oldu. Yavuz Sultan Selim, Şehsuvar oğlu Ali Bey'i Dulkadırlılar'ın başına geçirirken Elbistan’da Yavuz adına hutbe okutulup Osmanlı hakimiyeti tesis edildi.MEMLUK SULTANI KANSU GAVRİ'nin hiç olmazsa bazı yerlerin AlaüddevleHan'nın oğullarına bırakılması yolunda yaptığı teklife Yavuz Sultan Selim; “kılıçla aldığım yerleri ancak kılıçla teslim ederim” karşılığını verdi.

Padişah Yavuz bunlardan beşinin başları balmumu ile doldurulmuş tenekelerin içinde Elçi Seyfuddin Bey tarafından Kahire’de Memluk Sultanı Kansu Gavri’yegöz dağı vermek için gönderdi. Kesik başlar Kahire’de Kansu Gavri’ye takdim edildi. Kansu Gavri çok üzüldü,Alaüddevle’nin kesik başı Kahire mezarlığına defnedilirken, gövdesi de öldürüldüğü Andırın Çuhadarlı Köyü’nde Gökçeli (Gökçebel) denilen mevkiye defnedilmiş olup günümüzde padişah mezarlığı olarak bilinmektedir.Ancak onun Maraş Ulu Camii’nin kıble tarafında bulunan haziresine(şimdi park) defnedildiği söylentisi vardır. Ayrıca Elbistan Ulu Camii haziresinde de bir Alaüddevle mezarı bulunmaktadır. Ancak bizim görüşümüze göre bu mümkün gözükmemektedir. Çünkü devleti yıkılmış birinin cenazesi şehrin en önemli yerine defnedilmez çünkü gelen yöneticilere karşı, ölüsü dirisinden daha tehlikeli olur. Çünkü dirisinin yapamadığını mezarı yapar.

Alaüddevle Bozkurt’un ölümü hakkında araştırmacı yazar Besim Atalay, şu rivayeti yazar.“Turna Dağında yenilen Alaüddevle askerleriyle beraber Andırın istikametine kaçar, asker açlık ve sefaletten kırılır. Tek başına kalan ihtiyar emir, rastladığı bir çobana “ Al şu silahı vur öldür beni” der. Çoban, “seni öldürürsem beni de öldürürler” diye cevap verir. Bunun üzerine yanında taşıdığı bir heybe altını çobana veren Alaüddevle “ Bunlar senin olsun, beni canımdan kurtar” der. Bunun üzerine çoban kendisini öldürür.

Alaüddevle’nin cesedi savaşın yapıldığı alanda kalmış dört oğlu ve kardeşi ile beraber mezarlığı oraya yapılmıştır. Üzerlerine türbe filan inşa edilmeyen mezarların etrafı kireç ve taşla örülmüştür. Andırın dağlarının uzantısı sayılan Gökçebel dağının Çuhadarlı mevkiinde, yol kenarında bulunan bu mezarlar şu anda harap bir haldedir.

Adnan Güllü

Tarih Araştırmacısı

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Adnan GÜLLÜ Arşivi