Prof. Dr. Ahmet Kıymaz

Prof. Dr. Ahmet Kıymaz

İSTİKLÂL MARŞI, ÇANAKKALE ZAFERİ VE MEHMET ÂKİF ERSOY

1918’de Mondros Mütare­ke­­si ve nihayet 1920’deki Sevr Anlaşması ile Türk yurdu parçalanmış ve düşmanlar tarafın­dan işgâl edilmişti. Milletimiz, olağanüstü bir gayret ve azimle Anadolu’da yeniden birlik ve bütünlüğü sağlamış; Sivas ve Erzurum’da kongreler yapılmış ve 23 Nisan 1920’de Ankara’da Büyük Millet Meclisi açılarak Kuvayı Milliye hareketi oluşturulmuştu. Yunanlılar, Sivrihisar’a kadar gelmiş; Ankara’daki Büyük Millet Meclisi’nin Kayseri’ye taşınma­sı tartışmaları yapılıyordu. Ordumuzun elindeki silâh ve mühimmat yetersiz; millet ise aç ve yoksuldu.

Böyle bir tablo içinde Mehmet Âkif ERSOY, İstiklâl Marşı’nı 1921 yılının ilk iki ayında yazmıştır. (17 Şubat’ta yazımı bitti.  21 Şubat’ta Kastamonu’da Açıksöz gazetesinde yayımlandı.) Bilindiği gibi, o günler, her türlü yoksulluk ve imkânsız­lık­lar içinde milletimizin var olma mücadelesinin verildiği günlerdir.

***

Mehmet Âkif ERSOY, milletimizin tarih boyunca özgürlük içinde yaşadığını, hiçbir zaman esareti ve köleliği kabul etmediğini ve etmeyeceğini çok iyi bilmektedir. Gerçek de öyledir. En az 3000 yıllık tarihimiz göz önüne alındığında aziz milletimiz, 16’sı büyük olmak üzere, 120 devlet kurmuş ve hiçbir zaman devletsiz yaşamamıştır. O günün koşullarında tek bağımsız Türk devleti, hattâ tek bağımsız İslam devleti Osmanlı yıkılsa da, yerine mutlaka yeni bir devlet kurulacaktır. Âkif’teki inanç ve mücadele azmi, bu temel düşünceden kaynaklanmak­tadır. 

Mehmet Âkif ERSOY, Anadolu’nun pek çok şehrini gezerek camilerde, medre­se­lerde, meydanlarda insan topluluklarına seslenmiştir. Milletin menfaatine olan düşünceleriyle samimî bir yaklaşım yöntemi ortaya koymuştur. Bu nedenle, Mehmet Âkif’in yansıttığı düşünceler millet üzerin­de derin etkiler bırakmıştır. Onu bir kere dinleyen, eli silâh tutabilen bütün erkekler ailesiyle vedalaşıp, evini, karısını, çocuklarını Allah’a emanet edip cephelere koşmuştur. 1

mehmetak.jpg

***

Mehmet Akif, Çankırı Ulu Camii’de halka şu şekilde seslenmekte ve Millî Müca­de­le lehinde onları organize etmektedir:

“Muhterem Müslümanlar! Aziz Çankırılılar! Allah’a hamdü senalar olsun aylardan beri Cuma namazını kılmak fırsatını Çankırı’da buldum. İstanbul ve civarında kılamadım. Çünkü, o yörelerde kâfirlerin bayrağı dalgalanıyordu. O bayrağın altında kâfirin kölesi idik. Müslümanlara Rabbül Âlemîn köleliği haram kılmıştır. Kölenin namazı kabul değildir. Hürriyetini kazanacak sonra camiye koşacaksınız. Kâfirin bayrağı altında halifelik de kuru bir sözden ibarettir. Halifelik, İslâm bayrağı altında olur. Yoksa, halife de bir köledir. (Allah’ın reddettiği bir haleftir.) Öyleyse, Müslüman için evvela hürriyet, sonra ibadet.

Aziz Çankırılılar, kâfirlerin köleliğini kabul etmeyip hürriyet için cihadı açan Mustafa Kemâl Paşa etrafında toplanınız ve ülkemizi yakıp yıkan, hamile kadınların karınlarını deşen, hiçbir günahı olmayan çocuklarımızı süngüleyip havada dolaştıran, kız ve kadınlarımızın namuslarına tecavüz eden Yunan ordusunu ve onları destekleyen kâfirleri kovmadıkça ve eli kolu bağlı yörelerimizde İslâm’ın bayrağını dalgalandırmadıkça sizlerin de ameli noksandır ve ibadeti makbul olamaz. Köleliği kaldıran ona cihat açan Kuvâyı Milliye ordusuna katılınız. Cennetin kapısı, daima şehitlere ve gazilere açıktır. Her iki cihanda da Allah’ın makbul kulları şehitler ve gâzilerdir.”

istiklal-marsi-2.jpg

Mehmet Âkif ERSOY’un millete verdiği yukarıdakine benzer nutukları, Kastamonu matbaasında basılarak Anado­lu’nun bütün kasaba ve şehirlerine gönderilir. Çeşitli gazeteler, bu nutukları yayımlar. Millet, gerek cami kürsülerinde, ge­rek­se gazete yazılarından Mehmet Âkif’in Millî Mücadele taraftarı düşünce­lerinin kuvvetli etkisi altında bulunur. 2

***

Âkif, DEVLET’le HÜKÜMET’i birbirine karıştırmamış; hükümetlerin geçici olabileceğine, devletin ve milletin ise sonsuza dek yaşaması gerektiğine inanmış aydın bir insandır. 1915 Mayıs’ın­da, muhalifi olduğu İttihat Terakki Partisi kendisine önemli bir görev verir; bu görevi Âkif ka­bul eder. Çünkü, onun nazarında, önemli olan devletin ve milletin ebed müddet yaşa­ma­sıdır.

Mehmet Âkif, İttihat Terakki muhalifi olmasına rağmen, İttihat Terakkiciler, özellikle devlet menfaati söz konusu olduğunda Âkif’e güvenebileceklerini unutmamışlardır. Bunu belgeleyen önemli bir anekdot şöyledir:

İttihat Terakki’nin önemli isimlerinden Kara Kemal’e, Mehmet Âkif’in de içinde bulunduğu bir fesat grubu, fesat şebekesi hakkında ihbar gelir. Kara Kemal, böyle bir ihbar karşısında; “Eğer içinde Âkif varsa, bu bir fesat şebekesi, fesat cemiyeti değildir.” diyerek Âkif’e olan güvenini ortaya koyar. 3

***

103 yıl önce ecdadımız, BAYRAK, VATAN, KUR'AN ve NAMUS uğrunda Çanakkale Deniz ve Kara Savaşları’nda mücadele vermiş, kanını dökmüş, gâzi ve şehit olmuştur. Mehmet Âkif, böyle mübarek bir savaş dönemini “ÇANAKKALE ŞEHİTLERİ’NE” adlı şiiriyle bir kez daha anıtlaştırmış, büyük bir şairdir. Çanakkale’de savaşan yiğitleri eserleriyle bir kez daha tarihleştirenler, vazifelerini en iyi şekilde yapmış olmanın derin rahatlığı içinde ebedî saadete kavuş­muş­lardır.

            Ya bizler...

  • Bizler, vatanımızın post modern yöntemlerle işgal edilmesi karşısında, onlar gibi dimdik ayakta durabiliyor muyuz?
  • ÖZGÜRLÜK ve BAĞIMSIZLIK yolunda, gerçek anlamda mücade­le verebiliyor muyuz?
  • Okuyor muyuz? Okuduklarımızı, paylaşabiliyor muyuz?
  • Düşünüyor muyuz? Düşündüklerimizi paylaşabiliyor muyuz?
  • Bir ve beraber olabiliyor muyuz? Bir ve beraber olduğumuzda, zevk alabiliyor muyuz?
  • Millî menfaatlerimiz konusunda; fedakâr mıyız, cesur muyuz samimî miyiz, âdil miyiz?
  • Çanakkale gâzilerine ve şehitlerine göster­me­miz gereken saygıyı gösterebiliyor muyuz ve minnet borcunu, lâyık-ı vechile ödeyebiliyor muyuz?

***

MEHMET ÂKİF ERSOY, NASIL BİR AYDIN, NASIL BİR İNSANDIR?

  • Mehmet Âkif, yabancı ülkelerin himayesinde olmamızı  isteyen bazı aydınlar gibi, hiçbir zaman MANDA taraftarı bir aydın olmadı.
  • O, halkıyla her zaman milletiyle bütünleşmeyi öne aldı.
  • O, feraset ve “iki doğrudan hangisinin daha doğru olduğunu bilebilecek düzeyde" akıl sahibi bir münevverdir.
  • O, İttihat Terakki Cemiyeti’nin üyelik andını değiştiren, dürüst ve samimi vatanperver seçkin bir insandır. İttihat Terakki’ye giriş andı “Cemiyetin bütün emirlerine kayıtsız şartsız itaat edeceğim.” şeklinde iken, bu andı, “Cemiyetin İYİ ve DOĞRU OLAN emirlerine kayıtsız şartsız itaat edeceğim.” şekline dönüştürerek yemin eden şuurlu bir münevverdir.
  • Mehmet Âkif; aklı şaşmayan, nefsine uymayan, ‘BEN’ demeyen, ‘BİZ’ diyebilen mütevekkil, mutasavvuf, BENLİK’ten geçmiş ve ÜST DÜZEYDE DÜŞÜNEBİLEN bir münevverdir.”
  • “Mehmet Âkif” sözü edildiği kimi zamanlarda, Âkif’le ATATÜRK arasında sorunların yaşandı­ğın­dan, Âkif’in Cumhuriyet karşıtı olduğundan, hattâ, ATATÜRK’e ve Cumhuriyet inkılâplarına sıcak bakmadığı için Âkif’in Mısır’a kaçtığından ve bir daha da Türkiye’ye gelmediğinden bahsedilir. “BU TÜR İFTİRALAR, İHANET KAYNAKLANMIYORSA; CEHALET, GAFLET VE VURDUMDUY­MAZ­LIĞIN BİR YANSIMASIDIR.” dememiz hiç de yanlış olmayacaktır.
  • Mehmet Âkif, dünyevî her türlü hırs ve arzulardan kendini kurtaramamış, düzeysiz ve menfaatperest siyasetçilerden, yaşadığı dönem içinde, hep nefret etmiş; “insan olma şuuru içinde yaşayan” âlim, ârif ve mütefekkir bir insandır.
  • Her adımında, her konuşmasında, her tavrında Allah rızasını ve ahiret sorgusunu samimiyetle idrak eden fikir dünyası çok zengin bir münevverdir.
  • Yaşadığı dönemdeki siyasetçilerin tamamına yakınından daha çok siyasî bilgi ve güce sahip bulunmasına rağmen; böbürlenmeyen, kibirlenmeyen; müdür, vekil, bakan ve başbakan olma gayreti içinde en yakın arkadaşlarını satma gayreti içinde bulunmayan yüksek kişiliğe sahip mümtaz bir insandır.

***

Bu niteliklere sahip Mehmet Âkif, yakın dostu Trabzon milletvekili Ali Şükrü Bey’in öl­dü­rülmesi ile, zaten sevmediği siyasetten 1 Nisan 1923 tarihinde büsbütün uzaklaşır. İstanbul Beylerbeyi’nde bir eve taşınır. Millî Mücadele ruhundan uzaklaşan, fitneci siyasetin içine gömülen siyasîlerin olumsuz davranışları karşısında olağanüstü derecede üzülür, kahrolur.

1925 yılında, Abbas Halim Paşa’nın daveti üzerine Mısır’a gider. Birilerinin ifade ettiği gibi, inkılâplara karşı olduğu için değil; MEHMET ÂKİF’İ VE ÂKİF GİBİLERİNİ KENDİLERİNE AYAK BAĞI OLARAK GÖREN, ÂKİFLERİN SİYASETTE ÖNDE OLMASINI KENDİ DÜNYE­VÎ MENFAATLERİNE ENGEL BİLEN DÖNEMİN BÜROKRAT VE SİYASÎLERİNİN TALİMATLA­RIY­LA “polis takibine maruz kaldığı için Abbas Halim Paşa’nın davetini fırsat bilir ve Mısır’a gider. 4

Mehmet Âkif, 1923 yılından, son dönüş yılı 1936’ya kadar defalarca Türkiye’ye gelir. Art niyetli veya cahil kimilerinin iddia ettiği gibi, ATATÜRK VE CUMHURİYET KARŞITI HİÇBİR FAALİYET VE DÜŞÜNCENİN YANINDA VEYA ARKASINDA BULUNMAZ. 5

ATATÜRK, Mehmet Âkif’i sever ve ona yüksek bir saygı gösterir. Âkif de, bu sevgi ve saygının bir nişanesi olarak ATATÜRK’ün ricası üzerine Kur’an-ı Kerim’in Türkçe tercümesine hem Türkiye’de hem Mısır’da yıllar boyu devam eder. 1936 Haziran ayında Türkiye’ye dönerken, yakın bulduğu İhsan Efendi adlı Yozgatlı bir arkadaşına Türkçe tercümeyi bırakır. 6

Mehmet Âkif, 1936 Haziran ayından sonra, hastalığından dolayı, bir daha Mısır’a dönemez; 27 Aralık 1936 tarihinde, saat 19.45’te vefat eder. Vefat haberi, kimseye verilmez. Bir tıp öğrencisi, tesadüfen Âkif’in vefat ettiğini öğrenir; fakülteye döner ve arkadaşlarına haber verir. Mehmet Âkif, ÂSIM’IN NESLİ olarak gördüğü üniversiteli gençlerin omuzlarında Edirnekapı Şehitliği’ne taşınır ve aziz arkadaşları Ahmet Naim’le Süleyman Nazif’in mezarla­rı­­nın arasına defnedilir.

***

İstiklâl Marşı’nın “Millî Marş”ımız olarak kabul edildiği 12 Mart ve “Çanakkale Deniz Savaş­ları” nın kazanıldığı 18 Mart tarihlerinin yıl dönümlerinde, bütün gâzi ve şehitleri­mizi; Mehmet Âkif ERSOY gibi ülkemize ve milletimize hizmet etmiş bütün büyüklerimizi rahmetle ve minnetle yâd ederim. Ruhları şâd, mekânları cennet olsun…

 

***

K A Y N A K Ç A

Faruk Kadri TİMURTAŞ; Mehmet Âkif ve Cemiyetimiz, Akçağ Yayınları, 2006, Ankara

İnci ENGİNÜN; Yeni Türk Edebiyatı Araştırmaları, Dergâh yayınları, 1983, İstanbul

Kurul; Mehmet Âkif Sempozyumu, Hacettepe Üniversitesi Yayınları, 1976, Ankara

M. Ertuğrul DÜZDAĞ; Mehmet Âkif Hakkında Araştırmalar 1–2, M.Ü. İlahiyat Fak. Vakfı, Yaylacık Matbaası, 1989, İstanbul

Mehmet Âkif ERSOY; Hutbeler, Anadolu Yayın Evi, 1982, İstanbul

Mehmet Âkif ERSOY; Safahat, İnkılâp ve Aka Kitap Evleri, 1977, İstanbul

Mehmet KAPLAN; Türk Edebiyatı Üzerine Araştırmalar 2, Dergâh yayınları, 1987, İstanbul

Orhan OKAY; Mehmet Âkif (Bir Karakter Heykelinin Anatomisi), Akçağ Yayınları, 2005, Ankara

Selim GÜNDÜZALP; Mehmet Âkif ERSOY (Hayatı ve Eserlerinden Seçmeler), Zafer Yayınları, 2008, İstanbul

DİPNOTLAR:

[1] Cemal KUTAY:  Necid Çöllerinde Mehmet Akif, [Yayına hazırlayan: Mustafa UNAN], 1963, İstanbul, s.220.

[1] Cemal KUTAY: a.g.e., s.231

[1] M. Ertuğrul DÜZDAĞ: Mehmet Âkif Hakkında Araştırmalar 1, M.Ü. İlahiyat Fak. Vakfı, Yaylacık Matbaası, 1989, İstanbul,  s.233 / 234

[1] M. Ertuğrul DÜZDAĞ:  a.g.e., s.219)

[1]  M. Ertuğrul DÜZDAĞ: Mehmet Âkif Hakkında Araştırmalar 2, M.Ü. İlahiyat Fak. Vakfı, Yaylacık Matbaası, 1989, İstanbul,  s.52 / 53

[1]  M. Ertuğrul DÜZDAĞ: Mehmet Âkif Hakkında Araştırmalar 1, M.Ü. İlahiyat Fak. Vakfı, Yaylacık Matbaası, 1989, İstanbul,  s.204

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Prof. Dr. Ahmet Kıymaz Arşivi