Ahmet Doğan İLBEY

Ahmet Doğan İLBEY

DİL KAPISI’NDA İNSANI DİL İLE TARTARLAR

Dil Kapısı hakikatin kavranış biçimidir bilene. İnsan bu kapıda inşâ eder gönlü, sevgiyi, iyiliği, her şeyi… Dil Kapısı söz kapısı değildir. Herkes konuşur fakat herkesin dili olmaz. Pîrlerin dediği gibi, dili olan ayrı, konuşan ayrı... 

Bu kapıda insanı dil terazisinde tartıp ölçerler. Bezm-i elest’teki kelimelerle tanış olup olmadığına ve ana dilindeki kelimelerin sûretini geçip geçmediğine bakarlar.

Dil terazisinde tartılmak insanın hem en ağır imtihanı, hem en güçlü yanıdır. Bundandır ki Dil Kapısında tâlim edenler kılıcın iktidarından da, devletten de güçlüdürler.

Efendimiz (s.a.v.)’in vahye muhatap ulvî dili bütün önceki ve sonraki dili feshetti. Hz. İsa’nın dili maddî güce dayanan Roma’nın tanrı-krallarını ezip geçti.

Yesevî’nin, Şah-ı Nakşıbend Hz.lerinin Dil Kapısı asırları aşıp bütün gürlüğü ile kalplerde yaşıyor. Cengiz’in, Timur’un iktidarı nerede?

Yunus’un, Mevlânâ’nın Dil Kapısı gönüllerdeki iktidarını hâlen sürdürüyor. Nil diyarında Yusuf’un dili kaldı, Firavun’dan ruhsuz ehramlar…   

İskender’in tacına, Süleyman’ın tahtına sahip olsa dahi bir insan, Dil Kapısı’ndan geçmedikçe bahtiyar olamaz. Çünkü dil dinin eteklerinden tutunmuş kalbi olan bir insandır.

Hâsılı, dinine, yâni kalbine ram olmak isteyenlerin adresi Dil Kapısı’dır. Bu adrese ulaşmak için de “Derd-i dil” olmak lâzım.

DİL KAPISI’NDAN GEÇENLER

Dil Kapısı Tûr Dağı’dır. Allah’ın vahyi Hz. Musâ’nın kalbine bu Kapı’da tecelli etti. Yusuf, Dil Kapısı’ndan geçerek vardı Mısır’a...

Züleyha, Dil Kapısı’nda sınandı. Ateşlerin, yâni ten aşklarının içinde... Yusuf’un Dil Kapısı’nda gözleri kamaştı, eşiğinden adım atamadı. Sonra kurtuldu teninden ve iktidarından, geçip gitti Dil Kapısı’ndan...

Bu Kapı’nın hafif, orta ve ağır eşiklerinden geçebilenler derece derecedir.

Bir daha söyleyelim ki, Yunus’la Mevlânâ, Fuzûlî ile Mısrî bu kapıdan vecd ile geçip gittiler. 

İbrahim Hakkı Hazretleri, “Dil nazargâh-ı Hûda’dır sâf kıl kim dola nûr” derken Dil Kapısı’ndaydı. Diyor ki mübarek zat: Dil, yâni gönül Allah’ın baktığı yerdir. Orada durup saf tutanların, sebat edenlerin içine nur doğacaktır.

Dil Kapısı’nın en şedit, en yaman müdavimi Hallac-ı Mansûr Dil Kapısı’nın kurallarını lüzumsuz eğleşme olarak görüp, dilin sûretini delerek ötelere geçince, yâni Dil Kapısı’nın idrâkini aşınca dâra çekildi. Bu Kapı’dan vecdle girip cezbeyle geçenlerin imtihanıdır bu.

Asırlar önce Hayâli üstadın dediği üzere: “Şol gönül (dil) kim görecek zülfünü cân etti fedâya / Ermedi dârda Mansûr onun payesine.”

Onun başına gelenler misâli kimi hâllerde kelimeler yakar insanın dil kanatlarını...                                                                                                                Mâna ustası Ahmet Yüksel Özemre,“Allah bazı kullarına kendi esrarıyla hakke’l yakîn yaşama imkânı verir. Böyleleri verilen bu durumlarını, ses ve söz kalıplarına dökemezler, intikal ettiremezler. Kitaplara dökülenler, dedikodu ve felsefe olur” diyor.  

Âmenna! Fakat peygamberler dışında mâna dilinin zirvesinde durmak kimin harcı? Dilin masivası nerede başlar, nerede biter? Dil Kapısı’nın müdavimi olan herkesin iç evini tutuşturan ateşten bir sual bu.

Şüphesiz ki Dil Kapısı fânidir, uçmağa gitmekle biter.  

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Doğan İLBEY Arşivi