Dulkadırlılar (Dulkadiroğulları) Devri

1337-1522

1-20190422084548.jpg

“Geçmişini, nereden geldiğini bilmeyen bir kişinin, bir ailenin,

bir toplumun geleceği de yok demektir. “

Çeşitli kaynaklarda bu devlet (beylik) hakkında çok farklı dokümanlara rastlamaktayız, bunlardan biri şöyle yazmaktadır. Türkmenlerin Bozok kolundan olan Dulkadırlı Devlet (Beyliği), 1309 yıllarında Asi, Fırat ve Seyhan nehirleri arasında ki bölgeye yerleşmişlerdir. Adıyaman, Maraş, Sivas ve Gaziantep’teki yerli halk bu boya karışarak boylar birliğini oluşturmuşlardır.

Araştırmacı tarih yazarı olan Prof. Hazma Gündoğdu, şöyle yazmaktadır: “ İran’daki Horasan bölgesinden göçlerle gelen Türkmenlerin Bozok kolundan olduklarına işaret edilmektedir. Hasan Dulkadır adlı bir beyin idaresinde Anadolu'ya gelerek çok geniş bir alana yayılan Dulkadırlı devletinin çekirdeğini meydana getiren ilk grubun yerleştikleri alan olarak, Maraş’la Elbistan arasındaki yaylalık bölge gösterilmektedir. “

Bu devletin (beyliğin) kurucusu olarak bilinen Hasan Dulkadır Bey, Cengiz’in istilaları sırasında Anadolu'ya göçlerle gelmiş olup, çeşitli kayıtlarda unvan ismi “Horasani” olarak belirtildiğinden İran'daki Horasan bölgesinden gelmiş olduğu kabul edilir. Anadolu’ya geldikten sonra, Binboğa ve Maraş (Ahır) dağları arasındaki bölgede bazı Türkmen boyların desteğini alarak, kısa zamanda kuvvetlenmiş ve Dulkadır Devletini (beyliğini) meydana getirmiştir.

Anadolu'daki faaliyetlerinden bahseden 15. yüzyıl kaynakları, Hasan Dulkadır Bey'in oğlu Zeyneddin Karaca Bey'in adına ilk kez, 1335 olayları sırasında yer verirler. Bu tarihte, Kilikya Ermeni krallığın arazisine giren beş bin atlının başında Zeyyneddin Karaca'nın bulunduğunu yazmaktadırlar.

Elbistan'ın beyliğin ilk merkezi olarak seçiminde çeşitli sosyal ve siyasi sebeplerin yanında coğrafi özelliklerin ve yüzey şekillerinin başlıca rol oynadığı sanılmaktadır. Etrafı yüksek dağlarla çevrili bir kapalı havza özelliği gösteren Elbistan’ın, en yakın il olan Malatya'ya 135, Kahramanmaraş'a,155 km. olan uzaklığı göz önüne alındığında bu kadar geniş alanda bulunan beyliğin Elbistan’ı merkez olarak seçimindeki isabet daha iyi anlaşılır.

Ortaçağ sonları ve yeniçağ başlarında ki 185 yıllık bir dönem içerisinde Elbistan'a yapılan sayısız baskın ve istilada, istilacıların çevredeki yüksek dağları aşarak şehre ulaşmaları hayli vakit almış, istilaya maruz kalanlar da düşmanları gelinceye kadar tedbirlerini çoktan almışlardır. Böylece istilacıların şehre ve halka daha az zarar vererek ülkelerine dönmeleri sağlanmıştır. Elbistan Ovasının ortasında akan Ceyhan nehri ile bu ovada iken dökülen Hurman ve Söğütlü Çayları, bu gözden uzak ovayı son derece verimli yapmış, böylece burada hüküm süren beylik için açlık, sıkıntı, yokluk gibi sosyal afetler halkı fazla sıkıntıya sokmamıştır. Elbistan'ın çevre ile bağlantısının düzensiz, hatta kopuk olması buradaki halkın cesaret ve yiğitlik özelliklerini koruması yanında örf, adet ve gelenekleri üzerinde de devlet için olumlu bir durum yaratmıştır.

Sonuç olarak her an hazırlıklı ve dikkatli olmayı gerektiren bir tarih çizgisi üzerinde Dulkadırlı çevresinin zaman zaman Osmanlılar döneminde Celali İsyanları'nın merkezi olduğu bilinmektedir. Urfa, Diyarbakır, Malatya, Tunceli, Erzurum çizgisinde yakın yerlerde patlayan ve Tokat, Yozgat, Sivas çevrelerini de etkileyen Celali İsyanlarına zaman zaman Elbistan yöresindeki Türkmenlerin katıldıkları da görülmüş ve bu dönemde buradaki Türkmenlerinin isyanlarının boyutları hayli büyük olmuştur. Dulkadırlıların kuruluşundan beri bölgeyi kontrolleri altında tutan Memlukler, her yeni bey ve naib atanması sırasında Dulkadırlıların dışında bir naib veya bir bey atadıkları takdirde bunun kötü sonuçlar verdiğini görerek bundan vazgeçmişler veya birbirine karşı mücadeleye hazır akrabalar arasını daha da açarak kendilerine daha yakın olanları bu göreve tayin etmişlerdir.

Elbistan, Maraş çevreleriyle Binboğa Dağları ve güneyde Amik Ovası'na kadar uzanan Gavur Dağları(Amanos), Dulkadırlı Türkmenler için hem yerleşme hem de yayla yeri olarak kalmıştır. Buralardan Gaziantep'e, Halep'e, hatta Diyarbakır'a kadar uzanan geniş düzlüklere sık sık baskınlar, hücumlar düzenleyerek buraları daima kontrolleri altında tutmuşlardır. Ramazanoğulları ile de bazen çekişmelere girmişler, onlara karşı çıkmışlar, Sis(Kozan) ve Geben'in alınışı sırasında da iki devlet ittifak etmiştir.

Devletin sınırları; doğuda, Adıyaman, Kahta, Besni, Malatya ve Akçadağ'a kadar uzatılmıştır. Uzun süre Harput’u ellerinde tutan Dulkadırlılar, Erzincan’ın güneyinde Darende'ye uzanan hat üzerindeki şehir ve kasabaları ellerinde bulundurmuşlar ve Sivas, Kayseri arasında Gemerek'te de çeşitli yapım faaliyetlerinde bulunmuşlardır. Kayseri- Malatya-Maraş üçgeni arasındaki alan ise, her zaman Dulkadırlıların elinde bulunan bölge olmuştur. Kayseri'nin idaresi yüzünden Karamanoğulları ile uzun çekişmelere girmişlerdir. Fakat ortadan kaldırdıkları 1487 yılına kadar, Kayseri'nin güneyindeki Karamanoğullarının kontrolü altındaki bölgelere sarkamamışlar, daha ziyade Güneydoğulu özelliğe bağlı kalmışlardır.

Alauddevle Bozkurt Bey(hükümdar), ile Osmanlı Padişahı I. Selim (Yavuz)'in aralarının açılması ve Çaldıran seferi sırasında Osmanlı ordusuna katılacakları yerde, onlara karşı faaliyette bulundukları için Alauddevle ve oğulları, Osmanlı tarafından tasvip görmemişlerdir. Yavuz Sultan Selim Turnadağ Savaşı (13 Haziran 1515) ile Hükümdar Alaüddevle’yi yenerek Osmanlı idaresine almıştır. Alaüddevle’nin cesedi dört oğlu ve kardeşi ile beraber Andırın dağlarının uzantısı sayılan Gökçebel dağının Çuhadarlı mevkiinde bulunmaktadır.

Yerine bir müddet Şahsuvar Ali Bey, Dulkadırlıları idare etmişlerse de bu dönemde tamamen Osmanlılara bağlı kalmışlar ve XV. yüzyıl sonuyla XVI. Yüzyıl başlarında Kırşehir ve çevresinde sanat içerikli eserler sunmuşlardır.

90 yıl kadar yaşadığı bilinen Alauddevle'nin oğullarından Şahruh'un, 1472 tarihinde, amcası Şahbudak tarafından gözlerine mil çekilmesi üzerine, Şahruh'un oğulları; Mehmed Han, Ali ve Ahmed İran’a kaçarak Şah'a sığınmışlardır. Fakat Kanuni'nin “Irakeyn Seferi” sırasında tekrar Osmanlılara iltica edeceklerini bildirerek istekleri Kanuni tarafından kabul edilmiştir. Padişah Kanuni Sultan Süleyman, Mehmed Han'ı önce Bayburt'a bağlı merkez olan Erzurum'u şenlendirmesiyle görevlendirmiştir. Böylece 1539'a kadar Osmanlılar adına Erzurum Beylerbeyi olan Mehmed Han, İran Şah'ın sıkıştırmasıyla, Rumeli'den bir görev istemiş, kendisine, ölümüne kadar Köstendil, Bosna valilikleri verilmiştir.

Tarihçi Doğan Avcıoğlu, şöyle kayıt etmektedir: Anadolu olaylarında rol oynayacak olan üçüncü Türkmen gurubu, Elbistan ve Maraş bölgesinde bir beylik(devlet) kurmuş olan Dulkadiroğulları'dır (1337) Dulkadırlılar, Suriye ya da Şam Türkmenleri denilen gurubun Boz- Ok koluna dayanır. Oğuzların Üç-Ok ve Boz-Ok biçiminde ikili örgütlenme geleneğini sürdüren Bayat-Avşar-Beğdilli-Döğer, oymaklarından kurulu Boz-Ok'lar, Dulkadır ailesinin reisliğinde örgütlenirler. Önce Elbistan ve Maraş'ta Memluk Devleti'nin uç beyliğini yaparlar demektedir.

Ünlü Tarihçilerimizden Prof. Dr. Refet Yinanç, Dulkadırlılar üzerinde geniş bir çalışma yapmıştır. Dulkadırlar'la ilgili İdari müesseseler içinde, hükümdarlığı şöyle yazmaktadır: Memluk Devleti'nin himayesinde kurulan Dulkadır Bey'liği, 15.yüzyılın ikinci yarısına kadar bu devlete tâbi olarak kaldı. 15. yüzyılın ikinci yarısından itibaren başta bulunan beyler bazen Memlukların bazen de Osmanlıların yüksek hakimiyetini tanımak zorunda kaldılar.

Bu bakımdan Dulkadır Beyleri, devrin hükümranlık anlayışı gereği olan para bastırmak, hutbe okutmak gibi hak ve yetkilerini bu iki devletin hükümdarları adına kullandılar. Dulkadiroğlu’ları kuruluş döneminde Memluklulara, daha sonra da Osmanlı Devleti'ne tâbi olduklarından para bastırmamışlardır. Sadece Sehsuvar Bey istiklâlini ilân ettiği devirde Melikü'l-Muzaffer unvanını almış ve adına para kestirmiştir. Bunun dışında Dulkadir ülkesinde önceleri Memluklu, sonraları da Osmanlı parası kullanılmıştır. Şehsuvar Bey'in para bastırdığına dair bazı kaynaklardaki kayıtlar olayın seyrine uygun düşmekle beraber bazı tarihçiler tarafından tartışma konusu olmuştur. Kayıtlarında ücretlerin Osmanlı ve Memluk paraları üzerinde tahsis edildiği görülür ki bunda devletin hakim olduğu yerlerde her iki büyük devletin parasının tedavülde olduğu anlaşılmaktadır.

Beyliğin üzerindeki nüfuzları dolaysıyla devlet teşkilatında önce Memlukların sonrada Osmanlıların tesiri görülür. Türk devlet telakkisi Dulkadır devletinde de hakim olup devlet ve ülke hanedanın müşterek malı idi. Kuruluşta başkent yaptıkları Elbistan'da ikamet eden Dulkadır hükümdarları daha sonra Maraş'a yerleştiler. Oğulları ise zamanla gelişen devlete ilhak edilen Kadirli (Kars-ı Zulkadiriye) Kırşehir ve Bozok (Yozgat) kazalarında babalarını temsil ettikleri gibi, harp zamanlarında her birisi bir birliği sevk ve idare ettiler.

Dulkadır hükümdarları (beyleri) Melikü’l Muzaffer, Melikü’l Kahir, Emirü’l Ümera ve Sultan gibi unvanlar aldılar. Şehsuvar Bey, Memluklar'a isyan edince Melikü’l Muzaffer unvanını almıştı. Maraş Ulu Camii kitabesinde Alaüddevle Bey'in adı Melikü'l- Adil, Nurü'd-Devle, Gavsü’l Mille, Hüsamü'd-Din, Emirü’l Müminin unvanları ile kaydedilmiştir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Adnan GÜLLÜ Arşivi