Zoraki Pehlivan

Kalaycı Hüseyin, dükkanın tahta darabasınıgıcırtatarakaçtı.İçerisidarmadağınıktı.Dükkanın toprak damını taşıyan ardıç mertekler, sisten ,dumandan simsiyah kirlenmişti..Yan duvarın  toprak sıvası dökülmüş,kerpiçler erimeye başlamıştı. Yetim ALİ’ye seslendi:

Ali,çabuk ortalığı toparla,körüğüyak,maşaları,nişadırı,pamuğu hazırla. Kalaylanacak kapların ön temizliğini yap!..Bugün işimiz çok ,dedi.

Yetim Ali,kısa boyluydu ama güçlü ve kuvvetliydi.Eliçabuktu,ustasının huyunu bildiği için ona göre davranır,nabzına göre şerbet verirdi.Zaman zaman da ona akıl verirdi.Küçük yaşta önce babasını, sonra da annesini  kaybettiğinden mahallede herkes ona Yetim Ali diyordu.

Kalaycı  Hüseyin ,yavaşça tahta sandelyeyeoturdu.Aklına askerlik hatıraları  geldi,eskilere daldıgitti.Edirne’de askerlik yapmıştı.Kalycılık mesleğini Bursalı Abdurrahman Çavuş’tan öğrenmişti.AbdurramanÇavuş,kalaycı olarak kendini seçtiğinde:

Çavuşum,ben kalaydan malaydananlamam!..Sivil hayatta çiftçilik yapıyordum.Şimdiden kalaycılığı bilmediğimi söyleyeyim de haberin olsun,dedi.Abdurrahman Çavuş:

Oğlum,ben  seni babayiğit,güçlü kuvvetli olduğun için seçtim.Çünkü askeriyede binlerce kişiye yemek pişirdiğimiz, büyük büyük karavana kazanları var,onlarıtaşımak,indirmek,kaldırmak, temizlemek ve kalaylamak için senin gibi babayiğitlere ihtiyacımız var.Ayrıca kalaycılık mesleğinin püf noktalarını da sana öğreteceğim,meraketmeyesin.Sivil hayatında da bu meslekten para kazanacak ve bana dua edeceksin.

Kısa bir süre sonra Hüseyin, usta bir kalaycı olmuştu.Abdurrahman Çavuş’un gözdesiydi . Trakyadaki askeri birliklere seyyar kalaycı olarak gönderiliyordu.Mesleğinin inceliklerini öğrenmişti. Yardımsever olduğundan herkes tarafından da seviliyordu.

 Kırkpınar Güreşleri yaklaşıyordu,hazırlıklarbaşlamıştı.Abdurrahman Çavuş güreşi çok seviyordu.Hüseyin Ustanın, bir doksansekizboyuna,yüz on kilo ağırlığına ,kocaman karavana kazanlarını tek eliyle taşımasına,pazılarının ,parmaklarının çok güçlü olduğuna bakarak   iyi bir pehlivan olacağını düşündüğünden:

Hüseyin Usta, sende pehlivan tipi var. Seni Kırkpınar’da güreştirelim mi?Nedersin?Hüseyin Usta:

Aman Başçavuşum!..Ben güreşmeyi hiç sevmem.Hele hele başkasının vücuduna dokunamam…Benim vücuduma başkasının dokunmasından rahatsız olurum.Vıcık vıcık yağlı güreşçileri hiç sevmem.Bizim memlekette yağsız karakucak güreşleri yapılır.Ben onu da sevmem.

Bütün bunları söylemesine rağmen ,Abdurrahman Çavuş’un hatırını kıramadığı için Kırkpınar Yağlı Güreşlerini izlemek için,birlikteÇayıriçi  güreş meydanında gittiler.Güreş meydanında mahşeri bir kalabalık vardı.Cazgırlarıdinledi,pehlivanların peşrevlerini  dikkatlice seyretti, aynı kıyafet giymiş davulcuların , bir düzen içerisinde aynı makamı iştahla  çalmalarını seyretti.

Yetim  Ali’nin:

Ustam,her şey hazır,kapları kalaylamaya başlayabiliriz,demesiyle askerlik hatıralarından uyandı.Etrafa bir göz attı.Elini siyah şalvarının cebine soktu,kocaman bir yağlık çıkardı,onuboynuna doladı,biraz sonra körük başında terlediğinde  yağlıkla terini silecekti.Ali’ye ‘’eline sağlık’’dedi.İştahla işe koyuldular.

Askerden tehris olalı on üç yıl olmuş,evlenmişti.Bu zaman içerisinde  ilkokula giden biri oğlan,diğeri kız, iki çocuk babasıydı.Mutlu bir aile yuvası vardı.Hüseyin Usta, aynı zamanda usta bir avcıydı.Mevsimine göre balık,mevsimine göre keklik,bıldırcınavlardı.Av için cins tazı besliyordu ama avcılar içerisinde en güzel ve en cins tazıyı KodazSülemen(Süleyman)beslerdi.Tazıyı o kadar  temiz ,güzel, ayrıntılı süslerdi ki bir kişi ,güzel bir elbise giydiği zaman ‘’KodazSülemen’in tazısı gibi süslenmişsin!..’’diye halk arasında teşbih(benzetme) olmuştu.

Kalaycı Hüseyin, seyyar kalaycılık yapıyordu.Mayıs başından temmuz ortalarına kadar Uzun Yayla,Sarızköyleri,Sivas’ın Gürün ve Kangal ilçelerinin köylerinde bakır kapları kalaylayarak geçimini sağlıyordu.Kalaylanmış kaplar yaklaşık iki yıl kullanılıyordu.Yarpuz’da ekinler temmuz ortasında biçilmeye başladığında, Hüseyin Usta tırpanla,orakla,kalıçla buğday     hasadında çalışarak geçimini sağlıyordu.

Hüseyin Usta ve Yetim Ali iki katıra semerlerin üzerine iki büyük heybe taktılar.Yetim Ali’nin katırına nişadır,kalaycıpamuğu,kıskaçlar(bir çeşit maşa),kalay çubukları,kalaycıkörüğü,meşekömürü,örs ve demir,ağaççekiçler,sumatıraları itina ile yüklendi.Kalaycı Hüseyin av tüfeğini de yanına aldı.Yolakoyuldular,bakır kapları kalaylamak için büyük köyleri tercih ediyorlardı.Genellikle köy muhtarının misafiri oluyorlar.Camide,cemata köye kalaycı geldiği duyurusu yapılıyor,vatandaşlar da kaplarını kalaylatmak için getiriyordu..

Sivas’ın Kangal ilçesinin oldukça büyük bir köyünde, on gün kalmak üzere Muhtar Şeref’in evinin avlusuna tezgah kurdular, bakır kapları kalaylamaya başladılar.Avluda  köylülere ait bulgur kazanları,küpeli kazanlar,teşler,siniler,güğümler,bakır sahanlar(tabaklar),sitiller,tepsiler,taslar öbek öbekdizildi.YetimAli,karışıklık olmasın diye öbeklerin üzerine, kapların  kimlere ait olduklarını yazıyordu.Mayıs ayının ortasıydı,köye geleli yedi gün olmuştu.Köyün bakır kaplarının nerdedeyse tamamı kalaylanmıştı.Artık civar köylerden gelen bakır kaplar kalaylanıyordu.Hava parçalı bulutluydu.Köyün çayırlığından davul ve zurna sesi geliyordu.Öğle yemeğinden sonra, ödüllü  düğün güreşivardı.Düğün sahibi Muhsin Ağa’ydı.Oğlunu evlendiriyordu.

Güreş meydanı, köylülerin ortak kullandıkları çayırlıktı.Çevre köylülerin de gelmesiyle meydan hınça hınç dolmuştu.Köy ağaları için özel oturma alanları yapılmıştı.Haşmet Ağa ile Muhsin Ağa’nın sülaleleri, öteden beri birbirlerini çekemiyorlardı.İki sülale arsında gizli bir yarış vardı.Sıra başpehlivan müsbakalarınagelmişti.Yetim  Ali de başpehlivanlık müsabakasını izlelmek için ustasından izin almıştı.Haşmet Ağa’nın Başpehlivanı Kara Ahmet,buma bıyıklı , iri gövdeli,vücudu siyah kıllarla kaplı ayı gibi güçlü bir pehlivandı. Karşısına çıkan pehlivanları üç beş dakika içerisinde paçadan dalarak yere çalıyordu.Muhsin Ağa’nın Başpehlivanı Muharrem’i tuş edince davullarsustu.Meydanda bir sessizlik oldu.Haşmet Ağa çevresine gurur ve kibirle bakarken bıyık altından gülüyor,siğarasını zevkle tütürüyordu.Muhsin Ağa düğün sahibiydi, mahcup bir  şekilde  üzüntüyle adamlarına baktı.Adamlarındanbiri,ağanın kulağına:

Ağam,Yarpuzlular,anadan doğma ,güreşçi olur;istersen kalaycı Hüseyin’i adımıza güreştirelim,deyince güreşin daha bitmediği,güreştirilecek pehlivan olduğu hakem heyetine söylendi.

Kalaycı Hüseyin,kalay işiyle meşgulken ağanın adamları gelip durumu  Kalaycı Hüseyin’e anlattılar : ‘’Ağamız seni çağırıyor,ağamız adına güreşe soyunacaksın.’’dediler.Kalaycı:’’Benim iri yarı olduğuma bakmayınağalar,benğüreşbilmem,hayatımda hiç güreşmedim.’’dedi.

Ağanın adamları:’’Derdini ağaya anlatırsın !..’’ diyerek apar tutar,ustayı ağanınınyanına götürdüler.Usta,Ağaya da güreş bilmediğini söylese de  ağayı ikna edemedi.Ağa kalaycı Hüseyin’iinceledi,boyuna posuna bakatı:’’Zeytin tüfeği gibi  uzun boylusun Maaşallah!..Babayiğitsin!.. Bak oğlum,buğün benim, ölüm kalım günümdür. Başpehlivanlığı almazsak kavga çıkacak.Ahaliyemahçupolacağım!..Ne istersen veririm!...Yeter ki  güreş ama rakibini yıkamıyorsan  da yıkılmayacaksın!..

Kalaycı Hüseyin,çaresizlik içinde güreşmeyi kabul etmek zorunda kaldı.Güreş meydanındaki tamaşacılar(seyirciler) merak ve heyecan içinde ğüreşecek başpehlivanı pehlivanı beklemekteydi.YetimAli,ustasının giyinmesine  yardım ediyordu.En büyük güreş kispetini  getirdiler ama yine de kispet  ustaya  dar geldi.Kalaycıpehlivan,meydana çıktığında bir alkış tufanı koptu. Seyirciler,uzun boylu , dev ğibi, iri cüsseli,kalın pazulu,  bembeyaz vücutlu kalaycı pehlivanı  görünce hayretlerini gizlemeyerek : ‘’Maaşallah,Subhanallah,Teberakallah!’’diyerek dualadılar.Yetim Ali ,ustasına taktik veriyordu:’Ustam,ben bu pehlivanın güreşleriniseyrettim,sana uyarılarım var!..Aman ha Ustam,paçanıkaptırma!..Çift dalmasına müsaade etme!..Kendinden uzak tut!..Ellerinden tutarak güreşi kilitle!

Vakit ikindi sonuydu.Güreş meydanının güneybatısından  karabultlar  havayı kaplamaya başlamıştı.Ara sıra uzaktan şimşek sesleri geliyordu. Ahali bir an önce güreşin başlamasını istiyordu.Kalaycı Pehlivan meydana çıktı,kıbleye doğru yönünü döndü,seyircilerin dikkatli bakışları arasında, içinden sessizce duaya başla başladı:

Yüce Allah’ım!..İki cihan serveriPeygamberimiz Hazreti Muhmmet(S.A.V.) yüzü suyu hürmetine,İsaAleyhisselamhörmetine,Yarpuz’da-Afşin’de- yatan  Eshab-ı Kehf’in(Mağara Ehli)  yüzü suyu hörmetine,üçle,yediler,kırklarhörmeteine,Hızıraleyhissalamhörmetine, güreş başlamadan kuvvetli bir yağmur ver!..Beni, darda koymaYarabbim!..

 Davulcular, peşrev makamını çalmaya başlayınca iki pehlivan peşrev yaparak  seyircileri selamladılar.Kalaycı Pehlivan,Kırkpınar pehlivanlarınınyaptığı gibi yavaş hareketlerle zaman geçirmek gayesi ile tek başına peşreve devam ederek dört taraftaki ahaliyi selamladı,alkışlandı.Rakibiyle yan yana geldiklerinde rakibinden hem uzun ,hem de  daha kilolu olduğu fark ediliyordu.Kara Ahmet ,bir an evvel rakibini yenmek istiyordu. Hakemin düdüğü  çalmasıyla  kalaycı Pehlivana saldırdı.Paçadan çift dalmak istiyordu ama çelik gibi sert iki kolla karşılaştı.Kalaycı pehlivanın,  kerpeten gibi elleriyle rakibinin omuzlarını sıktı.O kadar güçlü sıktı ki Kara Ahmet’in canının yandığı yüzünden belli oluyordu.Aslan pençesi gibi güçlü ellerden kurtulmak için kendisini geriye attı.Rakibinin çetin bir ceviz olduğunu anladı.Davulcular Köroğlu makamında iştahla zangır  zangırçalıyorlardı,zurnacı ter içinde kalmıştı.Havadan yavaş yavaş yağmur damlaları yağmaya başladı.Güreş başlayalı  yaklaşık beş dakika olmuştu.KalycıPehlivan,rakibini yanına yaklaştırmıyor,elinden geldiğince  güreşi kilitliyordu.Yağmur gittikçe şiddetini artırıyordu.Seyirciler, güreş meydanını terk etmeye başlamıştı.Davulların derisi ıslanmaya başladığı için’’ pat pat ‘ cılız bir ses çıkarıyordu.Kalaycı Pehlivan’ın duası kabul olmuştu.Sanki gök delinmiş,gökten kova ile su boşaltılıyordu..Peş peşe yıldırmlarçakıyor,etrafıaydınlatıyor,  seyirciler gürültüden korkuyordu. Yağmurdan göz gözü görmüyordu.Adeta yerden su fışkırıyordu.Güreş meydanının yeşil çayırı, yağmur suyuyla kısa sürede göle dönmüştü..Güreşdurmuştu,hakemheyeti,Haşmet Ağa ve Muhsin Ağa ile kısa bir görüşmeden sonra güreşi’’ berabere’’ ilan etti.

Muhsin Ağa, sonuçtan çok mutlu olmuştu çünkü bu sonuç büyük bir kavganın önüne geçmişti.Kalaycı pehlivana, kendisini mahçup etmediği için teşekkür etti ve onu ödüllendirdi.Kapısının ona  her zaman ona açık olduğunu söyledi.Birkaç gün sonra kalaylama işi bittikten sonra, Kalaycı Hüseyin ve Yetim Ali  katırların sırtında meşakkatli bir yolculuktan sonra  Yarpuz’a-Afşin’e- mutlu döndüler.Kalaycı Hüseyin ,Yetim Ali’ye yalvararak konuştu:

Amman Ali,kadanı alayım Ali!.. Kurban olayımsana!..Güreş olayını, sakın ha sakın kimseye anlatmayasın!.Aramızdakalsın!..Kimse bilmesin!..

Yetim Ali’nin ağzı gevşekti.Kısazamanda,  kalaycı başpehlivanın hikayesini , ilçede herkes  öğrendi.Vatandaşlar, Kalaycı Hüseyin’in güreş hikayesini birbirlerine  abartarak  anlatıyor ve sonra da katıla katıla gülüyorlardı.Kalaycı Hüseyin, bu konuşmalardan rahatsız oluyordu ama’’ Elin ağzı ,torba değil ki  büzesin.’’ diyordu. Bu olaydan sonra, seyyar kalaycılığa sonverdi  veilçe dışına çıkmadı çünkü bir daha ‘’ZORAKİ PEHLİVAN’’ olmak istemiyordu.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Harun Çitil Arşivi