Dulkadırliler Zamanında Sosyal Hayat

“Tarih bilgisi tüm insanlığın hafızasıdır. Tarih bilinci artıkça insanlığın bilgi ve becerisi, deney birikimi artarak dağarcığı da dolar ve toplumsal akıl galebe çalar. Toplumsal belleğin zenginleşmesi sonucu; tarihsel olarak geçmişle gelecek ilişkilendirilerek yarınlar daha iyi biçimlendirilir. Bu kültürel birikimin sağlanmasının iki temel öğesi; dil ve tarih birliği ve bilincin yaşama geçirilmesi ile olur.”

                                                                                   Edward Hallt CARR

 

               13’ncü yüzyılın sonlarında Maraş ve Elbistan civarına gelerek buraya yerleşen Oğuzların Bozok koluna mensubDulkadır hanedanı, 1337 yılında burada bir devlet(beylik) kurarak bu bölgede iki yüz yıla yakın hüküm sürmüşlerdir.  1337 yılında Elbistan ve Maraş bölgesinde Zeyneddin Karaca tarafından kurulan Dulkadiroğlu Devleti, 1515 yılına kadar akıllı yöneticilerin sayesinde, kendi coğrafyasını çeviren o dönemin güçlü imparatorluklar (Osmanlı, Memluklu, Safeviler ve Akkoyunlar) arasında ki dengeyi iyi sağlayarak varlıklarını Anadolu’da uzun yıllar sürdürmüşlerdir. Zaman zaman bu devletlerin çıkarlarına ters düştükleri için, Dulkadir hükümdarları bunu canları ile ödemişlerdir.

               Memlukler tarafından Zeyneddin Karaca 1353 ‘te Mısır’da Züveyle  Kapısın da idam edilmiş, oğlu  Hükümdar Halil  1386’da  ve Hükümdar Selvi, 1398’de Maraş dağlarında öldürülmüşlerdir. Yine Dulkadıroğlu Devleti hükümdarı Melik Arslan, 1465’te Elbistan’da Ulu Camii içinde suikast sonucu bir Memluk fedaisi tarafından öldürülmüştür. Yine Hükümdar Şahsuvar, 1472’de Kahire’de Züveyle Kapısı’nda asılmıştır. En güçlü hükümdarlarından olan Alaüddevle Bozkurt, Osmanlılar tarafından Andırın dağlarında oğulları ile birlikte öldürülmüştür. Son hükümdar Şehsuvaroğlu Ali (Dulkadiroğlu Ali Paşa) Tokat Artova’da Osmanlılar oğulları ile birlikte katletmiştir. Dulkadiroğulları 13 Haziran 1515’de Osmanlılarla yaptıkları Turnadağ Savaşı’nda yenildikten sonra Osmanlı Padişahı Yavuz Selim adına hutbe okutularak bölgede Osmanlı hakimiyeti tesis edilmiştir. 1522 yılında Kanuni’nin hükümdarlığının ilk yıllarında kesin olarak Osmanlı topraklarına katılmıştır.

               DulkadırBeyliliğinin sınırlarını muhafaza eden bu bölgede Maraş ve Elbistan birer sancak ittihaz edilerek Rûm (Sivas)  Eyaletine bağlanmıştır. Kısa bir süre buraya bağlı kalan

bu sancaklar daha sonra 1523 yılında buradan ayrılarak Karaman Eyaleti’ne. 1530 yılına kadar Karaman Eyaleti’ne bağlı bulunan sancaklardan Elbistan Sancağı’nın bir ara kaza konumuna düştüğü, fakat daha sonra 1529 yılında Dulkadır Beylerbeyliği’nin kurulmasıyla birlikte Elbistan Sancağı’nın tekrar kaza olarak Maraş Sancağı’na bağlandığını görmekteyiz.

               Dulkadır Beyliği döneminde büyük imar faaliyetlerine rastlanırken, aynı durum Osmanlı döneminde devam edememiştir. Beylerbeyliğinin kuruluş aşamasında Osmanlı devleti tarafından buraya atanan yöneticilerin bu göreve uzun süre kalmadıkları ve sürekli idari değişikliklerin olduğu anlaşılmaktadır. Bu değişikliklerin sebebi ise bölgede çıkan isyanlardan olduğu sanılmaktadır. Osmanlı devleti büyük isyanları önlemek amacıyla sürekli değişiklikler yapma yolunu tercih etmiş görünmektedir. Ayrıca Dulkadır devletini ortadan kaldırdıktan sonra Maraş ve Elbistan bir sancak ittihaz edilerek Rûm eyaletine bağlanması, Dulkadır nüfuzunu kırmaya yönelik bir çalışma olduğu düşünebilir.

               Dulkadır vilayetinin idari yapılanmasında tarihlere göre değişiklikler olduğu anlaşılmaktadır. Bu vilayette kaza statüsünde dört yerleşim birimi bulunmakta olup, bunlar şu şekilde sıralanmaktadır: Maraş, Elbistan, Kars ve Zamantu Bu kazalara bağlı bulunan nahiyelerde ziraatla birlikte hayvancılığın da yapılması ve buna bağlı olarak tarım ve hayvancılıkla ilgili ürünlerin elde edildiği gözlenmektedir. Ayrıca, bu bölgede çok sayıda yörük cemaatlerine rastlanmaktadır.

               Bu bölgede yerleşme bakımından yoğunluk olarak Türk nufusuna rastlanırken bazı yerleşim birimlerinde de gayrı Müslimlere de rastlanmaktadır. 1526- 1532 yılları arasında bu kazalarda değişiklik olmadığı gözlenirken 1540 tarihli tahrirde Elbistan kazasının mahalle sayısı bir mahalle artarak 10’na çıkmıştır. Burada ki maheleler ve diğer yerleşim birimlerinin adları bir mescid veya camiden aldığı görülmektedir. Köylerin büyük kısmı buraya gelen Türkmen aşiretleri tarafından kurulmuş ve onların adıyla anılagelmiştir.

               Sonuç olarak diyebiliriz ki, Dulkadır Beyliğinin sınırlarını muhafaza eden Dulkadır Beylerbeyliği, 1531 yılında Süleyman Paşa’nın atanmasıyla Osmanlı idari düzeninde Beylerbeylik olarak yerini merkezden atanan idareciler tarafından yönetilmeye başlanılmıştır. Aynı şekilde bölgede tımar sistemi uygulanarak bir sefer sırasında burada ki tımarlı sipahiler sefere katılmaktaydı. Bunun dışında yerleşim birimlerinin büyük çoğunluğunu Yörük aşiretlerinin oluşturduğu görülmektedir. Bölgede Dulkadırlılılar dönemine ait çok sayıda tarihi eser mevcut olup, bölge hala canlılığını korumakta olduğunu gözlemekteyiz. 

               Dulkadirlıları yöneten beyler(hükümdarlar), ülkelerinde ya Memluk sultanlarının ya da Osmanlı sultanlarının adına hutbe okumaktaydılar. Bazende Karaca Bey ve Şehsuvar Bey gibi kendilerini sultan ilan eden beyler olsa da bunlar bu durumu uzun süre sürdürememişlerdir. Alaüddevle’de sultan unvanını kullanmıştır.Şehsuvar ve Alaüddevele’nin para bastırdıklarını söylensede bu durum günümüzde kadar doğrulanmamıştır. Merkezleri Elbistan ve Maraş olan Dulkadır beylerinin oğulları da çeşitli şehirlerde babalarının adına beylik sürmekteydiler. Dulkadırlilerin Elbistan Ulu Camii yanında kale denilen yer ile Maraş’ta Sarayaltı denilen yerde sarayları vardı. Beyler bu saraylarda oturmaktaydılar. Dulkadir beylerinin sancakları, mehter haneleri ve tabhaneleri vardı. Burdan çıkan sonuca göre bu oluşuma beylikten ziyade devlet kelimesi daha yakışmaktadır.

               Hükümdar Alaüddevel Bozkurt’un, zamanında gücünün zirvesine ulaşan Dulkadır Devleti’nin sınırları: Maraş, Elbistan, Afşin, Göksun, Andırın, Pazarcık, Kayseri,  Zamantı (Pınarbaşı), Sarız, Köstere (Tomarza), İncesu, Develi, Ürgüp, Kırşehir, Ankara, Kırıkkale, Keskin, Bozok (Yozgat), Malatya, Darende, Doğanşehir, Harput (Elazığ), Çemişkezek, Besni Hısn-ı Mansur (Adıyaman), Kahta, Gerger, Dıyarbakır, Urfa, Çermik, Rumkale (Halfeti), Ayıntap (Gaziantep), Bulanık (Bahçe), Gündüzlü, Amik Ovası, Antakya, Güğercinlik (Islahiye Bölgesi), Trablusşam, Adana, Tarsus, Sis (Kozan), Kars-ı Zulkadiriye (Kadirli), Haruniye (Düziçi), Üzeyr (Payas) ve Ayas (Yumurtalık)’a kadar genişlemiştir. Yukarda ki isimleri yazılı olan yerlerden bazıları Adana ve Tarsus gibi kısa süre Dulkadır hâkimiyetinde kalsa da diğer yerler uzun süre yönetilmiştir. Ayrıca Konya (Ereğli), Çorum, Çankırı ve Sivas gibi yerlere kadar Dulkadır Türkmenleri yerleşmişlerdir. Yaklaşık 100 bin kilometrelik bir yüz ölçümüne sahip Dulkadır (Dulkadıroğullar) Devleti topraklarında yaşayan halk Türkmenlerden oluşmaktaydı.

               Dulkadirlilerin hakim olduğu şehirler başta Maraş, Elbistan, Harput ve Malatya olmak üzere Türkmenlerin Anadolu’ya girdikleri ve dağıldıkları yerlerdir. Dulkadir Devleti’ni kuranlar Bozokların Afşar, Beydilli ve Bayat boylarına mensup olan Türkmenlerdir. Dulkadır coğrafyasında sadece bu üç boya mensup olanlar değil hemen hemen 24 Oğuz boyuna mensup olan Türkmenleri görmek mümkündür. DulkadirBey’liği kurulduğu dönemde Çukurova bölgesi Kilikya Ermenilerin konrolündeydi. Bundan dolayı hem Suriye’den hem de İran’dan ve Azerbaycan tarafından Anadolu’nun iç ve batı kesimlerine göçeden Türkmenlerin yolu Dulkadir ülkesine uğramaktaydı. Bunların bir kısmı Dulkadirlilere karışırken bir kısmı da Batı Anadolu’ya dağılmaktaydı. Yukarda da bahsi geçtiği üzere Dulkadir ülkesi Türkmenlerin yoğun olarak yaşadığı bölge olmasından dolayı “Türkmen Deposu” olarak bilinmekte ve böyle anılmaktaydı.

               Dulkadırli beylerinin mensup olduğu aile ile halkını oluşturan Türkmenlerin hayatları iç içe olup birbirine benzemekteydi. Bu beyliğin yöneticileri ve halkı konargöçer hayat yaşamaktaydı. Beyliğin topraklarının coğrafi yapısı buna müsaitti. Konargöçer hayatın olmazsa olmazları yayala ve kışlaklardı. Dulkadirlilerin yaylaları Maraş’tan başlayarak kuzey ve kuzeybatıda Elbistan’dan Kayseri ve Yozgat’a kadar uzanan iç Anadolu bölgesi içinde olup ortalama 1000 metre yüksekliğinde platolar ve 3000 metreye ulaşan yüksek dağlardı. Yine kuzey ve kuzeydoğuda Darende, Doğanşehir, Malatya ve Harput taraflarıda benzer özellikleri taşımaktaydı. Dulkadirlilerin kışlakları ise Maraş’tan başlayıp Antakya ‘ya kadar ulaşan Amik Çukuru ile Maraş’ın doğusunda Narlı ve Pazarcık taraflarıydı. Söz konusu bu kışlaklar 500 metre yüksekliğinde olup Amanos dağlarının duldasında kalmaktaydı. Kışın bu düşük rakımlı yerlerde yaşayan Dulkadir Türkmenleri yaz aylarında da yukarıda bahsi geçen plato ve dağlarda geçirmekteydiler. Dulkadirbeyleride tebaası olan Türkmenler gibi kış aylarınıda daha ılık bir iklime sahip Maraş’ta yaz aylarını ise daha serin olan Elbistan’da geçirmekteydiler. Bu iki şehrin yanı sıra Halil Bey zamanında Harput’ta Dulkadir ailesinin oturduğu merkez olmuştu.

               Dulkadir Türkmenleri konargöçer hayatının gereği olarak hayvancılıkla ve ziraat ile uğraşmaktaydılar. Beyliğin ortadan kalkmasından sonra Osmanlıların da kabul ettiği Alaüddevle Kanunnamesinden, Dulkadir beylerinin tebaalarından nasıl vergi topladıkları anlaşılmaktadır. Dulkadır Türkmenlerinin koyun, keçi, sığır, eşek, katır ve at besledikleri anlaşılmaktadır. Bunun yanında zirai hayatın gereği olarak buğday, arpa ve pirinç gibi taraım ürünlerinin yetiştirmişlerdir. Dulkadır Türkmenlerinin ülkelerinde at yetiştiriciliğine önem verdikleri Memluk sultan ve beylerine gönderdikleri atlardan anlaşılmaktadır.

               Dulkadir Türkmenlerinin savaşçı oldukları anlaşılmaktadır. Türkmenler suvari olup yaya olanları yoktu. Ortaçağ silahlarının her türlüsünü kullanırlardı. Son dönemlerde tabanca ve tüfek gibi ateşli silahlarda Dulkadir ülkesinde kullanılmaya başlansada oldukça sınırlıydı. Yaşadıkları coğrafi bölgenin gereği olarak halkın savaşçı yapısı sadece erkeklerde değil Dulkadir kadınlarında da görülmekteydi.

               Bunu 15 yüzyılın ilk yaraısında Çukurova’yı gezen Fransız seyyah Bertrandon de la Brequiére yazmaktadır. “(30.000) bin savaşçı çıkaran Dulkadirlilerin kadınlarından oluşan savaşçı birlikleri de vardı. Bunlar genellikle BACIYAN- RUM diye anılırlardı.” 

               Siyasi tarih kısmında da görüldüğü gibi Dulkadirliler, Osmanlı, Memluk, Timur, Safevi, Karakoyunlu ve Akkoyunlu gibi büyük devletlerle çatışmaktan çekinmediler. Bunun yanında Eratna ve Kadı Burhaneddin devletleri ile Ramazanoğulları ve Karamanoğulları orta seviyede devletlerledemücadelerini sürdürdüler. Dulkadır hükümdarları (beyleri) arka arkaya aldıkları yenilgilere aldırmayarak yeniden kuvvet toplayıp düşmanlarının üzerine saldırırlardı. Dulkadirlileri yöneten hükümdarların (beylerin) yarısı Memluk ve Osmanlılara girdikleri savaşlarda esir edilip öldürülmelerine rağmen onların varisleri yeniden devleti ve tebaası olan Türkmenleri toparlamayı başardılar. Dulkadir ailesini oluşturan bey ailesi ile onlara bağlı olan Türkmen tebaları arasında ki sıkı bağlılık devletin uzun süre yaşamasına neden olmuştur.

               Dulkadir Türkmenlerinin en önemli uğraşlarından biri de avcılıktı. Ayrıca onlar komşu beylik ve devletlerin şehir ve köylerine saldırarak Türklerde yaygın olan yağmacılık geleneğini sürdürdükleri anlaşılmaktadır. Bunların yanı sıra Dulkadir aşiretinin mallarınıda yağmalamaktaydılar.

               Dulkadir beylerinin(hükümdarların) dikkat çekici bir hususlarıda onların imarı seven kişiler olmalarıdır. İlk hükümdarlar (beylerinden) başlayarak sonucusu Ali Bey zamanına kadar hakim oldukları yerlerde birçok hayır müessesesi kurmuşlardır. Bu eserler cami, medrese, zaviye, han, hamam, köprü, mescit, türbe, çeşme, saray ve kale gibi eserlerden oluşmaktaydı. Bu eserlerin yaşaması ve fonksiyonlarının devam ettirebilmesi için de vakıflar oluşturmuşlardır. Dulkadir ülkesi büyük devletlerin istilasına uğramsından dolayı bu eserlerin büyük çoğunluğu yıkılmıştır. Bilhassa 1507’de Safevi Türk Devleti hükümdarı Şah İsmail’in Elbistan ve Maraş’a kadar uzanan istilası sırasında büyük bir yıkıma kaldığı yazılmaktadır. Hatta bu istila sırasında Elbistan’da oturdukları sarayında yıkıldığı belirtilmektedir. Dulkadir başkenti bu istiladan sonra Elbistan’dan Maraş’a taşınmıştır.

               Alaüddevle Maraş’ı merkez seçerek burada ki sarayında daima kalmaya başlamıştır. Alaüddevle’in eski eserlere de özel bir ilgisinin olduğu zamanında Maraş’ta başta Hititlerden olmak üzere bulunan eserleri bir yerde topladığı söylenmektedir. Evliya Çelebi Maraş’ı ziyaret ettiğinde kalenin kapısında iki aslan ve iki kaplan heykeli gördüğünü yazmaktadır. 

Dulkadiroğlu Beyliğine ait bir bakır sikke

Dulkadır Sikkesi

Dulkadiroğlu Beyliğine ait bir bakır sikke.(Mangır)

Dulkadiroğlu Şehsuvar Bey'in Ayntab (Gaziantep) baskılı mangırı.

Ön yüz: DuribeAyntabhullideMülkehu

Arka yüz: Şehsuvar bin Süleyman azzenasruhu.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Adnan GÜLLÜ Arşivi