Sivil İnisiyatif ve STK Ağalığı!

Sivil Toplum Örgütleri, resmi ve gayri resmi bütün asık suratlara karşı geliştirilen ‘sivil’ ve ‘özgür’ bir yapılanmanın tam adıdır. Zamanında neden gerek gördüklerini bilmem ama muhtemeldir ki, zorba yönetimlere, beton suratlı resmi devlet görevlilerine, anlamsız yasalara, anlaşılmaz kanunlara karşı halkın daha özgür, daha sivil ve daha güler yüzlü oluşumlara duyduğu ihtiyaç kaynaklıdır. Bu oluşumlarla hem hak arama hem de insanların bir arada güzel şeyler yapması arzulanmıştır. Bugüne kadarki uygulamalar da bu arzunun çoğunluğunun gerçeğe dönüştüğünü gösterir.

Sivil toplum kuruluşları içerisinde en seveceni ‘hemşehri dernekleri’dir.

Sendika ve mesleki dernekler gibi iktidarlarla zam pazarlığı ve hak arama mücadelesi için cebelleşme olmaz hemşehri derneklerinde.

Veya hak arama dernekleri gibi, hakkı yenen, zulme uğrayan, adaletsizlik yapılan, hatta zorbalıkla karşılaşan insanları savunma yok, hemşehri derneklerinde.

Hemşehri dernekleri spor kulüpleri veya taraftarları gibi de değil. Neredeyse düşmanlığa varan bir tarafgirlik bulunmaz oralarda.

Hemşehri dernekleri, gücü elinde bulunduranın kılıcı alarak sağa sola salladığı bir yer değil, bir oluşum değil, bir ortam değildir. Hemşehri derneği, hasımlık derneği hiç değildir.

Daha çok aynı yerde doğan, büyüyen, havasını soluyan, kültürüyle yoğrulan, gelenekleriyle şekillenen, hatıralarıyla beslenen, benzer damak tadı, benzer alışkanlıkları, benzer anıları olan, belki de kan bağı bulunan insanların bir araya gelerek geçmişi yad ettiği, geleceğe dair hayaller kurduğu ve elinden gelen bir şey olduğunda da memleketi için, hemşehrileri için yapmaktan çekinmediği yerlerdir.

Böyledir, böyle olması gerekir; Ama çoğu böyle değil. Ne yazık ki böyle değil.

Demokrasinin resmi kurumlardan önce STK’larda olması gerekirken, özellikle “koltuğu koruma” adına demokrasinin uğramasının istenmediği yer de yine STK’lardır. İstisnalar elbet var ve onlar olmazsa ‘Sivil inisiyatif’ denen bir şey kalmaz.

Hemşehri dernekleri, bütün STK’lar içerisinde en tuzu kuru olanıdır.

Hiçbir kurumla, hiçbir kuruluşla bir sıkıntısı olmaz.

Hatta siyasiler de bürokratlar da ‘hemşehri derneklerini’ çok sever.

Her seçim zamanı bölgelerindeki hemşehri derneklerine giderler, o şehrin, o ilçenin, o köyün hepsinin birden oyuna talip olurlar ama onların da oylarını bildiklerine vereceğini bilirler.

Onlar ‘gelmedi’ demesinler diye giderler, diğerleri de ‘gelmedi’ dememiş olurlar.

Hemşehri derneklerinde ‘başkanlık’ yapmak daha çok yüktür. Siyasi basamak olarak kullanılan, ya da ‘cemaat’ türü bir kapalı oluşuma bürünen, belli bir ideolojinin oyuncağı haline dönüşenlerin ise adı STK olan ama kendi olmayan yapılaşma halini alanlar olarak bilinir.

Bir de ağalık sevdasında bulunanlar olur…

Allah bazılarına vermiştir; hem parası vardır hem de kanının tüm damlalarında yüzüp duran ağalık sevdası…

Anadolu’nun birçok yerinde zamanında hüküm süren ağalığın, şimdi şekil değiştirmiş haliyle her yerde ve her ortamda karşılamak mümkündür. Ağalık, bazı yerlerde sofrası ve gönlü açık olandır, bazı yerlerde elinden gelenden de fazlasıyla zulmedendir. İfade olarak yöreye göre değişebiliyor; ağa olur, paşa olur, bey olur ama sonuçta ‘hükmetme’ hırsı, aklının ve vicdanının önüne geçer!

Ne olursa olsun, ağalıkla sivil inisiyatifi bir arada tutmak, hatta anmak mümkün değildir.

Hemşehri derneklerinde, liyakat bir yana bırakılıp, parası ve gücü olanlar başkanlığa gelince, ağalık sevdası da hemen kendini göstermeye başlıyor. Bu durumun, hemşehri derneğinin bulunduğu şehirle, ilçeyle, kasabayla veya köyle alakası yok. Başkanlığa gelenin veya hemşehri derneğini avucunun içinde tutanların damarlarında dolaşan, belki de kendilerine bile itiraf edemediği ağalık sevdasındandır…

İstanbul gibi büyük şehirlerde (neredeyse) Anadolu’nun her ili her ilçesi ve her köyünün bir hemşehri derneği vardır. Hemşehri derneklerinin bu kadar revaçta olmasının sosyolojik sebepleri elbet vardır ama bu benim alanım değildir.

Hemşehri dernekleriyle pek işi olan birisi değilim. Memleketçilik yapan birisi de değilim. İnsanların nereli olduğundan önce ‘nasıl’ olduğuna, ‘adam’ olup olmadığına bakanlardanım. Hatta hiç kimseye ‘memleket nire hemşehrim’ muhabbetine girenlerden de değilim.

Ama elbette herkes gibi ben de memleketimi çok severim. Hemşehrilerimi gördüğümde sevinirim. Muhabbetim bir anda ‘resmi’den ‘dostçaya’ döner…

Hemşehrilerini gördüğün andan itibaren daha çok sen olursun, belki daha çok avam olursun ama sonuçta daha samimi, daha içten ve daha çıkarsız bulunursun.

Eski hatıraların canlanır, dostların aklına gelir, hısımlarını hatırlarsın, belki hasımların da aklına gelmez değil.

Sonuçta nerede yaşarsan yaşa ne yaparsan yap, ne kadar kazanırsan kazan, ne kadar sıkıntı çekersen çek, ne kadar müreffeh yaşarsan yaşa, hemşehri muhabbeti, seni oradan alır, çocukluğunda, arkadaşlarınla oyun oynadığın sokağın tam ortasına bırakıverir. Daha çocuklaşır, daha saf hale bürünür, daha insan olursun.

Ama hemşehri derneklerinde üst başa oturan bir ağa veya bir ağa sevdalısı varsa, bütün hayallerin suya düşer.

Belki de hayallerim suya düşmesin diye bugüne dek ‘hemşehri derneği’ arayışında olanlardan değildim. Belki suya düşmez ama ‘düşer’ korkusu daha ağır basıyor, nedense!

Bu arada hemşehri dernekleriyle ilgili sayısal veriyi de buraya not edeyim;

“İstanbul'da, 7 bin 555'i dernek, 164'ü federasyon ve 13'ü konfederasyon olmak üzere, toplam 7 bin 732 hemşehri derneği bulunuyor. Bin 264 il, bin 149 ilçe, kasaba ve belde, 4 bin 883 köy ve mahalle, 431 dış Türkler derneği yer alıyor.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Naif Karabatak Arşivi