Abdulbaki GÜNIŞIĞI

Abdulbaki GÜNIŞIĞI

Çözüm, Türkmenler Olmadan Olmaz

  Nerede ise yüzyıllardır kronikleşmiş bir yanlışımızdan bu günde şikayet etmekteyiz ve bunun çözümü içinde herhangi bir çalışmada görülmemektedir.Bu yanlışlarımızdan birisi coğrafyamızın ihmali ve Türk milletini meydana getiren alt boylar ve soylar hakkındaki yanlış bilgilerimiz ile etrafımızda yaşayan diğer müslim ve gayrimüslim milletler hakkındaki noksan bilgilerimizdir.Son zamanlarda televizyonlarda ve gazetelerde Türkiyenin bölünmesinin önündeki en büyük engelin batıya, özellikle İstanbula, zaman içinde göçmüş kürt nüfus olduğunu ve bu insanların istanbulda, mersinde., adanada ve İzmir ile diğer vilayetlerimizde oturduklarını ve  Türkiyenin bölünmesini arzu etmediklerini, bölücülük yapanların bunu göremediğini ifade etmektedirler.Bu sözler ve kurulan cümle ile en büyük bölücülük ve hem de olmayan bir nüfus abartılarak yapılmakta ve aziz Türk milleti kandırılmaktadır. İşin en kötüsü kardeş kavgasını körükleyenlerin bu insanları art niyetli kişilerin hedef tahtasına oturtmuş olmalarıdır .

           Aziz Türk milletinin bu yanlışları ve kasıtlı yazılanları ve söylenenleri daha iyi anlaması için işin en başından, coğrafya ile olanından başlamak istiyorum. Türkiye nin doğusu ve güneydoğusu hangi coğrafyadır. Ceddimiz bu coğrafyaya ne isim vermiştir. Herkes Azerbaycan devletini bilir. Çünkü aynı isimle bir Türk devleti vardır ve bir çok kimse Azerbaycan denilince iranın kuzeyindeki bu küçük oğuz devletini ve onun sınırlarını bilir. Oysa gerçek Azerbaycanın sınırlarını çizdiğimiz zaman bir çok sorumuzun cevabını aslında vermiş de olacağız. Önce Azerbaycan isminin açıklamasını yapalım, sonra atalarımız nerelere Azerbaycan demişlerdir ona bakalım.  Azeri  kelimesi Az eri,  uz  eri, ğuz eri , yani oğuz eri demektir. Bay kelimesi kalkınmış, verimli, zengin ve bakımlı demektir. Can ise hepimizin bildiği hayat demektir. Azerbaycan oğuz Türklerinin hayat ve zenginlik bulduğu ve can verdiği coğrafyanın adıdır . Gerçek sınırları Dağıstan cumhuriyetinin Derbent (eskilerin demir kapı dediği yer) şehrinden başlar şimdiki Azerbaycan devletini ve Ermenistan denilen kadim Türk yurdunu ve güney azerbaycanın başkenti olan Tebriz başta olmak üzere urumiye gölünü de içine alarak iran-ırak körfezindeki  mendeli Türkmen kasabasına kadar ulaşır, oradan bütün kuzey ırakı (bizim Musul vilayeti  dediğimiz) içine alarak  Türkiye Iran sınırındaki ovacık Türkmen köyünden urfayı, gaziantebi ve diyarbekiri (oğuznamedeki Kıpçakça ismi hamıd eli) içine alarak doğu anadolu  ile  derbente kadar olan arazinin tamamına Azerbaycan denilir.Bu geniş bölge Akkoyunlu ve Karakoyunlu devletlerinin arazilerinin tamamından daha geniştir. Bu bölgede yaşayan bütün oğuz ve kıpçak boyları nerede ise aynı dili üç ayrı lehçede konuşur. Birinci lehçe Kerkük ağzıdır, ikinci lehçe diyarbekir ağzıdır ve üçüncü lehçe ise gence (Karabağ) ağzıdır. Bu lehçelerden Gence ağzının, Türk dil birliğini sağladığının görülmesi ile halk tarafından konuşulması Ruslar tarafından yasaklamış ve daha ağdalı olan Bakü ağzı ile konuşmayı zorla kabul ettirmişlerdir. Bu gün dahi Kerküklü bir Türkmen ile Diyarbekirli bir Türkmen ve Azerbaycanlı bir Türkmen aynı Türküyü aynı lehçe ve müzik ile mırıldanırlar. İşte bu büyük coğrafyaya adını veren atalarımızı unutmamız, bu coğrafyanın yüzde doksanı ile ilgimizin kesilmesi, ve yıllarca sanki bizden binlerce mil uzaktaki bir yerden bahsediyormuşuz gibi anlatılması bizi bu kardeşlerimize karşı yabancılaştırmıştır.

                   Bu coğrafya bize Selçuklu atalarımızdan daha önce buralara gelen İslam öncesi Türkler olan Hunlardan ve diğer arkaik Türk boylarından miras kalmıştır. Hala dağı taşı, Salur, Avşar, karkın, döğer, bayat , kayı v.s gibi onlarca oğuz boylarının tamgalarını (damga) ve runik yazılarını barındıran bu iller sanki el olmuş, yabancı olmuş gibi anlatılır ve beynimize başkalarının yurdu olması, olabilmesi için mütareke basınımız sayesinde nakşedilmeğe çalışılır. Değerli okuyucular ve Aziz Türk milleti bilmeli ki buralar ezelden bizim idi, şimdide, oynanan türlü oyunlara rağmen, islamın kılıcı olmayı sürdüren aziz Türk milletinin olacaktır. Fakat  bu illerin ve üstünde değişik lehçelerde konuşan kardeşlerimizin bizim kalabilmesi için buradaki izlerimizin silinmesine fırsat da vermemeliyiz. Türk milleti İslam dan sonra yaklaşık yedinci yüz yıl dan itibaren başta Filistin ve mısıra kadar olan bölge ile şimdiki Suriye düzlüklerine gelmeğe ve İslam halifesinin ordusu olmağa başlamışlardır.Emevi İslam ordusunun endülüse götürdüğü ve kayıtlarda el ğuzziye ismi ile geçen süvari birliklerinin oğuzlar olduğunu bir çok tarihçimiz atlamıştır. Fakat daha Horasan dan itibaren etkisi altında kaldığımız ve islamdan öncede dilimize etki eden Soğdca (eski farsça) ve yeni farsçanın, İslam ile beraber Arapçanın da katılması ile yavaş yavaş dilimiz değişmeğe ve bazı bölgelerde etkinin hangi dilden daha çok olduğuna göre bazen Farsçası ve bazanda Arapçası fazla olmak üzere şimdi ismine kürtce(kurmanca) ve zazaca (damalca-kırtca) dediğimiz farsi lehçelerimiz meydana gelmeğe başlamış ve bu dili geliştiren Türkmen ve kıpçak oymakları kendilerinden yüz sene ve daha sonra gelenlere de bu dilleri öğreterek bu güne gelmişler ve son üç dört yüzyıldır da bu lehçeleri konuşan Türkmenler üzerinde, yabancıların bizim aleyhimize olmak üzere çalışmalar yaptıklarına şahit olmaktayız. Bunu nasıl iddia etmekte ve nasıl bilmekteyiz. Hem Selçuklu ve hem de Osmanlıdan kalan bütün yazmalar, vergi kayıtları, mezar taşları, cami ve diğer eserlerin banisinin( yapım masraflarını üstüne alan kişi) isimleri ve kullanılan dil ile yer isimleri ve  özelikle dillerini unutsalar dahi boy ve soy isimlerini  unutmayan ve az veya çok değişiklikle bu güne taşıyan Türkmen oymakları sayesinde bilmekteyiz. Bu arada tamamen Türkçeyi unutup sadece Arapça ve farsça öğrenip arap ve fars nüfusa katılan Türk boyları da ayrıca söz konusudur. Fakat Tarih içinde bunları da mensup oldukları Hanefi mezhebi dolayısı ile arap ve farslardan ayırt edebiliyoruz. Osmanlının çekildiği Afrika ve Ortadoğu da bıraktığımız nerede ise elli milyona yakın Türk nüfus dil bakımında  can çekişmektedir. Sadece mısırda yirmi milyonun üstünde Kıpçak, çerkes ve Türkmen olarak bu insanlar artık belli yaştakilerin Türkçeyi anladıkları durumda bulunmaktalar. Diğer Afrika devletlerinde, taa adene kadar olan bölgede Türkleri tesbit için çok emek vermek gerekmektedir. Fas, Tunus, ve Cezayirdekilerin durumu hala ümit verecek haldedir.. Yemende kalanların içler acısı halleri kamunun bilgisi dışındadır. Bu saydığımız yerlerdeki Türkleri mensubu oldukları Hanefi mezhebi dolayası ile biliyoruz. İran ise otuz milyonun üstünde Azeri Türkü ve altı milyonun üstünde Türkmen ve bir milyonun üstünde kaşkay Türkleri ile nerede ise nüfusunun yüzde yetmişi Türk olan bir yurttur. Suriye ye gelince daima Arab-ı Etrak diye anılan bir yurt olmuştur. Yani Araplaşmış Türkler demektir. Suriyedeki iç savaş dolayısı ile yurdumuza sığınmış ve Arapça konuştukları için arap zan ettiğimiz, fakat ten ve göz rengi itibarı ile Kafkas ve Kıpçak özelliklerini hala taşıyan bu kardeşlerimiz herkesin dikkatini çekmektedir. Genellikle esmer olan Araplar içinde Akdeniz boyunca uzanan ve mısırı da içine alan bölgede yaşayan Kıpçak ve çerkesler dillerini unutarak Arapça konuşmaktadırlar ve hem kendileri ve hem de başka ülkelerdeki insanlar bunları Arap zan etmektedirler. Oysa biz biliyoruz ki Araplar içinden hiç kimse Hanefi mezhebine intisap etmemiştir. Bütün bunlar yetmezmiş gibi özellikle son yüzeli yıldır ve cumhuriyetten itibaren son doksan yıldır bize doğu ve güneydoğumuzdaki Türkmen nüfus için yalan söylenmekte ve bu kardeşlerimizin Kürt olduğu ile sadece burada bulunduğumuz ve İslam oldukları için kardeş olduğumuz , aslında ise ayrı birer millet olduğumuz tezi değişik şekillerde işlenmektedir. Nasıl ki bir türlü Türk ismini ağızlarına almak istemeyenlerin uydurduğu Anadolu insanı tabiri var ise, şimdide bu bölgelerimizdeki pırıl pırıl Türkmenler için yöre insanı ( kibarca kürt demek oluyor) deyimi kullanılmaktadır. Hiçbir devlet ve millet bu yapılanları bizim kadar müsamaha ile karşılamaz. Siz İngiltere, Fransa veya Almanya da yaşayan insanlar için Almanya insanı, İngiltere insanı, veya Fransa insanı diyemediğiniz gibi hiç bir arap devletinde yaşayanlar içinde Suriye, ırak, Arabistan insanı tabirini kullanamazsınız.Hiç bir almana da felan bölgenin insanı diyemezsiniz. Hesabını hemen sorarlar.

            İstanbul örnek verilerek elde edilen nüfus nasıl bulunuyor bir de ona bakalım. Bu zevata (kişilere) göre doğu ve güneydoğumuzda yaşayan herkes yüzde seksen ihtimal ile kürt, yüzde on ihtimal ile arap ve geriye kalanlar ise ermeni, Süryani, yezidi ve keldanı olup, buralarda hiç Türk yoktur. Tarih boyunca da olmamıştır. Yazdıkları uyduruk tarihlerde Selçukluyu,  Türkmen beğliklerini ve  emeviler ve Abbasiler devrinde orduyu teşkil için gelen Kıpçak ve oğuz boylu Türkleri ve Osmanlı zamanında hem buranın yerlisi olan Türkmenleri ve hem de mecburi iskana tabii tutularak ege ve orta anadoludan gönderilen Türkmenleri göremezsiniz. Buralar  onlara Avrupalı sahiplerinin öğrettiği gibi mezopotamyadır ve bu kelimeyi kim icad etmiş onu bile düşünmezler , onlar için Türkleri hatırlatacak kelime olmasın yeterdir. Bu kişileri göre buraların yerlisi yukarıda saydığım  Türk olmayan bütün  milletler veya milletçikler dir ve arkaik zamanlarda yaşamış, fakat kendilerinden bir kibrit çöpü kadar iz kalmamış,  yazıları olmayan ne kadar kavim var ise onlarda atalarıdır. Bu yalanlar ile yazdıkları tarihler ile aziz Türk milletinin kafasını bulandırmak için biz buranın yerlisi idik sizler sonradan geldiniz, dağdan gelip bağdakini kovalıyorsunuz, biz sadece Allahın verdiği hakları istiyoruz diyerek kendi içimizden bize yabancı bir millet üretme derdindedirler. Bunu neden yaparlar çünkü kendileri hakikaten bize yabancı ve kuyruk acısı olan kripto Ermeniler ve onun gibi buçuk milletçiklerin Türke diş bileyen fakat karşısına çıkma cesareti olmayan temsilcileridirler. Ana dilde eğitim hakkının bir insanlık hakkı olduğunu söyleyen bu adamların dediği gerçek ise o zaman Osmanlı ecdadımız kendini islamın kılıcı diye yanlış adlandırmış olur. Yönettiği büyük coğrafyada onlarca dil olmasına rağmen yemenden, bosnaya bütün kayıtları Türkçe olarak tutmuş, devlet hizmetine aldıklarına resmi dil diye bir şey o gün bilinmemesine rağmen Türkçeyi iyi derecede okuyup öğrenmediği müddetçe görev vermemiş. Bunu yaparken Allahın verdiği hakları güya gözetmemiş olmasına rağmen neden bu güruh devamlı Osmanlıyı bize misal verir o zaman. Çünkü biz Osmanlıyı adam gibi bilmediğimizden, biz Osmanlının yeniçeri ocağında ceddin deden, neslin baban hep kahraman Türk milleti diye eğitim verdiğini bilmediğimizden, bize her türlü milliyetçiliği ayaklarımın altına alıyorum diyebilmektedirler.  Değer verdiğimiz ve bizi biz yapan, en başta dinimiz ve dilimiz olmak üzere bütün manevi ve maddi unsurlarımızı sevmek demek olmak milliyetçiliğimizi ayaklar altına alabilmektedirler. Oysa ceddimiz en büyük veya en üstün Türk milleti dememiş. En kahraman Türk milleti demiştir. Bir Arap gencinin, bir Arnavut gencinin ve diğer bütün Müslüman milletlerin gençlerinin aynı şekilde en kahraman olarak büyütülmesinin kime ne zararı var. Aksi takdirde  müspet milliyetçilik dediğimiz bu çalışmalar olmasa din için zekat ve sadaka  vermek için ve dahi vatan için canını seve seve verecek kahramanlar  bulamazsınız. Aksi halde başka milletlere ve onların sahte kahramanlarına özenen beynelmilelci bir nesil yetişir ve kendi kendinden utanır ve aşağılık duyguları içinde tarih sahnesinden silinirler. Bu sözleri söyleyerek yeni nesiller yetiştiren ceddimizi alman ırkçıları ile bir tutabilirmisiniz.

                Biz her türlü bizi biz yapan değerlerin tamamını ayaklar altına aldığımızı söyledikten sonra, tabiî ki birileride bize biz buranın yerlisiyiz siz sonradan geldiniz diye, gözümüzün içine baka baka yalan söylebilirler.  Biz ceddimizin kanını su gibi dökerek buraları Roma devletinden alıp, aynı romanın bütün Avrupa temsilcilerinin haçlı orduları karşısında can siparane savunduğunu bilmezsek, biz haçlı orduları ile savaşırken ve öncesinde buraları sahiplenme sevdasında olan bölücülerin atalarımız dedikleri  milletlerin isminin dahi bir kibrit çöpünde geçmediğini  yüzlerine vurmaz isek, söylemeye de devam ederler. Ermenilere ve Türk isminden rahatsız olanlara, kendilerini Roma zulmünden kurtaran melikşahı baba diye sevdiklerini ,doğan bütün erkek çocuklarına o gün melikşah ismini verdiklerini ve insan olarak ilk defa haklarının olduğunu ve bu hakları verenlerinde Türkler olduğunu unutmuş bu insan müsveddelerine hatırlatmamız gerekmektedir. İşte bu yalanlar yumağı adamlar urfadan, diyarbekirden, vandan ve benzeri doğu ve güneydoğumuzdaki herhangi  bir şehrimizden giden ve istanbula yerleşen herkesi kürt olarak tescilleyip, bu insanlara siz kimsiniz diye sorma zahmetinde dahi bulunmadan altı milyon kürt var diyebilmektedirler, fakat işin garibi devletlilerimizden bir kişinin çıkıpta yahu biz Türkistandan uçarakmı gelip ege ve orta anadoluya yerleştik, ondan dolayımı bizden hiç kimse doğuda bulunmamaktadır diye sormazmı. Doksanüç harbinde rumelinden göçerek Urfaya gelen anam tarafının bir kısmı şimdi istanbuldalar ve onlarda bu altı milyon kürt nüfus içinde olduklarından habersiz yaşamaktadırlar. Bir gün bu fitne yüzünden birileri çıkıpta, haydi kardeşim  yallah urfaya sizin ne işiniz var istanbulda der ise kim ayıklayacak bu   alçaklığı, düşünmeden edemiyorum. Biz Acaradan (adını  dahi çocuklarımıza öğretmediğimiz, Kafkas atabeğliğinden), hanım Dağıstandan urfaya ve maraşa göçmüşüz, fakat şimdi Urfalı veya Maraşlıyız ya bu adamlara göre şimdi bizde kürdüz ve kaybettiğimiz haklarımızı, Allahın verip Türklerin gaspettiği haklarımızı almaları için bu adamları avukat tutmuşuzda haberimiz yok. Allahtan ki aziz ve necip Türk Ceddim hiç kimsenin diline, irfanına . mezar taşına, hayratına , camisine karışmamış ve bu eserlerin banilerinin yazıları ortada duruyor,  Utanma ve sıkılma var ise, bu adamları utandıracak kadar Türkçe yazıları ile üstelik.

                  Gerçekten çözüm istiyormuyuz, yoksa birilerinin arzularını yerine getirmek için görünürde niyetimizin dışında bir şeyler bize yutturulmağamı çalışılıyor. Çözüm için en başta doğu ve güneydoğumuzda yaşayan, bu gün Arapça, kurmanca ve zazaca konuşan bütün Türkmen ve Kıpçak oymaklarının tesbiti  ile  nüfus üzerinde oynanan oyunları ortaya koymamız gerekmektedir.(Aksi takdirde üç sene önce içimizden üç milyon kürt çıkaranlar, geometrik artışla bu gün yirmi milyona çıkmışlardır. Bu gidişle acaba bura da Türk varmı diyecek hale getireceklerdir). Bunu yaparken de herhangi bir ırkçılık için değil, aziz Türk milletinin ve beraberinde  bütün İslam ümmetinin hayrı için yapıldığını herkes bilmeli. Çünkü bütün İslam ümmetinin nüfüsu ne kadar olursa olsun, bu ümmetin kalbi Türk devleti ve Türk milletidir. Kalp durdumu bütün gövde sadece cesettir. Bütün dünya işte bu sebebten dolayıdır ki İslam ümmetinin kalbi ve gücü olan aziz Türk milletini durdurmak istemektedir.

       İkincisi kuzey ırak veya devletlilerimizin umursuzca deyimi ile ırak kürdistanı veya güney Kürdistan denilen yerde yaşayan ve bize Kürt diye yutturan fakat aslen Türkmen ve Kıpçak boyları mensubu olan bu insanlara bakalım. Barzani ve talebani yalanını bir tarafa bırakınız. Nerede ise nüfusunun yarısı bu gün başta erbil şehri olmak üzere Türkmendir ve Türkçeden başka dil bilmezler. Erbil yerleşik hayata geçip boy ve soy ayrılığını bırakıp tek millet olmayı başaran ilk Türkmen şehridir. Kürtçe konuşanlara gelince yüzde sekseni bejnevi aşireti mensuplarıdır.  Kıpçak lehçesinde ş harfleri j olarak okunur. Bizim balkanlardaki vatandaşlarımızın üç veya beş yerine üj ve bej demeleri gibi. Bu bejnevi aşireti oğuzca söylemi ile (beşen) bejen aşireti maraşımızdaki beşenler ile aynı boydan olup Peçenekler demektir ve Kıpçak soyludurlar.  Aynı aşiretin Gürcistanın  Acara özerk bölgesindeki isimleri ise bejanidze dir.  Buda bejanzadeler demektir.  Gene maraşımızın beşenleri için beşenzadeler denmesi gibi.  İşte içimizden bize yabancı ve düşman yetiştirenlerin bildiği fakat bizden yıllardır gizlenen gerçekler.

              Suriyeye gelince nerede ise yüzde sekseni Türk (oğuz-kıpçak) olan ve doksan sene önce bizim olan yurdumuza bakalım. Bu bölücü takımına göre, buradaki herkes arap ve kuzeyide tamamen kürt ve bunlar başka milletmiş gibi aydın geçinen karanlık zihniyet tarafından her programda anlatılır. Yok pkk kuzeydeki Kürtlere katılacak, yok efendim silahlı Kürtler özgür Suriye ordusuna saldırdı, Kürtler kuzeyi ele geçirdi ve merkezleri kamışlo şehri v.s. Yahu kamışlı ilçemizin ismini kamışlo deyince Kürtçe oluyorsa, Ankara şehrimize, enkere deyince Kürtçe oluyorsa almanyaya da elemenye desinler olsun bitsin. Bu kamışlının karşı sahillerinde Türkiyemizde karakeçili oymağı yaşar ve kamışlıdakilerin vergi ve nüfus kayıtlarına bakılsın bu insanlar da, ya kayı veya barak-beğdilli olarak görülecektir.

                 Sözün özü eğer başta  hükümet olmak üzere ve terörden kurtulalım diyenleri, gerçekten başkaları bu işe itmiyor ve yönlendirmiyor ise devletimizin ve milletimizin bekası ve ümmetin geleceği için Türkmenler göz önüne alınmadan ve onlar değerlendirilmeden buralarda bir sulh olabileceğini aklım almıyor.Bir konuşmasında Dışişleri danışmanı olduğunu söyleyen prof. Arkadaşımız ırakta ve Suriye de Türkmenlere çok şey verdiklerini , karşılığında hiçbir şey görmediklerini ifade ile kendi milletinden olan ve gözyaşları içinde doksan senedir Türkiyeyi gözleyen bu insanlara dilenci gözü ile baktığını ve sanki bir dernek ile muhatapmış gibi verdikleri ile yetinmediklerini beyan etmeye utanmamıştır. Biz kimiz ki kime ne veriyoruz. Bundan doksan sene önce ingilizin eli ile elimizden alınan yurt parçalarında mahzun bıraktığımız emmi oğullarımıza el muamelesi yapar ve şikayet ederiz. Devletimiz Barzani ve Talabani eşkiyasına yıllarca çantalar dolusu para ve silah vermiş ve ne elde etmiştir. Buna mukabil , kedilerini dahi vermeyeceklerini söylemişler ve utanmamışsızdır. Türk devletini yönetenlere soruyorum. Allahın hakkını istediklerini söyleyenlere iyi bakınız. Irak ve Suriye de Arapların ordusu var, bize diş bileyen ve her fırsatta aziz Türk milletini sırtından vurmağa hazır olan barzaninin yüzbin kişilik ordusu var. Bu arada Türkmenler,  ellerinde bir tabanca bile olmayarak  iki silahlı gücün ortasında sahipsiz halde beklemektedirler.  1959 katliamını kimlerin yaptığını belki siz hatırlamak istemezsiniz, fakat tekrarlanırsa aziz Türk milleti sizi asla afv etmeyecektir. Silahsız bir toplumun ne sözü dinlenir ve nede bağımsızlığı olur. Herkesin silahlanması onlara Allahın verdiği bir hak ta, Türkmen bu haktan neden mahrumdur. Yoksa birileri, Türkmenlerin silahlı olması halinde aziz Türk milletine  kalleşçe saldıramayacağını bilmektedir de, bizleri yönetenlerdemi akıl yok.  Bir Türkmen eli televizyonu bizim tarafımızdan açılmıştır ve kapanmasıda bizim elimizdedir. Sadece kuzey ırakta elli tane devlet ve özel kanal  televizyon yayını vardır ve bunlar petrol paraları , Türkiyenin yardımları ve Amerikalı dayıları sayesinde olmuştur. Irakın bütününü muhatap almayan hükümet ve diğer yetkililer şimdi kuzeyi muhatap almanın sıkıntısını Araplar ile araları bozularak ödemektedirler. Bir zekat dağıtılırken dahi önce akrabadan başlayın diyen bir dinin mensubu olarak kendi kardeşlerimizi başkalarının insafına terk etmemizi Rabbim afv edecekmi, onu zaman gösterecektir.

           Gelelim pkk nın silahlı unsurlarının çekilme meselesine. Gören ve okuyanlarda zan edeceklerki, yurdumuzun doğu ve güneydoğusu işgal altında, binlerce pkk askeri var, ağır silahları, kamyonları uçaksavarları, jipleri , tankları ile çekilecekler ve biz bu beladan kurtulacağız.Ortada dönen en büyük yalandan biriside bu çekilme yalanı tabii. Ortada böyle bir güç yok en başta. Dağlarda , mağaralarda sığınıp yazı bekleyen elli yüz kişi ki bunlarda beşer onarlı gruplar halinde ve hafif silahlı. İkinci gurup ise köylerinde yaşayan ve akşamları askerimizi sırtından vuran ve hiçbir zaman kuzey ıraka gitmemiş olanlar.  Kuzey ıraktan gelenlere gelince en büyük gurup ikiyüz kişiyi geçemeyen ve en ağır silahları modası geçmiş uçaksavarlar olup , onlarca katır ile taşınabiliyor ve parçalar halinde.  Yani karşımızda dağlarda nerede ise yıllardır bize karşı suikastlar yapan küçük guruplar bize ordu diye yutturuluyor. Geri çekiliyoruz ve sizlerde artık sözünüzde durun diyecek kadar milletimizin aklı ile alay ediyorlar. Birde işin in büyük ayıbı güya bu çekilmeyi izleyen bir heyetin olması. Bari olmuşken birleşmiş milletlerden bir heyet getirse idik. Aziz Türk milleti eyice bilsinki bizim atasözümüzdür.” Kurda sormuşlar boynun neden kalın diye. Kurt demiş ki kendi işimi kendim yaparım da ondan”. Şimdi Avrupa birliği ve Amerika ile danışıklı yapılan bütün bu işlerin kimlerin lehine, kimlerin aleyhine olduğunu çok geçmeden anlayacağız yeterki bedeli ağır olmasın. Naçizane tavsiyem sayın başbakana ve ona akıl veren akil  adamlarına tek diyeceğim, niyetiniz iyi ise , bu topraklarda huzur istiyorsanız, Türkmenleri muhatap almak zorundasınız. Aksi, sadece kardeş kanının daha çok akmasına vesile olur, iki cihanda hesabı ağırdır. Vesselam.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdulbaki GÜNIŞIĞI Arşivi