Abdulbaki GÜNIŞIĞI

Abdulbaki GÜNIŞIĞI

3. Dünya Savaşının Müsebbibi Türkiye Olacak

1923 ten itibaren kabuğuna çekilen. Hatay örneği ve musul meselesi ortada ve Atatürkün politikaları meydanda iken, Atatürkün ölümünden sonra kişiliksiz ve içine kapanık, adeta kendini inkar eden dış ve iç siyaseti yönlendiren siyasilerin kullandığı en büyük argüman yurtta sulh, dünyada sulh cümlesi idi. Oysa bu cümle o manayı değil, siyasi yollar kullanılarak bizi biz yapan değerlerin yüceltilmesini ve Türkiye devletinin muasır medeniyet seviyelerini görmesi ve dünyadan kopmadan kendini yenilemesini ve terakkiyi emrediyordu. Fakat baskıcı laik anlayışı aziz Türk milletine büyük bir baskı aracı olarak kullanan devşirme ve mütareke basını zihniyetli siyasiler, tam tersini yaparak hiçbir iddiası olmayan silik bir devlet modeli ortaya koyarlarken daima bu cümleyi bahane etmişler ve kendi beceriksizliklerini hatta hıyanetlerini örtmek için daima Atatürkü kullanmışlardır.

Türkiye natoya muhtaç, arada bir rusya tarafından boğazları ve kars ve ardahan istenen, kendi sınırlarını korumak dışında bir hedefi olmayan, 1923 ten önceki terk etmek zorunda bırakıldığı coğrafyanın ve insanlarının dertleri ile ilgilenmeyen sıradan bir devlet durumunda kalsa idi hiçbir mesele olmayacaktı. Böyle bir devlete kurtların suyu bulandırıyorsun bahanesi de olamazdı. Fakat durum göründüğü gibi değildi. Yıllarca elin adamlarının içimizdeki çalışmaları neticesinde bir türlü iki yakamız bir araya gelmediğinden, gözlerini bize dikmiş milyonlarca mazlumun gözyaşlarını silmeyi bırakın görmedik bile. Kendi gözyaşlarımızın bizi boğduğu bir iç siyasi hayatın dayatmalarından fırsat bulup dışarıya bakmamız mümkün değildi.

Ülkücü hareketin ısrarla vurguladığı, Türkistan ve diğer Türk yurtları ile Osmanlı devletinden kalan topraklarda kurulan onlarca devlette, onların insafına terk ettiğimiz soydaş ve dindaşlarımızı hatırlatma çalışmaları faşistlikte suçlanarak ezilmek istendi. Beceriksiz ve hain siyasiler yüzünden sınırlarımızı dahi düşman birlikleri bizden daha iyi kontrol ediyordu. Bunu özellikle rus sınırlarında bulunan askerlerimiz tarafından anlatılan bir çok hadiseden biliyor ve kahr oluyorduk. Kardaşlarımızdan, rus zulmünden kaçanları kendi ellerimiz ile rus ayısına teslim ettiğimiz acı hatıralar ilk olarak askerlerimizin kalbini vurmuştu. Fakat haberleşme ağlarının geliştirilmemesi, teknik kalkınmanın bilerek ve isteyerek yapılmaması, yapmak isteyenlerin başlarına çeşitli belaların sarılması yüzünden bu gibi hadiselerden halkın çok sonraları haberinin olmasına veya hiç olmamasına sebeb olduğundan istedikleri gibi at oynatıyorlar ve  Türk milletinin tek kurtuluşu olacak eğitiminde yapılan kasıtlı yönlendirmeler ile islamdan soğuk ve her türlü geri kalmışlığın sebebini islam ve müslümanlık olarak  gösteren eğitimler , aziz Türk milletini kuru kuru öğünmeler ile avutuyorlar ve oyalıyorlardı. Bir Türk dünyaya bedel veya ne mutlu Türküm diyene lafının cılkını çıkaranlar ne ürettiğimizi ve dünya sıralamasında nerede olduğumuzu hiç sorgulamıyorlar ve bunun böyle devam edeceğini zan ediyorlar idi.

Rahmetli Özal ile bir şeyler değişir gibi olunca aynı ihanet devreye çabuk girdi ve geleceğin büyük devlet adamları ve teknik personel ortadan tek tek kaldırılmaya başladı. Fakat her çöküşün bir yükselişi, her inişin bir çıkışı olan bu cihanda, aziz Türk milletinin ve onun hizmetçisi olduğu islamın ve müslümanların yükselme vaktinin geldiği bütün dünya tarafından hissedilir iken içimizdeki mankurtlar tarafından da hissedilmeye başladı. Münafıklar kendi işlerini yapar iken müslümanlarda kendi işlerini hakkın rızasını kazanacak şekilde yapmalılar. Son on iki yılda Türkiyenin yaptığı çalışmalar ile kazan kaynamaya başladı. Tarihten sildiklerini zan ettikleri  Türk (islam) korkusu ortalığı sarmaya başladı. Silik ve elpençe durması beklenen Türk milletinin kendi milli kodlarına dönmeye başlaması ve etrafına kendi milli sınırlarına tekrar ilgi duyması bütün gayrimüslim dünyayı rahatsız etmeye başladı. Balkanlarda, ortadoğuda ve kuzey afrikada ve ata yurdumuz Türkistan ve kafkasyada ve kırım ve kazanda velhasıl, nerelerde hürriyet içinde ezan okunur iken okunmaz oldu ise bütün bu yerlerde bir ümid ışığı parlamaya başladı. Türkiyenin  başta Tika, Diyanet vakfı  ve benzeri kurumları vasıtası ile bu coğrafyada tekrar çalışmalara başlaması. Hatta ve daha ötesine geçip, ceddimizin hiç gitmediği yerlere ulaşıp, oralardaki mazlumlara sahip çıkması. Sahip çıkmakla kalmayıp, bu bacaksız Türkiyenin tek başına ve tek taraflı yaptığı yardımlar ile dünyada ilk sırada olması. Bu kadar hayır ve hasenat yapmasına rağmen içeride hiç hissedilmeyecek bir ekonomik yapının oluşması, Türk ve dolayısı ile Türke düşmanlığı onun müslümanlığından neşet eden bütün güruhu harekete geçirdi. Bu Türk artık çok olmaya başlamıştı. Bunun dersi verilmeli idi. Son beşyılda etrafımızdaki ateş çemberi aslında sadece Türkiye yakmak için çıkarılmış fitne ateşidir. Bu ateşe teşne olmaya hazır bir şia halkasının var olmasıda islam düşmanlarının arayıpta bulamadığı bir imkan vermiştir.

Yüzlerce yıl öncesinde atamız Alp Er Tunga yı er meydanında yenemeyen fars milleti, nasıl onu fitne ile alt etmiş ise aynı fitne ateşini daima yakan  güya islam devleti isimli İran ve yeni talebesi ingiliz ile beraber aynı yolda ilerlemeye devam etmektedir. Dikkat buyurunuz. Bir söz vardır, düşmanımın düşmanı benim dostumdur diye. Bu söz her daim geçerli değildir. İran sürekli israil ile düşman olduğunu beyan eder. Fakat asıl düşmanı sünni müslümanlar ve bunların lideri durumundaki Türkiyedir. Bu babtan, iran Türk düşmanı her güç ile işbirliği yapar ve yapmaktadır. Rusya güya nato ile düşmandır. Fakat aynı nato beraber olduğunu iddia ettiği Türkiyenin de en büyük düşmanıdır. Yani Türkiyenin adam gibi dostu yoktur. Son on yıldaki yanlış dış politika ile hiç dostumuz kalmadı yalanını sürekli söyleyen iç hainlere göre, bu düşmanlar sadece akp ve onun siyaseti ile bize düşman olmuşlardır. Bu kadar sığ  ve kendisine düşman bir muhalefetimizin olması tarihin kaydetmediği bir örnektir. Türkiyenin adam yerine koyulmadığı yıllarda, hiçbir iddiası olmayan ve ayakta uyuyan veya uyutulan bir Türkiyenin dostu olduğunu iddia edenlerin neden şimdi düşmanı olduklarını anlamakta zorlanan iç ğafillerimiz acaba hangi dünyada yaşamaktadırlar. Yurdumuzun onda dokuzunu elemizden ve hemde kanımızı su gibi akıtarak alanlar ile dost olduğumuzu zan ile iddia edenlerin iyi niyetli olduğunu hiç düşünmüyorum. Bu gün akdenizde olan ve çoğu natoya dahil ülkelerin gemileri bizi değil kendi milli menfaatlarını korumak için oradalar ve bizi vurmak için bir an dahi tereddüt etmezler. Rusların oynadığı bu tehlikeli oyun bizzat ruslar tarafından değil bu çok saygıdeğer dostlarımız tarafından tezgahlanmış ve rusyanın başında bulunan cahil sayesindede bu günkü hale gelmiştir. Ukraynada ve kırımda ve gürcistanda oynadığı oyunların avrupaya yansıması olamazdı ve olmadı. Fakat bu gün gelinen noktada rusyanın kendi alanları olarak düşündükleri bir coğrafyada olmasını kabul etmediklerinden güya Türkiyenin yanındayız sözleri ile herkes akdenizde arzı  endam etmeye başladı. Oysa orada dökülen kan sadece müslüman kanı idi. Fakat Müslüman kanından daha önemli bir sıvıda petroldu. İşte boşa akmasını veya başka yere akmasını istemedikleri nesnede kan değil petroldu.

Türkiyenen son onyıldan önceleri dilenerek ve binbirtürlü yalvarmaları ile ve binbirtürlü kullanım zorlukları ileri sürülerek, milyarlarca lirasını vererek silah almasına alışan güya dostlarımız, bu gün geldiğimiz noktada kendi silahını ve teknolojisin geliştiren bir Türkiyenin başına çorap örmek için her yolu deniyorlar ve bu yoldan bir taneside Rusyayı bu bölgeye çekme idi. Mesele İşıd olsa idi herkesin ortak düşmanı olarak bu gün yaşamazdı bile. Fakat tarihin cilvesine bakınız ki Türkiyeye arka çıktığı için gemilerini gönderen ülkeler daha düne kadar ve bu gün de Türkiyenin düşmanı olan her örgüte, baştada pkk ya silah ve mühimmad vermeye devam ediyorlar. Demekki bize karşı olan her gurup bu güya düşman olan devletlerin ortak dostu oluveriyor mevzuu Türk düşmanlığı olunca. Rusya, esed, iran ve bütün hristiyan batı aynı anda aynı örgüte sahip çıkıp destek olmaktan imtina etmiyorlar. Hani sadece rusya bize karşı idi. İranın, rusyanın ve israilin  ve Amerika ile avrupanın oynadığı karşılıklı düşmanlık oyununda ki asıl düşmanları Türk milleti ve onun müdafii olduğu islam alemidir. Türkiyenin son on yılda gözünü ,terk etmek zorunda kaldığı ecdat yadigarlarına çevirmesi, nerede bir mazlum var ise onu sahiplenmesi, güya yardım ediyorum diyen devletlerin yardım numaralarını ortaya dökercesine fi sebilillah karşılıksız yardımları, Türkiye karşı tedbir alınması gerektiğini gösteren çanların çalmasına sebeb olmuştur. Bu gün Suriyede üçüncü dünya savaşının fitili ateşlenecek ise bunun tek Müsebbibi, kendi milli kodlarına ve dolayısı ile Hz. Allahın verdiği ilayı kelimetullah davasına sahip çıkmaya başlayan Türk milletinin ve devletinin engellenmek istenmesidir. Düşünün son yıllarda terk etmek zorunda bırakıldığımız coğrafyada, medeni avrupanın elinden kurtulabilen bütün hatıralarımızı tamir ve bakım ile ayyıldızlı bayrağımız ile donatmamız. Kübada cami açıp oralara kadar her türlü yardımı iletmemiz. Müslim gayrimüslim demeden ecdadımız gibi yardıma gidişimiz ve bu yardımı yapacak gücümüzün olması yeterli sebeb tir. İşte bu ve benzeri sebebler dolayısı ile Türkiyenen başına çorap örmek isteyenler bizimle uzaktan ve yakından ilgili olan her devlet ve millete zulm etmeye ve bizi bir ateşin içine çekip ilerlememizi geriletmeye, mümkünse ortadan kaldırmaya çalışmaktadırlar. Sadece bayırbucak Türkmenleri  kardeşlerimizi cephelerini terk etmeyince bütün düşmanlarımız Türkü  ve şacatini hatırladılar. Deniz kenarında olan bütün cografyaya benzerlikleri dolayısı ile ecdat bir kısmına bucak ismini vermiştir. Karadenizdeki besarabya bölgeside osmanlıda bucak ismi ile bilinir. Türkmenler ortadan kaldırılmaz ise istedikleri rejimi kuramayacaklarını bilenler ortak düşman olarak daişi bahane ile gene bize saldırmaktadırlar. Gerçekten bu şer cephesinin karşısında ki asıl güçte Türklerdir. Hem ırak ta ve hem suriyede onun için asıl hedef bu bölgelerde ki Türklerdir. Türkiyenin bu güne kadar ihanet derecesinde ihmal ettiği bu kardeşlerimiz, görüldüki tıpkı çanakkale savaşında olduğu gibi bizim milli sınırlarımızı koruyorlar ve bunun için savaşıyorlar. Aksi halde hepsi çantasını alıp Türkiye gelirlerdi.

Suriyeden ve diğer yaralı cografyalardan yurdumuza gelen herkes burayı vatan bilip gelmesede en kısa zamanda gördüğü ilgi ile aslında vatanına geldiğini idrak etmektedir. Art niyetliler hariç bu mazlum müslümanlar aziz Türk milletinin en büyük imtihanıdır. Bu imtihandan başarılı geçtiğimiz her dakika Türk milletinin bütün düşmanlarınında çalışmalarının akamete uğrayacağının müjdesidir. Nerede bir mazlum var ise onun sahibi olmak iddiasında olan bir Türkiye Rabbinin daima yanında olacağını  da bilir. Şimdi yapılacak tek şey kaldı. Bu kadar etrafımızın çevrili olduğu bir zamanda sadece kendimize ve islamı kıyamete kadar baki kilan Allaha güvenmek.  Kendisini Türk milliyetçisi olarak gören ve gösteren herkesi aklı selime davet ediyorum. Son günlerde nerede ise putinin söz cüsü kesilen kalemlere ve siyasilere bakarak onlar ile ortak yönlerinin olmadığını artık görsünler. Gün dışarıya ve içeriye birlik olduğumuz gösterme günüdür. Tefrika sadece düşmanlarımıza yarar sağlar. Bütün Türkistan üç beş rus askeri ile sadece Türkü Türke kırdırarak rusların eline geçmiştir. Bu tarihimizin acı sahifelerinden ders almamız lazım. İç siyaset ile dış siyaseti ayıramayanların Türk milliyetçiliğide sadece laftadır ve işi boştur. Neylerse Rabbim güzel eyler. Vesselam.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Abdulbaki GÜNIŞIĞI Arşivi