Prof. Dr. Ahmet Kıymaz

Prof. Dr. Ahmet Kıymaz

Çanakkale ve düşündürdükleri

Değerli Dostlar,

Bizi de içine alma ihtimali güçlü olan ve 21'inci yüzyıl dünya coğrafyasını değiştirecek ve etkileyecek bir savaşın arafesinde, sizlere bir büyük zaferimizden söz etmek istiyorum. ÇANAKKALE...

Yıllar içinde, özellikle 18 Mart'larda hafızamda hep capcanlı duran, ömür olduğu müddetçe de hafızamdan silinmeyecek olan bir anımı siz değerli dostlarımla paylaşmak istiyorum.

1-20190317202255.jpg

Henüz 8-9 yaşlarımda idim. Birkaç gün dedemin yanında yaz tatilinden istifade ederek hasret gidermekteyim. Hasat mevsimi olsa gerek; Balkan, Çanakkale ve Millî Mücadele gazisi rahmetli annemin babası rahmetli Zobu'nun İsmail Çavuş, yaşının geçkinliğine rağmen tırpanıyla ekin biçmekte... Hem de nasıl bir biçiş... Değme delikanlı yanında cılız kalır. Ben ise, dedemden 15-20 metre uzaklıkta bulunan bir ağacın gölgesinde oturmakta ve bir taraftan dedemin çeliği eritecek kartal bakışları ile ekin biçişini seyretmekte; diğer taraftan ise gölgesinden yararlandığım ağacın dalına asılı dikdörtgen biçimindeki eski tip radyoyu dinlemekteyim.

2-20190317202301.jpg

Bir ara, radyoda Çanakkale Türküsü söylenmeye başladı...

           "Çanakkale içinde vurdular beni,

Ölmeden mezara koydular beni.

Off, gençliğim eyvah..."

İşte, ne oldu ise o an oldu. O mübarek Gazi'nin, tırpan sallaması, bir başka hâl aldı. Radyoda çalınan Çanakkale Türküsü'nün ahengi ile tırpan sallayan kolların sağa sola gitmesi arasında derunî bir uyum meydana geldi. Kulağım radyodaki türküde, gözüm ise o mübarek gazideydi... İnanınız, o sahne bir başka idi. Çocukça bir ruh anlayışı içinde bendeniz de ayrı bir âleme dalmıştım.

"Çanakkale içinde aynalı çarşı,

Ana ben gidiyom, düşmana karşı,

Off, gençliğim eyvah..."

Dedem ağlıyordu... Bir taraftan tırpan sallıyor, öbür taraftan gözlerinden akan yaşlar çenesinin sağından ve solundan akıyordu... Dedem, niçin ağlıyordu? Doğrusunu söylemek gerekirse o an anlamamıştım. Ve o an soramamıştım... Belki içimden geçmişti, merak etmiştim; ama "Dede, niçin ağlıyorsun?" diyemedim. Yıllar sonrasında, aynı sahneyi ruhumda yaşadığımda dedemi anlamıştım...

"Çanakkale içinde sıra sıra selviler,

Binbaşılar oturmuş, asker öğütler.

Off, gençliğim eyvah..."

Dedem ağlıyordu... Çünkü, "Çanakkale Türküsü" ile bir yolculuğa çıkmıştı. Bu yolculuk neydi? Ve dedem bu yolculukta neler görmüş ve neler hissetmişti ki, ağlıyordu?

Dedem ağlıyordu... Çünkü, o an belki Anafartalar 'da, belki Kanlıdere Sırtları 'nda idi... Belki, yanı başında duran bir arkadaşının ölümünü hatırlıyordu... Belki de düşman askerini süngülediği anı...

Dedem ağlıyordu... Belki de torunlarının ağlamaması için ağlıyordu.

3-20190317202307.jpg

O, BAYRAK, VATAN, KUR'AN ve NAMUS uğrunda mücadele vermiş, kanını dökmüş yüz binlerce MEHMETÇİK'ten sadece biri idi... O, şehit olan arkadaşlarının da yerine ağlıyordu...

O, vazifesini en iyi şekilde yapmış olmanın derin rahatlığı ve mutluluğu içinde ağlıyordu...

***

Ya bizler...

Bizler, o ve onun gibi vatan evlatlarının mutluluğunu, gözlerimizden akan yaşlarla gösterebiliyor muyuz?

Bizler, vatanımızın modern işgal yöntemleriyle işgal edilmesi karşısında onlar gibi dimdik ayakta durabiliyor muyuz? Gerçek anlamda ÖZGÜRLÜK ve BAĞIMSIZLIK yolunda mücadele edebiliyor muyuz?

Ve her şeyden önce o fedakâr ecdadımıza lâyık olabilecek neler yapabiliyoruz?

Okuyor muyuz? Okuduklarımızı, paylaşabiliyor muyuz?

Düşünüyor muyuz? Düşündüklerimizi paylaşabiliyor muyuz?

Bir ve beraber olabiliyor muyuz? Bir ve beraber olduğumuzda zevk duyabiliyor muyuz?

Fedakâr mıyız? Cesur muyuz? Samimî miyiz? Âdil miyiz? ...

EVET... Bütün bu meziyetler, bu yüce milletin özünde hâlâ var. Ve ebediyyen de olacağı konusunda zerre kadar şüphem yok. ÇANAKKALE 'de olduğu gibi, modern teknik ve imkânlara sahip dünyanın süper güçleri karşısında ÇANAKKALE RUHU, hâlâ yaşamaktadır ve yaşayacaktır.

Çünkü, MEHMETÇİK; Çanakkale'deki MEHMETÇİĞİN taa kendisidir; yeni destanlar yaratabilecek güçte ve yetenektedir.

Bu ülke, "Ben, size savaşmayı değil, ölmeyi emrediyorum." diyebilecek güçte, cesarette ve ufukta önderini bulduğu zaman, ZAFER kesindir.

Olağanüstü haller, olağanüstü önderlerini mutlaka çıkaracaktır. Ve bu millet, hiç beklenilmeyen anlarda büyük işler başarmış bir millet olma özelliğini, geçmişte olduğu gibi yarın da gösterecektir.

"18 Mart Çanakkale Deniz Muharebeleri"nin  yıl dönümünde ahirete göçmüş şehitlerimizi rahmetle ve minnetle anıyor; bütün dostlarıma gönülden selâm ve saygılarımı sunuyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Prof. Dr. Ahmet Kıymaz Arşivi