"ZULÜMLE ÂBÂD OLANIN, ÂHİRİ BERBÂT OLUR" MUŞ...

.

Bizim eskiler şimdi olsaydı; ister soygundan, ister uyuşturucu tüccarlığından, ister başkasının alın terini sömürerek, isterse devlet gücünü kullanarak milletin parasıyla kendi ve yakınını haksız servet edindirerek ışıl ışıl, renkli hayat yaşayanlar var yâ !?  İşte onların sonu çook berbat olacak çook, derlerdi mutlaka.

Kahve tiryakisi bir İstanbul'lu, Ankara'lı,  İzmir ve Mersin'li; "illâ ki falan marka kahve olacak başkasını içmem, içemem, ne kahveden ne de kahvecimden asla vazgeçmem!" dediği, şehrin de bir kahvecisi vardır mutlaka.

Tiryakiler damağın da yer edinen o kahveyi arar bulur. Bundan hiç taviz de vermezler. İsterse aynı dış ülkeden aynı ürün koduyla gelmiş olsun ve yan yana iki iş yerin de satılıyor olsa bile riske atmaz ve "neme lazım ben kahvemi her zaman ki kahvecimden alırım" diye, ısrarla o  kahvecisine gider.

Öyle bir kahvecimiz de Maraş da bizim var. Hem öyle bir kahveci ki; ününün farkın da olmasa da Ankara'da ki dostlarımın "kahvemizi unutma sakın !"  diye ikâz ettikleri, içtiklerinde de; "yâhu dondurmasını, biberini bilirdik de, Maraş'ın kâhvesinin meşhur olduğunu  bilmezdik ne âlâka ?" diye iltifatlar edince; ben de, "Ee ne de olsa başkentlik yapmış, saray bilen şehir" diye övüncümü dillendirirdim. Nede olsa Maraş'lıyık ede.

Mağaza dışı kahve kuyruğundayız. Önüm de üç kişi daha var. İçerisi epey kalabalık, arkamda ne alacaklarını bilmediklerim de yavaş yavaş tek tek sıra oluşturuyor.

Önümde ki adam " bu ne iştir arhâdaş daha yaz başı yüz gramını beş liraya aldığım kahve şimdi olmuş on üç on beş !" deyince; bir önüde ki "dolarla alınıyor yâ ondandır, ondan" kapı başın da sıra bekleyen sakallı amca da,

"Eyi de doları bu hale kim getirdi onu nedi heç demiyosuz ?" dedi ve girdi içeriye....

Şekersiz kahvemi yudumlarken, kahve sırasında o amcanın sözünü hatırladım.

"amaan kahveye sıra gelinceye kadar ! " diye konuyu üzerimden geçiştirip,  seyrinden pek hoşlanmadığım televizyon da ne var ne yok diye, kumandasını aradı gözüm, bastım kumandaya.

Sırayla gezindiğim 3-5 kanal, balladırıyor da ballandırıyor; malum şu asgari ücret mevzu var yâ ! işçi temsilcisi 4 bin demiş, enflasyonun çok üzeriymiş bu rakam, iş veren de 4 bini duyar da o da 3 bin küsür demez mi ? Anlıyacağınız rolleri önceden ezberletilen bir tiyatro işte...

Vesselam 6-7 milyon asgari ücretlinin, Ocak 2021 yılına göre şimdi 4 bin küsür alsa bile, reel kayıp olarak giti bin üç yüzü...

Yâ asgari ücret haftanın ilk 2-3 günün de açıklanır da, 16 Aralık da Merkez Bankası bir faiz indirimi daha yaparsa !?, asgari ücretin 7-8 yüzü de öyle gidecek, Daha asgari ücretli zamlı ücretini almadan Ocak 2022'de de bir faiz indirimi daha olursa !? anlaşılan "vurun abalıya !" misali asgari ücretli sırt üstü abânıp kafası yerden kalkmayacak bir türlü...

Ücretler emekliye-emekliye merdiven çıkarken, fiyatlar asansör de; yetiş hadi yetişebilirsen. Onun için boşa denmiyor "asgari ücretlinin zammını da yılda bir değil 6 ay da bir yapın yazıktır günahtır " diye.

Peki, alın teri dökenin aylık kaybettiği bu reel ücret kayıpları kimin cebine mı giriyor?

Kahvemden son yudumu aldım. Dedim ki, kendi kendime; "yahu bu ülkede fiyat artış oranlarını belirleyen devletin istatistik kurumu var mı ? ee ! çoğu vatandaş rakamlarına inanmasa da var ! tamam inandığımızı farz edelim. Aynı kurum ülkenin gelirlerinden kim ne kadar pay alıyor bunu da hesap edip açıklıyor mu ? evet ! "Sonra yanı başım da bana " "yaz !" diye bakan not defteri ve kalemi aldım.

"Adaletini sevdiğimin Türkiye'sin de";

İstatistik Kurumu (TÜİK), 2020 yılı gelir dağılımını en zengin gelire sahip % 20' lik kesimin, toplam gelirden aldığı payı 2019 yılına göre % 1.2 puan artırarak % 47.5'e yükseltirken, en düşük gelire sahip % 20' lık kesimin geliri % 0.3 azalarak

% 5.9 'a gerilediğini söylüyor.

Hani yukarılar da asgari ücretlinin Ocak ayından bugüne cebinden alınan 180 doların kime kimlere gittiğini anladıktan sonra devam edelim şu TÜİK' işine.

 TÜİK aylık ve yıllık fiyat artışlarını tesbit ediyor etmesine de, bu fiyat artışları hangi gelir düzeyinde ki insana ne kadar yansıyor. Meselenin bir başka düğüm noktası da burada.

Öyle yâ madem kamu ve özel sektör ve tüm emeklilerin yeni yıl zamları konuşulduğu şu günlerde bir örneğe bakacak olursak; 1 kg'ı 9 TL olan ayçiçek yağının % 144 artışla 22 TL olduğunu, bu fiyat artışı asgari ücretlinin gelirinin binde 46' sını götürürken, yüksek gelir düzeyine ne  kadar yansıyor ?

Yüksek gelirlilerin hani şu tüm Türkiye gelirinin % 47.5'una sahip ilk % 20 'lık dilimin  gelir ortalamasını bilmesekte, zaten buna ufkumuzu da yetmez yâ ! 

En iyisi oturdukları malikane,  villalarının aylık aidat giderleri olan 15 000 TL üzerinden hesaplarsak; 1 kg ayçiçeğine gelen 13 TL' lik zam on binde 87' sine denk geliyor.

Bu bir ürün için, enflasyon nedeniyle gelirde ki kayıp, Kasım sonu yıllık % 21.31 oranında ki kayıplarını bir düşünün siz asgari ücretliler adına...

Ayçiçeği için, binde 46 kayıp neree on bin de 87 nere ? hem de bu bir iki ay için de oluyor. Üstelik 2 825 TL asgari ücretli ile, 'tuzu kuru' denilen kesimin malikane aylık aidat gideri o da en iyimserinden. Mazallah ya o kesimin geliri üzerine ayçiçeği zammının yansımasını hesaplayabilseydik yok gibi bişeydir herhalde. Birine devede kulak ötekine düpedüz bir kıl.

Günde 10 ekmek tüketen 4 kişilik asgari ücretli için ekmeğe gelen 500 Kruşluk zam nere, ötekine nere..? Düşük gelirlinin çok tükettiği; unu, bulguru, makarnayı, mercimeği saymıyalim hadi...

500 TL olan kiranın 250 artarak, her ay kaybettiği gelirinin % 8.9' u, ya da  yılda kaybettiği bir maaşı, birine dolu yağar gibi, diğerine, hoş bir bahar etkisi...

Üstelik ben daha size kadın işçilerin dramını anlatmadım bile; kadın işçilerin dört de biri asgari ücret bile alamıyor. Kayıt dışı istihdam kadın istihdamının

% 38.2 siyken, özel sektörde ki kadın işçilerin % 13'ü 1 500 TL  altında ücret aldığını söylersem hepiniz;

"yazık bu Türkiye'ye yazık ! alın teri bu kadar mı ayak altına alınır " diye kâhrederdiniz herhalde.

Madem ki, ücret zamları TÜİK'in belirlediği enflasyon oranına göre belirleniyor. Belirlenen bu enflasyonun hangi gelir gurubuna daha şiddetli yansıyorsa ücret artışlarının da bu şiddet de belirlenmesi gerekmez mi ? Bu daha adil, daha insani, daha vicdanı olmaz mı ?

Yok  "çalışan çalışır, iş için sırada bunun yarısı ücrete razı milyonlarca Suriyeli var" deniyorsa;

"Devlet ve hükümetlerin görevi vatandaşının refahını sürekli artırarak, insani yaşam standardını yükseltmek değil mi ?" denmez mi ?

Yıkmayın ! yıkmayın ! işçi, memur, emekli, köylü  ve esnafın "insanca yaşama" hayallerini yıkmayın !

Yoksa, ne demişti yazı başlığımız da eskiler ?

Adı bir kahve işte, neredeeen nereye...

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yazarlar Haberleri