ZİHNİYET DÖNÜŞÜMÜ

.

Bütün öğrenilerin salt okulda edinilenlerle sınırlı olması, ortada ciddi bir eğitim sorunu ile karşı karşıya olduğumuz hakikatine işaret ediyor. Aktarılanlarla yetinmenin kâfi olduğu şuurunu aşılıyor olmamız hasebiyle öğrencilerin aktarılanlar haricinde bireysel bir öğrenme arzusu ve çabası göstermediğini görüyoruz.

Aktarılanla yetinme duygusunun temelinde bir zihniyet sorunu var. Bu zihniyet sorununu ise “doğrunun tekliği idraki” olarak adlandırabiliriz. Kendilerine aktarılanlar haricinde “doğru” olmadığına iman edenler; kendilerinden sonraki kuşaklara, aktardıkları haricinde “doğru” olmadığı bilinci aşılamaya devam ediyor.

Oysa milyarlarca canlının yaşam sürdüğü sonsuz evrende, milyarlarca bakış açısı var ve bu sebeple bu bakış açılarından doğruya en yakınına erişebilecek eleştirel, analitik ve yaratıcı bir düşünme becerisi kazanmanın önemli olduğu hakikati aşılanmalıdır.

Aksi takdirde öğrenmekten ziyade aktarılanlarla yetinmeye alıştırılmış bir zihin, aktarılanlar haricinde “doğru” olmadığı/olmayacağı hususuna iman etmeye devam edecektir.

Bu zihniyet kırılmadığı sürece; mecburiyet olmadan kitap okumayan, dergi takip etmeyen, merak duymayan, soru sormayan, şüphe etmeyen, öğrenilerinin üzerine bir şey ilave etmeyen, aktarılanlarla yetinen kişilerle dolu, diplomalı bir cahil topluluğu olmaya devam edeceğiz.

Eleştirel, analitik ve yaratıcı düşünceyi önceleyen, adalet, hoşgörü, empati ve sorumluluk duygularının önemine vakıf, bilimden, teknolojiden bihaber olmayan, korku ile inşa edilen saygının eğitimsel hiçbir gayeye hizmet etmeyeceğini idrak eden, şekilden çok muhtevaya odaklanan, değişen yaşam koşulları karşısında kendini revize edebilen, (araba, ek ders, çay parası) muhabbetlerinden uzak, daha temel meseleleri dert edinen öğretmenlere ihtiyacı var bu toplumun…

 Ve koltuğum sağlam olsun da gerisi mühim değil anlayışından uzak, bu öğretmenlerin hakkını/hukukunu savunacak idarecilere.

***

Bakanlığın, eğitimi yapboz tahtasına çeviren adımları ise nereden eleştirmeye başlanmalı bilemiyorum. Üzerine düşünülmemiş, analiz edilmemiş, yangından mal kaçırır gibi hayata geçirilen uygulamalar, öğrencileri şamar oğlanı haline getirdi. Gelen gideni aratırcasına, her gelenin yeni bir sistem dayatma çabası, sistemi adeta içinden çıkılmaz bir bataklık haline getirdi.

Eğitimin en tepe noktasına getirilenlerin eğitimle uzaktan yakından ilgisi olmaması hususu, bu ülkenin en büyük ayıplarından birisidir. Sağlıkla hekim, adaletle hukukçu, inşaatla mühendis, tarımla çiftçi ilgilenir ama eğitimle eğitimden bihaber kişilerin ilgilenmesi ve bu sürecin en tepeden yürütülmesi, meseleye bakışın bir yansımasıdır.

Neden bir sağlıkçının, hukukçunun, mühendisin, ücretlisi olmaz da öğretmenin olur?

Neden sağlık, hukuk, mühendislik vb alanlarda, alanın uzmanı olması şartı öncelenir de eğitimde bu husus dikkate alınmaz?

 Verdiği zararın kısa vade de gözlemlenemeyecek olması hasebiyle mi?

Eğitimin bu ülkenin hatta bu coğrafyanın en temel en hassas meselesi olduğu hakikati neden göz ardı edilir?

Neden böylesine önemli bir alan, işin ehillerine, ilgililerine değil de alakasız kimselere bırakılır?

Milli Eğitim Bakanları’nın eğitimci olmaması tuhaflığı kadar öğretmenin ücretli olması rezilliği üzerine neden zihin yorulmaz?

Yazınında başında da ifade edildiği gibi bu sorunun altında yatan temel sebep bir zihniyet sorunudur.

Eğitime daha doğrusu “insan”a bakış zihniyeti...

Öyle görülüyor ki yüzeysel değil, çok ciddi bir zihniyet dönüşümüne ihtiyacımız var.

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yazarlar Haberleri