Yalancı Bahar

.

Başlığı okur okumaz Mart ayından bahsedeceğimi anlamışsınızdır. Bu ayın kışa mı yoksa bahara mı ait olduğu pek belli olmaz. Ara ara yüzünü gösteren güneşe aldanıp bahar geldi havasına girenler çoğu zaman sürpriz bir sağanağa yakalanır, sırılsıklam olurlar. Dolayısıyla, “Sudan çıkmış balığa dönerler.” Tedbiri elden bırakmayıp uzun kış alışkanlıklarına devam edenler ise yazdan bir gün yaşatan güneşli Mart günlerinde terden sırılsıklam olurlar. Velhasıl bir garip aydır bu ay. İnsanları aldatan, kandıran ve yanıltan bu ay’a “yalancı bahar” demek doğrudur bence…

8 Martta “Dünya Kadınlar Günü” heyecanı sarar sivil toplum kuruluşlarının tümünü. Törenler düzenlenir. Yemekler yenilir, sergiler bile açılır bu gün. Süslü süslü nutuklar atılır yurdumun her köşesinde. Bu törenlerde kadınlarımız en ön saflarda boy gösterirler. Ama bir

8 Mart günü hak aramak için canından olan fabrika işçisi kadınlardan eser yoktur bu toplantılarda. Sahnedeki kadınlar ya gücünü devletin makamında oturan beyinden alan bürokrat eşleridir ya da işçi kadınların haklarını gasp eden fabrikatör eşleri. Fabrika işçisi kadınları göremezsiniz. Sebebi ise mutlaka “ yalancı bahar”dır.

Sonra 12 Mart heyecanı sarar tüm yurdu. 12 Mart, “İstiklal Marşımızın” kabulünün yıl dönümüdür. Yine törenler düzenlenir. Yine süslü süslü nutuklar atılır. Genellikle izleyenleri ağlatan piyesler sahnelenir. İstiklal Marşını en güzel okuma yarışmasında birinci olduğu söylenen bir anasınıfı öğrencisi bile çıkartılır sahneye. Yavrucak 10 kıtadan oluşan şiiri okumak için ne çabalar sarf eder. Milliyet ve maneviyat adına yok yoktur bu programlarda. Yapılamayan, becerilemeyen bir şey vardır sadece; “uğruna anma programı düzenlenen İstiklal Marşı” programa katılanlar tarafından doğru dürüst okunamaz bir türlü. Marş kasetten çalınır gider. Sebep mi? Sebep elbette “yalancı bahar”dır…

Sonra 18 Mart sabahına uyanır kırgın gönüller. Bu kez “Çanakkale Destanı” söylenir yurdumun her köşesinde. Yine törenler düzenlenir. Yine süslü süslü nutuklar atılır. Genellikle izleyenleri ağlatan piyesler sahnelenir. Bu kez, Akif’in “Çanakkale Destanı” isimli şiirini en güzel okuma yarışmasında birinci olduğu söylenen bir öğrenci çıkar sahneye. İzleyenleri kırar geçirir. Gözlerde yaş gönüllerde pas bırakmaz. Milliyet ve maneviyat adına yine yok yoktur bu programlarda da. Yine yapılamayan bir şey vardır sadece: Programı izleyen gençlere “Şehitler Ölmez Vatan Bölünmez” ülküsü bir türlü öğretilmek istenmez. Bence suç yine “yalancı baharındır”

Sonra yaşlılar haftası başlar peşinden. 8 Mart’ta, 12 Mart’ta, 18 Mart’ta salonları dolduranlar bu kez huzur evlerine giderler akın akın. Tüm yaşamlarını evlatlarını daha huzurlu yaşatmak için geçiren ama ömürlerinin son deminde ihtiyaçları olan huzuru kendilerine çok gören evlatları tarafından huzur evlerine terk edilen yaşlı dede ve nineleri ziyaret ederler. Bilmezler ki hiçbir zaman huzur bulunamayan bu huzur evlerinde ki yaşlılar el âlemi değil kendi evlatlarını görmek isterler. Ama yolunu gözledikleri gelmez bir türlü. Suçlu mu? Suçlu elbette yine aynıdır. Suçlu; “ yalancı bahar”dır…

Yaşlılar haftası bitmeden “Nevruz” çalar kapıyı. Ateşler yakılır, halaylar çekilir, demirler dövülür bu kez. Ateşlerin üzerinden atlayanlar, ellerindeki çekiçlerle örs üzerinde demir dövenler yine aynı yüzlerdir. Aynı ağızlar kamera karşısında yine nutuk atarlar. “Saygı değer vatandaşlarım,  ‘New’ yeni, ‘Roz’ gün demektir. O halde Nevruz ‘Yeni Gün’ demektir. Bu kelime Farsça bir kelimedir. Eğer Kürtçe olmuş olsaydı ‘Newroz’ değil, “Roja nû” olurdu. Nevruz sadece Kürt kardeşlerimizin değil hepimizin bayramıdır.” Attıkları bu nutuklara kendileri de inanmazlar. Sebep mi? Sebep elbette “yalancı bahar”dır.

Sonra “Barış Günleri” başlar. Kimse bilmez barıştan kastın ne olduğunu. Bilmese de herkes barıştan yana tavır koymalıdır. Çünkü güzel olan barıştır. Öylede olur. Mart boyunca anma günlerinde boy gösterenler bu kez vaat edilen barışın yanında yer alırlar. Kendilerine; “Barış gerçekten güzel. Kiminle yapıyorsunuz bu barışı” diye soranlara söyleyecek sözleri olmadığından sövüp sayarlar. Ama bu kez insanlar bilir ki suçlu “yalancı bahar” değildir. Suçlu, bu ülkenin 40 yılını çalan, 40 bin evladını katleden, 400 Milyar dolarını alıp götüren “Bebek Katili” ile barış için yola çıkanlardır.

Bundan böyle söylenen şarkılar mutlaka değişecektir. “Beraber yürüdük biz bu yollarda” şarkısının yerine çok büyük bir ihtimaldir ki:  

        “Bir rüyaymış meğer senin gerçek sandığın,

          Kar çiçekleri gibi bir güneşe kandığın,

          Bu kaçıncı yandığın kaçıncı aldandığın,

          Bitmez dediğin sevda buraya kadar imiş,

          Meğer mevsim yaz değil yalancı bahar imiş.” şarkısı söylenecektir…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yazarlar Haberleri