Türkmen (Kürt) Açılımı

.

 

22 ekim 2009 tarihinde daha önce anlaştığımız gibi Art Avrasya televizyonu Yörük obaları programı yapımcısı sayın Ramazan Kıvrak ve kameramanı sayın Rıdvan beğ ve yardımcı elamanı sayın Hacer hanımla beraber  Urfa’mız da bulunan güzide derneklerden Karacadağ Türkmen kültürünü yaşatma ve dayanışma derneği başkanı sayın Nusret kaya ve yardımcısı güzel insan sayın Hasan çay begefendiler ile beraber hükümetimizi yanlış yönlendirenler  ve vatanımızı sahipsiz zan edenlerin yaptıkları kibarlaştırılmış ismi demokratik açılım olan ve aslında Ermeni emellerine hizmet ettiğini gayet iyi bildiğimiz ve ilk ismi Kürt açılımı olan ve ne olduğu bizce bilinen, ama niyetleri üzüm yemek olmadığı aşikar olan, çevrelerce de ne yapmak istedikleri gayet iyi bilinen, ama sadece milletimizin çoğunluğunun ne olduğunu anlayamadığı, açılım oyununa eğilmek ve ters tarafından meselenin ne olduğunu, aziz Türk milletine göstermek üzere yola çıktık.

   İlk olarak Suriye hududumuza sekiz kilometre mesafede bulunan, Memun ve mutasım zamanında avasım şehri olarak kurulan Urfa ilimizin Suruç ilçesine bağlı hasıralan köylerine gittik. Bu ilçemizde buraları Türk toprağı yapan büyük Türk komutan Eba Müslim Horasanlı (horasani) yatmaktadır.. Bu köylerimizde yaşayan kayı boyu karakeçili aşireti, karatekeli oymağı (Osmanlıyı kuran oymak) na mensup Türkmen kardeşlerimiz ile sohbet ettik. Ekonomik ve siyasi hadiseleri beraberce mütalaa ettik. Kimsenin hesaba almadığı bu insanların dönen dolaplar ile ilgili bilgileri ve mütalaaları bizleri derinden etkiledi. Hükümetimizin, Aziz Türk milletinin gözünün içine bakarak Vatan hainlerini kahramanlar gibi karşılayanlara verdiği tavizleri ve bundan sonra olacak olanlar  ile ilgili konuştuk. Köyün ileri gelenlerinden olan sayın Cindi yıldız 33 yıldır Osmanlının mensubu olduğu Karakeçili aşiretinin söğüt şenliklerine katıldığını Aziz vatanımızın her karışında yaşayan Türkmen akrabalarını ziyaret ettiğini akrabalarının bir kısmının devletin gafleti ve yerel yöneticilerin ihaneti ile terkedilmişliğe uğradıklarını ve dillerini kaybederek Kurmanç’ca ve zaza’ca ile bazılarının da Arapça konuştuklarını söyledi.
   Bu öz be öz Türkmen olan akrabalarının dillerini unutsalar bile özlerinden hiçbir şey kaybetmediklerini ve Ankara da oturan ğafillerin sadece dillerine bakarak, kendilerine sormadan, dışarıdan gazel okuyan vatan haini güya aydınlara inanarak, kendilerini Kürt kabul eden bölücülerin ekmeğine yağ sürdüklerini ve hükümeti uyarmalarına rağmen dış güçlerin ve iç hainlerin sözlerinin daha geçerli olduğunu,  hükümetin oyuna geldiğini ve vatana onulmaz yaralar açtığını bizzat kamera önünde anlattılar. Cindi yıldız beğ 14 köydeki bütün akrabalarının içinden seçtiği yiğitler ile devamlı olarak söğüt şenliklerine katıldıklarını ve atalarının vasiyeti olan at yetiştiriciliğini ve biniciliğini terk etmediklerini ve bildikleri bütün Türkmen adetlerini yaşamağa çalıştıklarını anlattı. Devleti idare edenlerin kendilerini ve fikirlerini hesabı katmadan bu bölgedeki insanları Kürt ve Arap zan ettiklerini ve kendilerine bu yönde yanlış fikirler verenlerin dinlendiğini ve bunun bu yöredeki Türkmenleri çok üzdüğünü anlattılar. Cindi beğ den izin alarak kendisinin yetiştirdiği cins atları görmeğe gittik. Kameranımız ve Ramazan kıvrak beğler atlara binip resim çektirdiler. İzin isteyerek köyden ayrıldık. Cindi beğ Türkmen töresi gereği uğurlamak için kendi köylerinin bitişine kadar  bizimle geldi. Suruç a dönüşümüz sırasında yolumuzun üstünde bulunan eskiden ezidi(yezidi) olan ve bugün herkesin Kürt zan ettiği dünayi aşiretine ait ( bu aşirete mensup ve bağlı olanlarında ekserisi Türkmen asıllıdır.) eski bir köyden geçerken Ramazan kıvrak beğ köyün eski toprak evlerini çekmek istedi.Genç bir adama köyün ileri gelenlerinden birisinin bulunup bulunamayacağını sorduk. Bu arkadaş isminin Ahmet olduğunu öğrendiğimiz bir yaşlı kişi ile beraber geldi. Cindi beğ gelen adamı tanıdı ve bu benim damadım sayılır bu ezidi değil Türkmen dir dedi. Bilahare bu Ahmet beğ den köyün geçmişini ve evlerin yapılış tekniğini öğrenmek istedik.  Evlerin yapılışı ile ilgili bilgi veren Ahmet beg den köyün ve civardaki köylerin kimlere ait olduğunu öğrenmek istedik.  Ahmet  beg köylerin çoğunun begdilli ve avşarTürkmenlerine ait olduğunu ve kendisinin atalarının da Orta Asya dan(Türkistan) ve kafkasyadan geldiğini ve Aydındaki Yörüklerin kendilerinin akrabaları olduğunu eskiden bu aydınlı Yörükler ile karşılıklı gidip geldiklerini ve yakın akrabaları olduğunu kameramıza defalarca tekrarlayarak söyledi. Ahmet beg den  ve Cindi beg den izin alarak Suruç üzerinden Urfa ya döndük.
    Cindi beg in köylerinden bazıları Suriye ile sınırları olan köylerdi. Akşamı Karacadağ Türkmen kültürünü yaşatma derneğinde oturarak,  ikinci gün hangi köylere ve hangi  aşiretlere  gideceğimizin planlarını yaparak geçirdik.  Sabahleyin saat dokuzda öğretmen evinde misafir ettiğimiz çekim ekibimizi alarak Urfa ya  165 kilometre ve Diyarbakır a 28 kilometre ve Mardin e 100 kilometre mesafede  bulunan 58 köy ve bir o kadar köy büyüklüğünde de mezraları olan ve Beğdilli boyunun Tırkan(Türkan , bu oymak aynı zamanda merhum Ziya Gökalp beğin de aşiretidir.) oymağını ziyaret etmeğe gittik.(.Bu köylerin Mardine yakın olan bölgesinde de çepni Türkmenlerinin köyleri bulunmaktadır). Urfa da bulunan Karacadağ Türkmen derneğini kuranlarda bu Türkan aşiretine mensup olan Nusret ve Hasan beğlerdir. Urfa dan yola çıktıktan yarım saat sonra yolun sağ tarafında rastladığımız köylüler küncü (susam) toplamaktaydılar. Yapımcımız Ramazan beg bu köylülerle sohbet etmek ve hallerini sormak için yanlarına gitti. Çiftçilerin maddi ve manevi meselelerini konuşurken hangi aşiretten olduklarını ve kendilerini nasıl tanımladıklarını sordu. Oradaki çalışanlar içerisinde bulunan genç bir arkadaş Zaza’ca konuştuklarını fakat Türkmen olduklarını aile büyüklerinden öğrendiklerini ve bölücü akımlara yüz vermediklerini devletimizin ve güvenlik kuvvetlerimizin daima muvaffak olması için dua ettiklerini ve pkk gibi hain kuruluşları tasvip etmediklerini söyledi. Ne kadar maddi sıkıntı çekerlerse çeksinler ay yıldızlı bayrağa ihanet edenleri affetmelerinin mümkün olmadığını söyledi. Bilahere köylülerle vedalaşarak oradan ayrıldık. Siverek e doğru yolumuza devam ederken on on beş kilometre ileride yolun sol tarafında pamuk toplayan bir gurup işçiye rastladık. Bir kaç hanım, birkaç genç kız, iki delikanlı, bir kaç kız çocuğu ve başlarında orta yaşlı bir adamla beraber pamuk topluyorlardı. Selam vererek onlarla sohbet ettik. Pamuk toplamalarını kameraya çektik. Maddi ve manevi sıkıntıları üzerine sohbet ettik.  Adının İdan olduğunu söyleyen köylü Diyarbakır’ın Çermik ilçesinde oniki köy olarak yaşadıklarını ve Karahanlı aşiretine mensup olduklarını söyledi. Zaza’ca konuşan İdan beğ mensubu oldukları Karahanlı aşireti hakkında Türkmen olduklarının dışında bir bilgi sahibi olmadıklarını söyledi. Maddi sıkıntılar içerisinde olan İdan beğ ve ailesi bizi çaylarına ortak ettiler ve kalmamız halinde yemek yemeğe de buyur ettiler. Bu tok gözlü pırıl pırıl Türkmen ailesi hepimizi duygulandırdı. İlköğretim mezunu olan oğlu İsmail’in, demlediği çaylarımızı içtik. Kendilerine Karahanlılar hakkında bilgi verdik. Merhum prof. Abdulkadir Karahanlıyı sorduk ismen tanıdıklarını akrabaları olduğunu bilmelerine rağmen imkansızlıklar yüzünden ziyaretine gidemediklerini ve tanışmalarının mümkün olmadığını söylediler. Merhum Karahanlı hoca adına Urfa da kütüphane bulunduğunu ve kızı Zühal Karahanlının Harran üniversitesinde öğretim görevlisi olduğunu ve bir gün bu hoca hanımı ziyaret etmesini söyledik. En kısa zamanda Çermik teki Karahanlı aşiretine mensup köyleri ziyaret edeceğimizi söyleyerek İdan beg den ve ailesinden izin alarak Karacadağa doğru yolumuza devam ettik.                                                                                                                                                Urfa dan ayrılışımızdan bir buçuk saat sonra Siverek i geçtik. Siverek e kadar yolumuz çok güzeldi. Siverek ten sonra ayrıldığımız Karacadağ yolu çok kötü bir şekilde bozuktu. Yolumuzun üstünde daha önceden haberleştiğimiz Gürakar belediyesine doğru birinci ve ikinci vites de yol alarak 1 saat sonra ancak ulaşabildik. Gürakar beldesi belediye başkanı sayın Recep Küçükçay Beg ve belediye çalışanları bizi büyük bir içtenlikle karşıladılar. Belediye başkanının makamında yaptığımız görüşmede, beldeye yaptığı hizmetleri kendisinden dinledik ve içinde bulunduğu maddi sıkıntıları ve bu sıkıntılara karşın hizmet etmeğe gayret ettiğine şahit olduk. Karacadağ Türkmen derneği başkanı sayın Nusret Kaya ve Başkan yardımcısı Sayın Hasan Çay kardeşlerime Belediye başkanının gösterdiği saygı ve sevgi, onlarında belediye başkanına gösterdiği saygı ve sevgi ekibimizi çok etkiledi. Muhterem belediye başkanı kardeşimizin hazırlatmış olduğu mükellef öğlen yemeğini vatanımızın birliği ve dirliği için çalışan insanların yanında huzurla ve afiyetle yedik. Sayın Ramazan Kıvrak begin güzel sorularına başkanımız içtenlikle cevap verdiler. Bilahere sayın belediye başkanı Recep Küçükçay  begden izin alarak karacadağa, Çıkrık köyüne doğru yolumuza devam ettik.

   Akşam üstü hava kararırken Çıkrık köyüne ulaştık. Hava kararmadan elli sekiz Türkmen köyünün tamamına hitap eden Çıkrık ilköğretim okulunu, müdür ve öğretmenlerini ziyaret ettik. Okulun üç yüz öğrencilik olduğunu fakat taşımalı olarak yapılan eğitimle gelen öğrenci sayısının bin iki yüz olduğunu öğrenince ekibimiz çok şaşırdı ve bu öğrencilerin nasıl bu okula sığdığını anlamak için okulu gezdik. Öğrenci sayısına hayret ederken daha feci bir durumla karşılaştık. Okulun dört adet olan kız ve erkek tuvaletlerinin kapılarının çakılı olduğunu, önlerine masa koyulduğunu ve öğrencilerin bu tuvaletleri kullanmasının yasak olduğunu öğrendik. Okulun müdürü okulda yeterli su olmadığını ve bu durumda öğrencilerin tuvalet ihtiyacını okul dışında giderdiğini, bu durumdan milli eğitim müdürlüğünün ve kaymakamlığının haberi olduğunu, kendisinin şahsi çabaları ile okulun bahçesinde artezyen ile su aradığını ve okulun çatısına imkanları olursa su deposu yaptıracağını öğrendik. Okul müdürünün samimi olarak çırpındığına şahit olduk.
    Devletin bu elli sekiz Türkmen köyünü unuttuğunu üzülerek tespit ettik. On beş dakikalık mesafeyi bir buçuk saatte, arabalarımızı bozmayı göz önüne alarak köylere ulaştık.. Beğdilli boyuna bağlı Türkan oymağı mensubu bu Türkmen kardaşlarımızın meskun olduğu elli sekiz köyün hiçbirisinde sağlık ocağı olmadığını. Doğum ve diğer hastalıklarda kışın Siverek e ulaşmanın zorluğunu ve elli sekiz köyün lisesi olması gerekirken bir tane 300 öğrencilik ilköğretim okulu olduğunu tespit ettik. Acil olarak iki köyde daha beşer yüz öğrencilik ilköğretim okulu ve bin iki yüz öğrencilik lise binası ve en az on adet tam teşekkürlü sağlık ocağına ihtiyaç olduğunu tespit ettik. Türkmen köylerinin güney cephesinde meskun olduğu Karacadağın kuzey cephesi Diyarbakır’a aittir. Köylerin Urfa ya uzaklığı yüz altmış beş kilometre olup Diyarbakır’a uzaklığı yirmi sekiz kilometredir. Karacadağın kuzey cephesinde yaşayan aslen Türkmen olan aşiretler Diyarbakır’ın baskıları  ve bu köyleri kürt olarak tanıtmaları sonucu her türlü hizmeti almışlardır. Devlete isyan etmeyen ve pkk yı barındırmayan güneydeki Türkmen köyleri ise yazın yaylalarına katırların zorla çıkabildiği yollardan çıkmaktadırlar. Devlete isyan edenler, askeri ve polisi şehit edenler her türlü imkandan yararlanırken, devletin tırnağına zarar gelmektense biz ölelim diyen Türkmen kardaşlarımız, her türlü mahrumiyet içerisinde yaşamaktadırlar. Ben Kürt’üm diyenler aslen Türkmen dahi olsalar, devlet tarafından ciddiye alınır ve her türlü devlet imkanından yararlanırlarken, yiğitçe ben Türkmen’im diyen Türkmen köyleri yolsuz, susuz ve çamur içerisinde yaşamağa çalışmaktadırlar. Akşam olunca yaylalar da kullanılan Kıl çadırlar şeklinde inşa edilmiş betonarme misafir odalarında bizi ağırladılar. Urfa ve civarında konuk olduğumuz tamamı Kurmanç’ca ve Zaza’ca konuşan Türkmen köylüleri evlerini yaparken, kıl çadırın şeklinde inşa etmişlerdi. Çıkrık köyün de misafir olduğumuz evde muhtar İbrahim Halil Barut bey ve köyün ileri gelenleri ve aksakallıları ile sohbet ettik.  Adı Abdulkerim İrim olan bir yaşlı amca dedesinin hiç Kürtçe bilmediğini ve babasının dedesinden Türkçe dinleyerek kendilerine Kürtçe tercüme ettiğini üzülerek bize anlattı.  Kendisi hiç Türkçe bilmediğini fakat şimdi torunlarının Türkçe konuştuğuna ve artık ana dillerini öğrenen torunlarına çok sevindiğini gözleri yaşlı olarak bize anlattı. Ankara da oturup vatan hainleriyle toplantı yaparak güneydoğu ve doğu anadoluda da yaşayan Türkmenleri Kürt olarak kabul eden ve ana dilde eğitim diyerek Kürtçeyi yaygınlaştırmaya ve vatanımızı bölmeğe çalışanlara teşne olanlara duyurulur. Gerçek ana dili, pırıl pırıl Türkçe’sini unutup bugün Kırmanç’ca, Zaza’ca, Sor’ca, Lor’ca lehçelerinde konuşan Türkmenlerin unuttuğu Türkçe’leridir. Bu yaşlı amca dedesinin Türkçe den başka dil bilmediğini kameramıza Kürtçe olarak söylemiştir.  Bu sözleri Türkçe ye torunu olan Nusret Kaya begefendi tercüme etmişlerdir.

    Adı Hüseyin Kaya olan beğ amca da bize aşiretlerinin Oğuz-Beğdilli boyuna mensup Türkan oymağı olduğunu ve Karacadağa orta Asya dan ne zaman geldiklerini, Osmanlı padişahlarından 4. Murat zamanında kendilerinin diğer Türkmen boyları ile beraber Culap mıntıkasına, o zaman pırıl pırıl akan bir dere olan Culap deresine iskan edildiklerini ve buralarda yerleşen Türkmen aşiretlerinin başlarından geçen hadiseleri ve bir kısmının Antep’e, Suriye ye, Irak’a, Aydın ve Muğla taraflarına, Diyarbakır ve Elazığ taraflarına, Maraş ve Hatay taraflarına, Adıyaman ve Malatya taraflarına nasıl dağıldıklarını anlattı. Aşiretin geçmişi ile bilgisi olan birçok köylü den de aynı şeyleri dinledik ve Kameraya çekimlerini yaptık. Sohbetimize katılan aksakallı beğ amcaların isimleri şunlardır(Hacı İsmail Baran, Hacı Hasan Kaya, Mustafa Kaya, İl encümeni Mahmut Yıldırım,  Muhittin Baran, Sedat Hamidanoğlu( aynı zamanda dernek yönetimde bulunan sayın Sedat beğin oymağıda aynı aşirete bağlı olmakla beraber zazaca konuşmaktadırlar ), Musa Karaoğlan  Mahmut Konacak, Ömer Işık, Haydar Kılıç ve Vehip Atlı beğler.) Ankara da oturan ve oturdukları yerde uyuşarak vatan hainlerinin, lionsların, roteryenlerin, bölücülerin tavsiyeleriyle doğudaki ve güneydoğudaki herkese Kürt ve Arap diyenlerin inadına burada yaşayan herkes hangi dili konuşursa konuşsun Türkmen olduğunu, devletine yan gözle bakanların gözünü çıkaracaklarını kameramıza söylediler.
    Çıkrık köyünden zoraki de olsa izin alarak ayrılabildik. Aklımız ve fikrimiz bu vatanperver Türkmen kardaşlarımızda kaldı. Fakat Karacadağa geleceğimizi, orada Türkmen şenliği yapacağımızı Türkistan dan gelen atalarımızın ilk uğrak yeri olan bu yurdumuzu şenlendireceğimizi vaat ederek oradan ayrıldık. Akşam yatsı namazından sonra Siverek e ulaştık. Zaza’ca konuşan Türkmen kardaşlarımızın bizi beklediğini öğrendik ve Siverek in en güzel mekanlarından Taşhan a, davet edilen yere gittik. Yatsı namazını Taşhan da kıldım. Üniversite öğrencisi ve çiftçilik yapan Siverekli Hacı Karaca ve İbrahim Halil Karaca beğ isimli Zazaca konuşan Karacadağlı Türkmen kardaşlarımızla tanıştık ve çay içtik. Kendilerinin beğdilli boyuna mensup Türkmenler olduğunu söyleyen bu kardeşlerimiz Zaza’ca konuştuklarını söylediler. Urfa ile Diyarbakır arasında çok bulunan Karataşı(Bazalt) işleyen bir kardeşimizle tanıştık. Allah (c.c) bu araziye elmas kadar kıymetli bu taşlardan bol bol vermiş. Mermer gibi işlenen bu taşlar bu Türkmen kardaşlarımızın çiftçilikten sonraki en büyük uğraşları olur inşallah. Bir Siverekli kardeşimiz ağabeyinin Muğla Milas ta bir elektrik şantiyesi işletmesini ihale ile aldığını söyleyince, yapımcımız Ramazan Kıvrak beğ Milas Yörük ve Türkmen dernek başkanını ve kendi kardeşini arayarak bu Urfa lı müteahhit kardeşimizin Yörük ve Türkmen olduğunu kendisine yardımcı olmalarını telefonla söyledi. Araya kan girdiğinden beri doğudan göçerek batıya giden insanımıza karşı birilerinin sürekli bunlar Kürt tür, vatan hainidir, bölücüdür propagandası ile batıda yaşayan insanlarımızı her türlü şekilde kışkırtarak kavga ortamı hazırladığı hepimizin malumudur. Şükürler olsun bu oyuna ne batıda yaşayan ne de doğudan batıya göçen insanlarımız gelmediler. Fakat Ramazan Kıvrak beğin açtığı telefon ve söylediği sözler batıdaki Yörük ve Türkmenlerin doğudaki insanlara bakışını değiştirecek, onların da kendileri gibi Türkmen olduklarını anlatacak sözlerdi. Bu gibi çalışmalar milletimizin arasına nifak sokmak isteyenlere fırsat vermeyecektir. Siverek ten izin alarak Urfa ya doğru hareket ettik.
      Urfamıza geldikten sonra telefonla aradığımız Dede Karkın ocağına bağlı Urfamızın güzide beldelerinden kısasta mukim Karkın Yörüklerinin urfamızda açmış oldukları Alevi Kültür derneğine sayın dernek Başkını Nadir Aykaç begefendinin daveti üzerine gittik. Nadir begin ve cem yapan canların büyük hoşgörüsü ile çekimlerimizi yaptık. Nadir Beğ ve oğlu zıraat hühendisi  Sefa Aykaç.beg  i yeğenim Alper tekin Öncel beg vasıtası ile tanıdım. Memleket için çarpan kalplerinin yanında Türkmen kimliklerini unutmayan bu insanları yazmadan geçemezdim. Alevi kültür derneği mensuplarından ve Nadir beg den izin alarak ayrıldık.  Avrasya televizyonu çekim ekibini istirahat edecekleri mekana bırakarak bizlerde kendi evlerimize gittik.

    Ertesi sabah saat dokuzda tekrar bir araya gelerek çalışmalarımıza Karakeçili aşireti gençlerinin kurmuş olduğu Karakeçili Türkmen derneğini ziyaret ile başladık. Karakeçili Türkmenleri Ramazan Kıvrak beğe aşiretleri ile ilgili bilgi ve belgeler sundular. Ramazan Kıvrak begin Karakeçili Türkmen’i olması hasebi ile arada çok sıcak konuşmalar ve hasret gidermeler oldu. Yüzlerce yıl aradan sonra Muğla Fethiye den bir Karakeçili mensubu olan Ramazan Kıvrak beg şanlı Urfa da ki emmi oğulları ile hasret giderdi. Kayı boyu mensubu olan karakeçililer, mensubu oldukları kayı boyuna yakışır vakar ve erdem içerisinde bizi ağırladılar. Onlarla Pazar günü tekrar buluşmak temennisi ile helalleşip ayrıldık. Biliyorsunuz dünyanın en büyük devleti olan Osmanlı devletini Kayı boyu-Karakeçili aşireti, karatekeli oymağı kurmuştur. Kendilerinden Kayı boyu olmaları hasebi ile Urfamız da yaşayan Beğdilli, Yazır (Yazar), Döğer (Düger), Avşar,  Karkın ( Kısas köyü Dede Karkın ocağı), Çavuldur (bir kısmı Arapça konuşmaktadırlar.), Bayat, Bayındır, v.s boylarına önder olmalarını rica ettik. Çünkü tarihte yirmi dört oğuz boyu daima Asena(Kayı) boyuna hürmet etmişlerdir. Bu boyun kurduğu devletler ulu devletler olmuşlardır. Ertesi sabah gene saat dokuzda yola çıkarak Urfa ya yakın yaşayan ve kırk köyde meskun olan Begdilli boyu beglerin den Said Badıllı begi ziyarete gittik. Kendisi Türkiye de, Türkmenistan da, Balkanlar da, Kafkaslar da (Türkeli) yaşayan Begdilli boyu mensuplarının Begidir.  Binlerce köyl de meskun olan begdilli Türkmenlerinin hemen hemen hepsinden haberi olan Said beg ile köyündeki yine kıl çadır şeklinde inşa edilmiş misafir odasında sohbet ettik.
    Köyün en yüksek yerine büyükçe bir Türk bayrağı asan Said beg den bu bayrağın yanına Begdilli boyunun Tamga’sını ve begdilli boyunun Ongununu belli boyutlarda yaptırarak asmasını ve aşiret mensuplarına bu Tamga ve Ongunu öğretmesini rica ettik. Begdilli boyu ile ilgili kendisi ile sohbet ettik ve misafir hanede yeğenim gene beğdilli boyu-Mirdasoğlu aşireti (bulduklu-balduk)  mensubu Mustafa Gül beg efendi den bağlaması ile bir Urfa türküsü dinledik. Mustafa Gül yeğenim Horzum köyü (Harizmşahlar-tekişler) yanındaki yarım tepe köyünün beglerinden Bedir Gül beg efendinin en büyük oğludur. Mirdasoğlu aşireti aynı isimli bir arap aşireti  ile karıştırılmaktadır. Mirdasoğulları Filistin’e yerleşen ve ilk Türkmen begliğini kuran Türkmenlerden bir boydur. O zamanlar bu aşiretin başında Sungur Alp isminde bir beg bulunmakta idi. Şeref hanın yazdığı ve ilk kürt tarihi olan şerefname de de ismi geçen Mirdasoğlu aşireti Bulduk beg den müsemma bulduklu ismi ile devam etmektedir. Aşiretin Elazığ Diyarbakır taraflarındaki ismi Bulduklu aşiretidir. Ufra yı haçlılardan feth eden Türkmen beglerinden birisi Bozan beg diğeri ise Balduk(Bulduk) beg dir. Bunun gibi yüzlerce Türkmen aşireti bugün başka isimler taşısalar da begdilli boyu ile irtibatları çoğunlukla kesilmemiştir. Şöyle yada böyle akraba olduklarını hemen hemen bilmeyen aşiret azdır. Said beg den izin alarak ayrıldık. Karacadağ Türkmen derneğinde yeğenim Mirdasoğlu Mustafa Gül beg den Demir Köprüsünden gece mi geçtin Debreli Hasan Türküsünü dinledik ve kayıt ettik. Urfa mızın köy ve şehir nüfusunun %85-90’ı yukarıda saydığım Türkmen boylarından müteşekkilse de nüfusun geri kalanı 1864 yıllarında Kafkasya dan gelen muhacirlerden ve Balkanlar dan yurdunu terk ederek gelen eski akrabalarımız olan diğer Türkmen göçmenleridir. Bunlar geldikleri yerlerden Kafkas kültürünü ve Balkan kültürünü de Urfa’mıza aşılamışlardır. Drama köprüsü türküsü veya diğer ismi ile Debreli Hasan Türküsü Urfa şivesi ve Urfa sözleri ile müziğinde fazla fark olmadan söylenmektedir. Bu ve buna benzer türküler ve Kırım Kafkas yemeklerini yapan ailelere Urfa da rastlamak her zaman mümkündür. İşte bu drama köprüsü türküsü de urfa da demir köprüsü türküsü ismi ile söylenmekte ve çalınmaktadır.

    Ertesi gün gene aynı saatte ekibimiz ile beraber yola çıktık. Bu sefer yolumuz Türk ocağı derneği başkan yardımcısı Emin agabegin Yaslıca kasabasına doğru oldu. Bu yolculuğumuzu sayın Türk ocağı başkanı Cemil Demir beg ayarlamıştı. Kendiside bizimle gelerek yaslıca daki çekimlerimizde bulunmuştur. Cemil Demir beğe teşekkür ediyoruz. Cemil Demir beg aslen elaziz( Elazığ) ilimizden bir Türkmen çocuğudur. Urfamızda üniversitede öğretim görevlisi olarak çalışmaktadır. Aynı zamanda da urfamızın Türk ocağı başkanlığını da yürütmektedir. Kendisi artık bir urfalı olmuştur.
      Atatürk barajının kenarında ve Urfaya elli beş kilometre mesafede ve Bozova ilçesinden sonra gelen bu beldemize, bizi karşılayanların sevgi ifadeleri içerisinde girdik. Belediye başkanı Ankara da olduğu için bizi karşılayan resmi zevat başkan yardımcısı sayın Karaçizmeli ile belediye encümeni ve beldenin ileri gelenleri idi. Yaslıca da öğlen yemeği yedik. Yaslıca lıların neden önceden haber etmediniz sizi tam ağırlayamadık, şikayetlerine maruz kaldık. Bu beldenin insanları misafirleri ağırlamaktan çok memnun olan insanlardan müteşekkildi. Urfa mızın neresine gidersek gidelim onca izzet ve ikrama rağmen gene de mahcubuz tam ağırlayamadık sözlerini daima işittik. Devletin unuttuğu bu insanlar bizleri büyük bir hasretle karşıladılar. Beş bin nüfuslu olan bu beldenin bir lise yapılması isteğini yazdıkları afişlerde ve köyün girişine astıkları bez pankartlar da  gördük. Okumaya hevesli, devletinin yanında, milletinin yanında olan bu Türkmen kardeşlerimizin gecikmeden liselerinin yapılmasını devletlilerimizden rica ediyoruz. Civar köyler bir tane ağaca muhtaç iken, kendi meralarını orman teşkilatına bağışlayarak ağaçlandıran, kendi gayretleri ile beldelerine göle bakan bir park yapan yaslıca lı Türkmen kardeşlerimiz bizi haylice memnun ettiler. Tek kelime Kürtçe bilmeyen ve oğuz –üçok koluna mensup çepni boyu mensubu bu kardaşlarımız Kahramanmaraş ta ki Ceritli oymağına mensup Türkmenlerin ve Fettahlı oymağının da yakın akrabalarıdır. Beldeye bağlı on civarında Türkmen köyünden müteşekkil bir bölge, yaslıca ya bağlıdır. Yaslıca lıların anlattığına göre evlenip civarda Kurmanç’ca konuşan köylere gelin giden kızlarımız ancak gelin gittikten sonra Kürtçe öğrenebilirler aksi taktirde biz anlasak dahi Kürtçe konuşmayız, gelin alırsak aslen Türkmen olan fakat Kurmanç’ca konuşan civar köylerin kızları bizim aramızda Kürtçe’yi unutur dediler. Bütün bu civarın aslında Türkmen olduğunu söyleyen yaslıca lılar diğer köylerin kendileri gibi Türkçe’ye sahip çıkmadıkları için dillerini unuttuklarını üzülerek anlattılar. Yaptığımız araştırmalar başta Deniz bacı köyü ( bacıya-ni rum)  başta olmak üzere onlarca köyün çepni asıllı olduğu ve yılların ihmali ile kurmançcayı öğrenip Türkçeyi unuttukları oldu, fakat yaslıca ile bağlarını kaybetmediklerinden şükür ki Türkmen olduklarını biliyorlar. Yaslıca dan akşama doğru çekimler yaparak ve zor izin alarak ayrılıp Urfaya, istirahat yerimize ancak gece yarısı gelebildik. Akşamı Karacadağ Türkmen derneği binasında dernek başkanı sayın Nusret Kaya ve başkan yardımcısı Hasan Çay, ben ve çekim ekibimiz 3 günün mütalaasını yaparak geçirdik. Urfa’nın Türkmen geçmişi ile ilgili sohbet yaparak ve Pazar gününün planlarını yaparak istirahat yerlerimize dağıldık.
     Cumartesi gecesi saat 7 de kameramanımız Rıdvan beğ i Bingöl’e eşinin yanına uğurladık. Saat 23 te de sayın Ramazan Kıvrak ve yardımcısı Hacer hanımı Ankara’ya uğurladık. Pazar günü Adana dan gelen doktor kardeşimiz Murat arabacı ve arkadaşlarını karşılayarak Karakeçili Türkmen derneğinde beraber yemek yedik. Urfa’mıza gelen her misafirimizi hürmeten ilk önce Kayı boyu Karakeçili Türkmen kardeşlerimize götürmeyi bir vazife addettik.

   Karakeçili Türkmen derneğinden ayrıldıktan sonra Urfa’ya otuz kilometre mesafedeki birbirine yakın altmış dört köyden müteşekkil oğuz boyu döğer aşiretine ziyarete gittik. Bu oğuz boyu döğer aşiretinin en büyük iskan yerlerinden biriside afyon ilimizdir. Afyondaki üniversitenin bir zamanlar ki rektörünün adıda İsmail Hakkı Döger beg idi.  Aşiret beğlerinden Hacı Cuma Demir bege misafir olduk. Yolda iken elim bir kaza sonucunda iki torununu kaybeden Hacı Cuma Demir beg bizi hiç bir şey olmamış gibi güler yüzlü olarak tek başına evinin önünde karşıladı. Gene kıl çadırı şeklindeki taş binada oturduk ve çay içtik. İftiharla Türkmen olduğunu söyleyen bu mert insanın torunlarının öldüğünü öğrenince baş sağlığı diledik.  Bu köylere gelirken yolda arabamıza aldığımız döger beglerinden Mahmut Hartav beg le beraber izin alarak tekrar görüşmek üzere Urfa’mıza döndük. Sayın Mahmut Hartav begin bilgisinden çok yararlandık. Okumuş oğullara sahip olan sayın Mahmut Hartav begin oğullarından memlekete hizmet bekliyoruz.

   Daha sonra doktor Murat bey ve arkadaşlarını uğurlayarak dernek binamızda istirahat ettik. Pazar günü akşam Kahramanmaraş’a ailecek dönmek üzere dernek mensupları ile vedalaştık. Bu çalışmamı, sürekli olarak pkk ya akıl verenlerin ağzı ile konuşarak, binüçyüzyıllık Türk yurdu olan anadolumuzda , bizi  buralarda ve Kürtleri asimile ederek yaşayan yabancılar olarak tanıtan ve Türkmen kardaşlarımızı buranın yerlileri ve Kürt olarak tanıtıp bizleri de bin yıldan beri burada işgalci olarak gösterenlere ve inananlara ithaf ediyorum. Buranın yerlileri olan ve Kürtçe, zazaca ve Arapça ve Anadolu Türkmencesi ile konuşan Türkmen kardaşlarımız  ve biz hep  beraberce Türkistandan geldik. Buranın yerlileri olanlar her kimlerse Roma zamanında nerede yaşıyorlarsa ve atalarımız Türkistandan buralara geldiklerinde onlar nerelere gittilerse, bunun araştırmasını yapanlar bize de anlatırlarsa memnun oluruz. Biz buraları Roma devletinden feth ederek aldık  Kürdistan diye bir devlet vardıda biz onlardanmı aldık. Kürdistan denen devlet var idi ise Roma lılar zamanında neden isimleri hiç okunmaz. Durup durup buranın yerlisi mavalını aziz Türk milletine okutmağa kalkanlar unutmasınlar ki bizler tarihimizi ve buralarda nelerin döndüğünü ve aziz Türk milletlinden kuyruk acısı olanların bizi içimizden bizlere vurdurma planlarının sökmeyeceğini gayet iyi biliyoruz.   Tarihi saptıranlara cevabımız olsun bu gezimiz.
01/11/2009 A.Baki Günışığı Kahramanmaraş

Not:: Bu çekimlerimizi seyretmek isteyenler sayın Sadi Somuncuoğlu nun iktidarmuhalefet.com sitesinde Kürtçe konuşan Türkmenler başlığı ile seyredebilirler.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yazarlar Haberleri