TÜRKİYE BAŞINI YİNE LÂHT AĞACINA VURDU

.

Kerpiç evlerin giriş kapıları bir adam boyundan küçük olurdu. Kapıdan içeriye girerken başını eğmek zorundasınız.

Kapı boşluğunun üstü kerpiçle örüleceği için, altına kerpici taşıyacak, yağmura  dayanıklı, sağlam, kalın bir tahta parçası koymak gerekir ki; konulan bu ağaca "lâht ağacı" denir. Lâht ağacı da genelde sert meşe ağacından olurdu.

Kapılar da şimdi ki gibi zil olmadığından, eve gelen kapıyı tokmak ya da elle çalar, yabancıysa dışarıdan ses de verir. İçeride ki kapıyı açarken de; haneye dışarıdan gelene "aman başına dikkat et lâht ağacına vurmayasın " diye de uyarır. Gelen adam uyarılara kulak veren biriyse eğilerek dikkatlice içeriye girer.

Yok, dalgın veya " bana bir şey olmaz" diye akılsız bir yiğitlik taslarsa da, vurur tabi lâht ağacına kafayı. Gözlerden çıngılar çıkması başının dönmesi bir yana, vurma şiddetliyse kafa da kırık ve akan kana da şaşmamak gerekir.

Seremoniye, kafayı vuran adam için, içeridekilerin belli etmemeye çalıştıkları, için-için kis-kis gülme krizlerini de ilave etmek gerekir.

Lâht ağacı demişken bizim Göksun da, dik başlı, burnundan kıl aldırmayan, hayatın anyâsını gonyasını görmeyenler için, "ellâm başına heç lâht ağacı değmemiş, bir değsin de öle gör sen onu" çokça denir.

Ülkemiz de 1990 lı yılları boyunca genel olarak % 20'ler de seyreden tasarruf oranı son yıllar da düşüş göstermektedir. Diğer ülkelere göre çok az da olsa da kayda giren yıllık tasarruf miktarımız Milli Gelirin %10'u  civarındadır.

 Brüt dış borç stoklarımız ise;

-1990'lar da dış borcumuz 52.4 Milyar  $

Mili Gelire oranı % 26.1,

-2000'ler de dış borcumuz 118.6 Milyar  $

Milli Gelire oranı % 43.4,

-2010 'lar da dış borcumuz 291.2 Milyar  $

Milli Gelire oranı %58,

-2020 yılı dış borcumuz 435.1 Milyar  $

Milli Gelire oranı % 60.4,

-2021 ilk altı ay dış borç 446 Milyar  $

Milli Gelire oranı % 58.3,

2021 yılı üçüncü çeyrek oranının % 60'lara dayandığı 2021 Mali Krizinde ki % 61'lara yaklaşıldığını da hatırlatırım...

Yukarıda ki rakamlara göre, Türkiye'nin borçlanma seyri 2000' li yıllardan beri sürekli bir artış göstermektedir. Borçlanmada ki bu artış 2021'lere kadar

4 kat artmış bulmaktadır.

Peki borçlanmada ki bu artışa rağmen, Milli Geliri artırabiliyormuyuz diye, madalyanın bir de o yüzüne bakacak olursak;

2002 yılında Milli Gelir 240 Milyar $ iken, 2020 yılın da  3 kat artışla 720 Milyar $'a ulaşmış. Milli Gelir son 19 yılda

3 kat artarken, dış borcumuz da 4 kat artmış. Anlıyacağınız borç bizi ümüğümüzden yakalamış kıpırdatmıyor. ..

Türkiye 2013 yılından bu yana son 7 yıldır Milli Geliri düşüyor ve aynı zamanda da borçlanma ihtiyacı büyüyor. Üstelik yukarılar da belirttiğim tasarruf oranımımızı da artıramıyoruz..

Bu açıklamaların diğer bir anlamı da, gerek devlet, gerek özel sektör ve hane halklarının ışıltılı gibi görünen hayatları borçla yürüyor. Geleceğimizi şimdiden yemiş tüketmiş bile.

Dünya Bankası Raporuna göre Türkiye dış borcu milli gelirine göre 120 ülke içinde Arjantin'den sonra en yüksek 2 nci ülke, yine 120 ülke içinde de en borçlu 6 ncı ülke.

Türkiye, az üretip, çokca borçlanıp, bolca harcamaya sürekli teşvik edildiği için her 5-10 yıl da kendine musallat olan, ödemeler dengesi açığı nedeniyle başını malesef hep lâht ağacına vuruyor. Hem bu defası çok daha ağır gibi

Daha önce ki yazılarım da bahsettiğim gibi şimdi ahtapodun; enflasyon, faiz ve kur sarmalındayız Ahtapod üç kola boğuyor bizi. Enflasyon % 30'lara tırmanıyor.

Paramız malesef Dünya da en çok değer kaybeden 3 ncü para durumun da...

Dövize gelirsek; Dolar, 1923 den 2003 yılına kadar TL' sına karşı 1.8 kat artarken, 2003 yılından 2021 Kasım da 9.6 kat artmış durumda. Tedavüle yeni girdiğin de 200 Liramızla 130 Dolar alabilirken şimdi ancak 15 Dolar alabiliyoruz...

Bu israf ekonomimiz ve onun getirdiği borç sevdamız devlet ve milletin  önüne çok ağır faturaları koyuyor.

Bunun Türkçesi aslın da şu, ailesiyle birlikte 5 milyon 'tuzu kuru' ları yani, devlete döviz garantili iş yapan müteahhit, holding, iri finansçılar v.s saymazsak,

Esnaf, köylü, işçi, memur ve emeklileri, "bunlar daha iyi günleriniz.." diye, en az bir iki yıl sürecek çok daha zorlu günlerin kapı da olduğudur.

Çektiğimiz ve daha da çekeceğimiz çileler ekonomi bilimi ve rasyoneliteden uzak, plansız ve işsizliğe çare olmayan sözüm ona büyümenin, vergilerimizi emanet ettiğimiz kamu maliyesinin, hazinenin, iyi yönetilmeyen Merkez Bankasının, israf ekonomimizin bu işler de hiç mi sorumluluğu yok?

Bu nasıl yaman bir çelişkidir ki; vergi kaçırmayı, haksız kazancı, ihalelere fesat karıştırmayı, yolsuzluk ve adam kayırmayı, kamu malında israfı, yüz kızartıcı ağır suç sayan, sabahlara kadar üniversitelerinin ışıkları araştırma için yanan, araştırma yapan, yüksek teknoloji üreten, bunu ihraç ederek tembel ülkelerin parasını rızasıyla alan, ülkesine para yağdıran elin gâvurunu "dış güçler" diye gerçekten sorumlu tutacak mıyız?

Tüm bunlara rağmen biri çıkacak, hâmâset yapmadan neden alım gücümüzün düştüğünü, neden paramızın pul olduğunu, neden milli gelirimizin 7 yıldır sürekli düştüğünü, milyonların niye fukaralaştırıldığını bize bir bir anlatmalı.

Şu kış günün de, 'ekonomik kurtuluş savaşı'na bizi kimlerin mecbur ettiğini de, ülkelerin dostu olmayacağını, ancak karşılıklı menfaatin olacağı bilindiği halde, bu gâvur oğlu gâvurların bize karşı 'dış düşman'lığını da, ' mandacı' kim ?, kime deniri de, Allah rızası için çıksın, bağırıp çağırmadan burnundan soluyan şu millete tek tek anlatsın gâri.

Geçenlerde youtu.be' de izlettirdiler, zam gelecek diye 20 litre benzin almaya gelen, kilometrelerce kuyruk da ki Konya'lıya mikrofonu uzatıp  sebebini soruyor:

"dış güçler abi dış güçler " diyor....

Ekonomi bilminin bize öğrettiği, üçlü sarmal; enflasyon, faiz ve kurun hangisine hakimiz. Bunları yenecek güç ve kudrete sahipmiyiz veya böyle bilgili kadro ve kararlılık bizde gerçekten var mı ?

Bu güç ve kuvveti kullanırken; çalışan, üreten, vergisini eliyle teslim edenlerin hiç vebal ve günahı olmayan milyonlarca insanın sırtına binerek mi 'ekonomik kurtuluş savaşı' için kılıç sallayacağız ?

Bugüne kadar devlet nimetlerine yedi sülalesiyle akbabalar gibi üşüşenler, lahananın yapraklarını 'kıtır kıtır ' yiyenler, iş sapına gelince 'mee !' diyerek kaçacaklar mı yine?  Yoksa vâzü nasihat ile sapı yine milyonlara mı yedireceğiz ?

Beyanatlara bakılırsa, ihracatın ithalatı karşılama oranı yükselecek. İthal girdilerin bir kısmı içeride üretilecek. Bu yeni yatırım ve en az 1-2 yıllık süre gerektirmez mi ? Mevcut sanayimizin maksimum kapasitesi % 86 dır. Bu bile ancak cari açığın %10-15'ini kapatmaya ancak yeter. Burada ki açığımız içinde yeni yatırım ve süre gerekmez mi ?

Yine açıklamalara göre 5-6 aylık süre de, enflasyon, faiz ve kur sarmalına alan ahtopoda karşı boğulmaktan kurtulacağımız ve rahatlama başlayacağı söyleniyor. Bu kadar kısa sürede bu mümkün mü ? Yoksa erken bir seçim mi var ? Hani az bir rahatlıkla şu seçimimizi bir yapalım gibisinden...Yâ sonrası ?

Önümüzde ki günler de, birbiriyle bağlantılı enflasyon, faiz, kurdan hangi veya hangilerini durdururken, diğeri serbest kalacak ?

Adamın birinin başın da üç tel saç varmış.

Berberin şaşkın bakışları altın da geçmiş koltuğa oturmuş ve "kısalt ! " demiş. Berber saça tarağı vurur vurmaz saçın biri dökülmüş. Bakmış olacak gibi değil, korku içinde "sağa mı yatırayım sola mı ? " demiş. Adam da " sağa yatır !" demiş. Sağa yatırırken de bu defa, kalan iki saçtan biri daha dökülmüş.

Adam, kızğınlık içinde " ne beceriksiz berbermişin sen, bırak dağınık kalsın !"

Demesin mi ?

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yazarlar Haberleri