KONUŞMA ADABI

.

" İnsanın sözü hikmet, bakışı ibret, susması ders olmalıdır." Demiş Hz. Mevlana. Ne güzel de söylemiş.

 

Kolay anlaşabilmeleri için hayvanlara koklaşma, insanlara konuşma yetisi verilmiş yaratılış gereği.

 

Fakat son zamanlarda ağzı olan konuşuyor ama toplumun genel durumuna baktığımızda pek de anlaştıkları söylenemez.

Peki bu tezat niye?

Son zamanlarda heceleri yutarak, eğip bükerek bir konuşma biçimi yayılmaya başladı. Özellikle gençlerimiz bunu tercih ediyorlar. Onlarla konuşurken sık sık sözlerini tekrar ettirmek zorunda kalıyorum. Türkçe mi konuşuyorlar başka bir dil mi belli değil. Şive, aksan, ağız, lehçe bölgelere ve zamana göre değişir elbet; bence bu yeni konuşma tarzı geleceğin İstanbul şivesi olmaya namzet gibi gözüküyor. O güzelim eski İstanbul Şivesi tarih oluyor ne yazık ki!

Her neyse, benim derdim başka;

Sözlerine nokta virgül koymadan, nefes dahi almadan zembereği boşalan saat gibi tekerrür ede ede konuşanlar;

Konuştukları kişinin yüzüne bile bakmadan, söz hakkı bırakmadan, gerekli gereksiz döktürenler benim asıl meselem.

Yani konuşma adabını bilmeyenler..!

Belki de onlar yüzünden konuşmak yerine yazmayı seçmiş olabilirim.

Son zamanlarda öyle çoğaldı ki bu tarzda konuşanlar.

Eline konuşma değneğini almış peş peşe konuşan birisinin yanında konu mankeni gibi kalmamak için konuya bir şey eklemek veya açıklama getirmek istediğimde devlet kapısında bekler gibi beklemek zorunda kalışlarımı hatırladım Hz. Mevlana’nın bu sözünü okuyunca .

“Bir dokun bin ah işit kâse-i fağfurdan” misali derdim deşildi.

Acaba teknolojinin hızına yetişebilmek için mi insanlar böyle koşar gibi  konuşuyorlar?

Yoksa televizyonlardaki tartışma programları mı etkiliyor insanları? Diye düşünüyorum. Bu tür programlarda konuşmacıların en fazla söz söyleme yarışı içinde arı oğul vermiş gibi sadece uğultu bırakan, kulak yoran konuşmalarının etkisinde galiba insanlar.

Sadece dil ve çene organlarının birlikteliğinden doğan ses kalabalığı mıdır konuşma?

Konuşmanın da kuralı, kaidesi ve adabı olmalı ki amacına ulaşsın.

Birbirimizi iyi anlayabilmemiz,  kaliteli ilişkiler kurabilmemizin ilk şartıdır konuşmak ama adabına uygun olması şartıyla; aksi halde kaos ve gürültü çıkartmaktan öte bir işlevi kalmıyor.

Hızlı ve aralıksız konuşmak belki süre kazandırır insana ama çok bilgili veya haklı, karşı tarafı kolay ikna eder manasına gelmez asla.

Karşıya söz hakkı vermeden monolog oluşturma çabası bencilliğin, duyarsızlığın, anlayışsızlığın bir tezahürüdür.

Karşısındaki insanın yüzüne bakmak, ona değer veren ifade ile mimiklerini kullanmak binlerce laf üretmekten daha etkilidir halbuki.

Beden dili çok mühimdir anlaşabilmek için. Bakışlar da bir tür anlaşma biçimidir. Hem dilinle hem bakışınla karşı tarafı hoşnut ederek konuşmak gerekir.

Gözlerine bakmak dedim de hiç gözünü kaydırmadan gözbebeğine odaklanmak da karşı tarafı rahatsız eder tabi ki.

Konuşmayı bilmek kadar susmayı da bilmek önemli bir kültür işidir.

Yeri geldiğinde susmanın, karşıya fırsat tanımanın ne büyük bir erdem olduğunu unutmuş sanki günümüzün insanı.

Ne güzel demiş atalarımız? “Söz gümüşse sükût altın” diye.

 

Aynı anda konuşanların genellikle kadınlar olduğu söylenirdi eskiden. “Kadın hamamı” diye bir tabir vardı. Bu koroya artık erkekler de dahil oldular. Millet olarak hep birlikte konuşuyoruz artık ama acaba ne kadarını anlayabiliyoruz?

 

 

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yazarlar Haberleri