KARAKTERE DÖNÜŞTÜREBİLMEK

.

“Oku adam ol!” sözcüğü, çocuğun veya bir gencin; anne-babasından, yakınlarından, öğretmenlerinden ve çevresinden defalarca duyduğu bir uyarıdır.

    Her söyleyenin bakış açısına göre değişen: Kimine göre iyi bir meslek sahibi olan; kimine göre aklı başında oturmasını, kalkmasını ve nerede nasıl davranacağını bilen örnek bir insan model tiplemesidir!

    Kimi insanlar getirisi bol bir meslek dalını yakalamışken, bazıları toplum içinde en çok, “bu nasıl doktor ya da mühendis veya iş adamı olmuş,” şeklindeki ithamlara maruz kalırlar. Oysa bu kişi gecesini gündüzüne katarak çalışmış, çabalamış ve okumuştur. Belki de yokluklar ve zorluklar içerisinde belli bir mesleğe ulaşma mücadelesidir bu. Ama bu mücadeleyi verirken tüm amaç belli bir hedefe varmaktır. Hedef koymak olumlu bir düşünme ve mücadele şekli olsa da hedefinin temelinde yalnız kazanmak, nasıl olursa olsun kazanmak varsa, bal yapmaz kızıl arı misali kendi çemberi etrafında vızıldamaktan öteye geçmeyecektir insan.

    Diğer taraftan, bazı insanlar, insanlık değerine kısmen de olsa ulaşmasına karşın, yaşamın çıkmazlarının kendilerine açık kapı bırakmaması karşısında yalnız kalırlar. Bunca sıkıntılar yetmez gibi bir de etiketlenirler: “Bundan hiçbir şey olmaz.”

    Oysa, “oku da adam ol!” düşüncesiyle gönderildiler okullara. Herkesin beklentisi farklı olsa da “oku!” ibaresi vardı ortak olan. Önce okumaya başladılar. Yalnız okumayla her şeyin kendiliğinden oluşacağı düşüncesiyle zorla imeceye gidiyor gibi okullara giderek.

    Okumak eylemini yalnız ders kitaplarının aktarılması olarak görenler; yalnız diploma sahibi olmayı amaçlarlar ve not ortalamasında en yüksek notu alıp takdir edilmekle sevinirler. Aslında ortaya çıkan bir çıkar konusudur bence. Oysa çok çalışkan için: Soran, soruşturan, düşünen, yeni düşünce ve ahlak yeteneklerini de bir karaktere dönüştürmeyi amaçlayabilirdik.

    Bu ülke çok evrelerden geçti. Zaman o kadar hızlı ilerliyor ki buna yetişmek için deneme- yanılma yöntemiyle yol almaya çalışmak, bizi hep gerilerde bırakacaktır.

    Okuma seferberliği yapmak ne kadar güzel bir olay… Tüm insanları kitapla buluşturmak, belki de onların bilinmeyenlere yelken açmasıdır. Dünyanın bütün kitaplarını okumaya ömrümüzün yetmeyeceğine göre seçim yapmak bir nitelik işi. Ama asıl nokta nasıl okuduğumuzun sonucunda ortaya çıkacak durum.

    Bir atasözü var: “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz,” diye. Sen sonuna kadar okuyorsun, amenna itirazımız yok! Kitabın birini bırakıp, birine başlıyorsun. Takdir de ediyoruz. Ancak, seçtiğin kitaplar daima iyiyi ve güzeli amaçlayan kitaplardansa; biz sende güzel ilişkileri neden göremiyoruz?

    Okumak, yanlışı yıkmak, doğruda bütünleşmek ve insanlara mutluluk rüzgârı estirmek değil midir? Okumak, insanın siyah puntoları görmesi; siyah puntolarda kendini ve kendisinde tüm alemi görmesi değil midir?

    Biz toplum olarak bu alanda kaybediyoruz. Okumayı bilmiyoruz. Bilmediğimiz gibi bunlar aklımızda kalıyor ya da kalmıyor. Özümüze indirip, özümseyip kazanılmış bir davranış haline getiremiyoruz. Hemen aklımıza Yunus Emre’nin şu dizeleri geliyor: “İlim ilim bilmektir/ İlim kendin bilmektir/ Sen kendini bilmezsin/ Ya nice okumaktır.”

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yazarlar Haberleri