Çoğu kez birbirine karıştıdığımız iki ekonomik kavramdır, büyüme ve kalkınma. Oysa ekonomik büyüme ve kalkınma aynı anlama gelmez.
Ekonomik büyüme adındanda anlaşılacağı üzere, ülkelerin toplam ve kişi başına düşen milli gelirinin bir yıldan diğerine gerçekleşen reel (gerçek) yani enflasyondan arındırılmış artışıdır.
Ekonomik kalkınma ise, yukarıda açıkladığımız nicel artışla anılan ekonomik büyümenin, nitelikli dönüşümlerle ekonomik ve sosyal refahı artırmasıdır. Her ekonomik büyüme beraberinde ekonomik kalkınmayı getirmeyebilir, ancak ekonomik kalkınma için mutlaka dengeli bir büyüme gerekir.
Bir ekonominin daha çok üretim ve tüketim yapması, dış ticaret hacmini artırması, gelir-gider dengesini bu yolla kurması ekonomiyi büyütür. Ama bunun adı kalkınma değildir. Kalkınma büyümeyle birlikte toplumun yaşam standartlarının yükselmesi, insanların her yönden kendilerini daha mutlu oldukları bir ortamda yaşamalarını sağlamaktır.
Gerek yaşadığınız yer gereksede tatil beldende, sokağa çıktığınızda; eskiye göre trafik yoğunluğu, ses ve hava kirliliği yaşamıyor, kendinizi, çocuk ve hayvanınızı daha güvende hissediyor, işten dönenlerin mutluluğu yüzünden okunuyorsa, yöneticilerin ulu orta görünmediği adeta hiç tanınmadığı, şehrin kurumsal olarak yönetildiği, şehir eşkiyaları, sokak kabadayılarından arınmış, mükemmel bir çevre donanım dizaynı sizi karşılıyorsa, çocuğunuzun daha donanımlı bir eğitim aldığının farkında, onun iyi bir birey olarak yetişmesi için; beslenme, sağlık, spor, eğlence ve dinletiler için devletin görünmez desteğinin farkındaysan, stresin azalmış, insanların birbirine tebessümlerini mutlu insan mutlu, çevre olarak değerlendiriyorsan, insanlar cinsiyet ve servetine göre değil, insan olduğu için degerliyse, sokakta el- avuç açan insan sayısı tükenmişse, konut kaliten, çevre kalite standardın artmışsa kalkınan bir ülkede yaşadığın için şanslısın.
Ekonomik kalkınma, yaşam kalitesi ve standardının iyileşmesini sağlar. Hiç şüphesiz ekonomik büyüme olmadan, ekonomik kalkınma olmayacağı gibi, her ekonomik büyümeninde kalkınma getirmeyeceğini bilmek lazım.
Bu ancak hükümetlerin tercihleri doğrultusunda şekillendiği gibi, şeffaf, halkına hesap verebilen, kaynakları adil ve etkili kullanabilen bir yönetimle ilgilidir. Öte yandan bu anlayışın; halkın bilinç düzeyi, sorma-sorgulama ve istekleri talep etmeleriylede ilgilidir. Halkın bu düzeye ulaşmasıda ancak iyi bir eğitimden, vatandaşlık bilincinin sağlam oluşmasıyla şekillenir.
Aslında bütün sorun, ekonomik büyümeyle elde edilen gelirin top yekün toplumun tüm katmanlarına eşit dağıtılıp dağıtılmaması noktasında düğümlenmektedir. Gelir dağılımı endeksi (Gine Katsayısı), yaşam endeksi, yolsuzluk alğısı endeksi, ekonomiye güven endeksi, hukukun üstünlüğü endeksi, kadının statüsü endeksi, insani gelişme endeksleri, mutluluk endeksi, ekonomik veri endeksleri, işsizlik v.s gibi tüm endeksler, bir ülke insanına nasıl yönetldiğinin, kaynakların nerede kullanıldığının sağlam ipuçlarını gösterir. Ülkesi ve yaşadığı topluma sorumlu bilinç taşıyanların "nasıl yönetiliyorum ?" sorusunun kısa cevaplarıda buralarda oluşmaktadır.
Görüldüğü üzere ekonomik kalkınma, içinde ekonomik büyümeyide içeren insana pozitif dokunan daha kapsamlı bir ifadedir. Ayrıca gelecek nesillerin ihtiyaçlarınıda ihtiva eden, kaynakların akılcı kullanımını, her türlü israfı men eden bir kavramdır.
Ekonomik büyüme kalkınmanın olmazsa olmaz bir parçasıdır. Çünkü kaynakların genişlemesi ve daha yüksek gelirler kalkınma hedefleri için gereklidir. Ancak eşitsizlik, yoksulluk ve çevresel yıkım gibi sorunlar büyüme ile değil sosyal politikalarla ele alınır. Şunuda söyleyebiliriz; bu durumlar dinamiktir. Engelsiz soran-sorgulayan bir halk, kısaca demokratik bir yönetimle ilgilidir.
Örneğin petrol gelirleriyle yüksek büyüme gösteren; Nijerya, Venezuela, Angola gibi ülkeler gelir eşitsizlikleri, yolsuzluk, yoksulluk, hukuksuzluk, eğitim ve sağlık hizmetlerine ulaşımda ciddi sorunlar yaşamaktadır. Kezâ yüksek büyüme gösteren Hindistan; sosyal, bölgesel eşitsizlik, eğitim ve sağlıkda yaşanan ciddi sorunlarıyla dikkat çekmektedir.
Hem büyümeyi hemde kalkınmayı etkin ve verimli olarak gerçekleştiren, hesap veren bir demokrasileriyle, hukukun üstünlüğü, düşük yolsuzluk, yüksek yaşam standardına sahip "gelişmiş" veya "yüksek gelirli ülkeler" olarak adlandırılan Norveç, İsviçre, Danimarka v.s gibi ülkelerde Dünya'mızda mevcut.
Kalkınma ve büyümeyi eş zamanlı olarak başarmanın yolu, çeşitli ekonomik, sosyal ve çevresel politikaların dengeli ve bütüncül olarak uygulanmasını gerektirir. Bu ise, şeffaf, hesap verebilen, hukukun üstünlüğüne inanmış, adil ve etkili politikalarla ancak mümkündür.
Darısı başımıza olsun !