Hakkımı Helal Etmiyorum

.

Dokunuş

Hayrımızı şer eyleme İlȃhî!

Nefsimizi gür eyleme İlȃhî!

Basiret hissinden uzaklaştırıp,

Gözümüzü kör eyleme İlȃhî!

                                  A.S.D

       Acaba düşündüklerinde yüzleri kızarıyor mu? Utanıyorlar mı geçmişte yaptıklarından? Allah’tan mağfiret diliyorlar mı? Sığaya çekiyorlar mı kendilerini?

       “Kimde ne hakkınız var ki?” demeyin zinhar. Değil mi ki boynuzlu koç, boynuzsuz koçtan ”Mahkeme-i Kübra”da hakkını alacak… Değil mi ki habbeden kubbeye hesap sorulacak… O halde özellikle davacı olacağım bunlardan… Tarihe karşı sorumsuz davrananlardan ve basireti bağlananlardan ve de; “Kel kargayı bülbül” diye satanlardan elbette.

       Yani bir kısım “Yeni Asyacı” Nurculardan, idare-i maslahatçı Süleymancılardan ve de Yüce İslam Dinini (sümme hâşâ) aksesuar mahiyetinde kullananlardan… Bilemiyorum da, şayet nedamet hissi taşısalar bile, bu ancak kendi günahlarının kefaretine mebnîdir. Kul hakkı kapsamında milyonların hakkını ödemeye şamil değildir asla…

       Peki, niye mi? İşte gerekçelerim:

       Bir gereksiz adamı kırk yıl, başımıza bela ettikleri için…

       Bir nursuzu, “Nurlu Süleyman” şeklinde yutturdukları için…

       Risale-i Nur’un hakikatlerini bir masona peşkeş çektikleri için…

       Üstat Bediüzzaman’ı asılsız mektuplarla töhmet altına soktukları için…

       Geleceğimizi, destekleriyle birlikte kararttıkları için…

       Dile kolay tamı tamına kırk yıl… Orta yaşta bir ömür neredeyse… Ve bir gereksiz adam… Kokmaz, bulaşmaz, duymaz, aldırmaz; sağır ruhlu, sağır yapıda… Tekmil günah galerisi… Makam sevdalısı ve “ben” merkeziyetçi… “Ben varsam âlem var.” nobranlığında; yokluğundaysa memleketi;  “Bade harabül Basra.” şeklinde görenlerden… Asırlık yaşına rağmen, hȃlȃ da öyle ve hȃlȃ da karıştırıcılık yörüngesinde… “Gel otur şu koltuğa.” teklifi dâhilinde, “Artık bizden geçti.” lafını kesinlikle işitemeyeceğiniz aç gözlülük liyakatinde…

            Böylesine bir gereksiz adamı; “Elinde Kur’an, göğsünde iman ve geliyor İslam köylü Nurlu Süleyman!” yeltemesiyle uçurdular ve uçurdular. Dağlara taşlara aynı minval yazılar yazdılar. Çok süfli propaganda yaptılar. Merhum Erbakan Hoca’ya; “Yeşil komünist”, yaftasını yapıştırdılar.  “Dışı yeşil, içi kırmızı” benzetmesinde bulundular.  “Bir vakti beş yerde kılıyor” iftirasını attılar. Neler ve daha neler…

       Adını yanlış hatırlamıyorsam, (isim muhayyerdir) Ali Çavuş namıyla bilinen kişinin ağzından ve “yediemin”inden; güya Bediüzzaman’ın Demirel’e yönelik övgü dolu mektubunu yayınladılar. Yine güya üstadın “sır kâtibi” hüviyetindeki kişiye; vefatından sonra söz konusu mektubu açığa çıkartması hususunda ve kamuoyuna ifşası bağlamındaki talimatının mevcudiyetini dillendirdiler. Çoğu zaman, MSP eğilimli muhafazakâr muhalif kanadı akim kılma cihetinde; Eûzü billahi mine'ş-şeytani ve's-siyase moduna geçerken, diğer taraftan; “Ehven-i şer” ayağına yatarak, Demirel’e omuz verdiler.

       O Demirel ki, vurdumduymazlığından mülhem; “Yollar yürümekle aşınmaz.” sözünün mucidi. “Benzin vaadı da biz mi içtik?” ifadesiyle acziyetin tepe noktası... İlksan yolsuzluğu üzerine; “Verdimse ben verdim!” kayırmacılığının baş aktörü. “Başörtüsüyle okumak istiyorlarsa Arabistan’a gitsinler.” absürtlüğünün mimarı. “Dün dündür, bugün bugündür.” Kelam-ı kibarıyla (!), ricat uzmanı. “Ben altı kere gittiysem yedi kere geldim.” pişkinliğinin müseccel markası… 

       Hülâsa gök devrilse, vestiyerde şapkasını aramanın ötesinde istifini bozmayan ve kılını kıpratmayan bir numune şahsiyet…

       Şimdi de,  “Yeni Asyacı” Nurcuları ve Süleymancıları aratmayacak kıratta bir “Cemaat”çilik versiyonuyla karşı karşıyayız. Bir hayli palazlanmış ve serpilmiş vaziyetteler. Mevcut meşru hükümete yön belirleyip ahkâm kesiyorlar, kafa tutup direniyorlar, şartlar öne sürüp ömür biçiyorlar vs.

       Denedikleri her yol, mubah kendilerince. Neredeyse yollarının tümü Roma’ya çıkmaktadır. Veyahut da Pensilvanya’dan,  kavis çizerek Vatikan’a uzanmakta… Keza “hizmet” adı altında Cemaatçilikleriyle maruf bu kesimin de, destekledikleri malûm kişi; hiç kuşkusuz Demirel’di zamanında. Şu an itibariyle bir Demirel yoksa da; profilini aramanın, ihdas etmenin tekmilce telaşındalar. Azmen ve cezmen gayretlerini de alenen sürdürmektedirler.

       Öyle ki şol kararlılık neticesine münhasır çapsız çapulculardan tutunuz da; uluslar arası şövalyelerden dahi medet ummaktalar nitekim. Sınırsız “hoşgörü”nün ve “diyalog” teranesinin yerindeyse yeller esiyor şimdilerde… Rant sevdası nelere kadirmiş meğerse…

       Ve işte bunlara hakkımı helal etmemekteyim. Yeni Asyacı Nurcusundan, Süleymancısına ve de  “diyalog” üftȃdelerine değin… 

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (3)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.

Yazarlar Haberleri