Hakaret Ederek Kendinizi Sevdiremezsiniz

.

1 Kasım seçim sonucunu değerlendiren “muhalif” kesimin elindeki tek koz, yenemediği partiye oy veren insanlara hakaret etmek. Aslında bu yeni bir taktik değil.

Siyasi partiler ve ona gönül veren insanlar, seçime giderken ve seçim sonrası farklı şekilde değerlendirme yaparlar.

Bunların içinde hakaret etme yok.

Bunlardan birisi elbette ki kendi kendini sorgulamadır.

Kazanan partilerin nasıl kazandığı üzerine analizler yapılır.

Toplumun çoğunluğu bu partiyi niye seçti?

Nasıl bir umut verdi ve bu umutlara nasıl güvenildi?

Güven veren dil, hangi dildi?

Kampanyayı hangi argümanlar üzerine kurdular, toplumda bu nasıl etkili oldu?

Daha çok elbet, çaldığı şarkı, söylediği slogan, mitinglerdeki kalabalık ve coşku…

Bütün bunlar, sadece kazanan parti tarafından değil, muhalif partiler tarafından da tek tek analiz edilmesi gerekir?

Bu sorgulamada hakaret olmadığı gibi ikinci sorgulamada da hakaret yoktur.

Çünkü hemen sonra “biz neden kabul görmedik”, bölümüne geçilir.

O kadar uçuk kaçık vaatler verdik, neden toplum inanmadı”, diye sorgulanır?

Adayların dili, yaklaşımı, sıcaklığı, soğukluğu tek tek analiz edilir.

Mitinglerde neden kalabalık olmadığı, coşkunun neden bir türlü tutturulamadığı da sorulur?

En önemlisi o kadar çalışma yaptık, o kadar vaatlerde bulunduk neden güvenilmedi, güven sorununun esas nedeni nedir?

Buna benzer yüzlerce şık tek tek irdelenir ve bir dahaki seçimde, aynı hatanın tekrarlanmamasına dikkat edilir.

Ama bizde bu durum ne yazık ki böyle olmuyor.

Bir kez, iki kez, üç kez, on kez, on beş kez başarısız olan partilerin sığınabileceği bir bahane hep bulunuyor. Mesela “sorumluluğumuz daha da artmıştır” gibi…

Bu cümlenin içinde kendini sorgulama ve rakibinin başarısını analiz etme yok.

İstifa etmeyeceğim de, danışmanlarım sadece bu cümleyi buldu var, başka bir şey yok.

Var elbet, daha başkaları da var; seçmeni aşağılamak…

Özellikle laik-Kemalist ve sol kesimin yıllardır yaptığı, bu seçimde de sürdü.

Kendilerine oy vermeyen herkes koyun sürüsü…

Milli irade, sadece kendilerine oy verilince tecelli ediyor.

Demokrasi, sadece kendilerini tercih ettiğinde güzel, aksinde diktatörlük…

Sandıktan çıkana saygı göstermek için, çıkan oyların kendilerini işaret etmesi gerekir.

Kendilerine oy verilince bütün millet akıllı, ileriyi gören, kafasında bir beyin taşıyandır.

Kendilerine oy veren herkes aydındır, yoksa cahil.

Zaten kendilerine oy verilmemesinin nedeni, toplumun zeka seviyesiyle alakalıdır.

Hepsi aptaldır, hatta Aziz Nesin’in dediği gibi bu toplumun yüzde 60’ı aptaldır.

(AK Partiye oy verenlerin oranı yüzde 60’ın üzerine çıktığında ne diyecekler doğrusu bunu da merak ediyorum.)

Oysa hiç kendilerini, sorgulamıyorlar…

Milleti aptal yerine koyarak oy istenmeyeceğinin farkında değiller.

Koyun olduğunu söylediğin bir toplumdan, oy isterken yüzünün kızarması gerektiğinini düşünemiyorlar.

ğiller.

Her fırsatta cahil, göbeğini kaşıyan, koyun sürüsü, beyinsiz, aptal dedikleri halktan nasıl oy istemeye yüzleri olacağını sorgulamak gerekirken, seçim sonucunda da aynı hakareti sürdürebiliyorlar.

Hatta seçim günü “Oy kullanmaya giderken yanınıza alınız” diyerek bir beyin resmi yayınlayacak kadar aptallar.

Eğer siz her insandaki beynin, aynı düşüneceğini sanıyorsanız zaten beyinsiz olan sizsiniz…

Eğer siz, sadece size oy veren, sadece sizin gibi düşünen, sadece sizin desteklediğinizi destekleyen ve sadece sizin düşündüğünüzü düşünenlerde beyin var sanıyorsanız, bu, beynin ne işe yaradığından habersiz olduğunuzu gösterir.

Ya siz robotsunuz ya da milletin robot olması için adeta bir çaba içindesiniz…

Ya siz sırılsıklam salaksınız ya da milleti enayi sanıyorsunuz…

Bu yargınız değişmediği müddetçe, bu milletten oy almanız mümkün değil.

Elbette alırsınız; tek parti diktatörlüğü kurarsınız, açık oy, gizli tasnif yaparsınız, her insanın başına bir asker, bir polis dikersiniz…

Ya da ne bilim şakaklara birer silah dayarsınız, ateşlemeye hazır bomba yerleştirirsiniz…

İşte belki o zaman “korkudan” da olsa bütün toplum size kuzu kuzu oy verir.

Eğer bu toplumun teveccühüne mazhar olmak istiyorsanız, toplumun değer yargılarını, beklentilerini ve yarına dair umutlarını iyi bilin…

Ve asla hakaret ettiklerinizden, aşağıladıklarınızdan, küçük gördüklerinizden, tepeden baktıklarınızdan oy moy da istemeyin, vermezler…

Tweetimden seçmeler

Halkın ne istediğini bilmeyenin “vah vah” edeceği zamandır, bu zaman.

www.naifkarabatak.net

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yazarlar Haberleri