GÜREŞ BİZİM ATA SPORUMUZDUR

.

Top ile (basketbol, voleybol, futbol dâhil) hiçbir şekilde kontak bağım olmadı çok şükür. Sevmedim, sevemedim daha doğrusu bu yabanıl spor tezahürünü. Onu daima geleneksel sporlarımızın böğrüne saplanmış bir zehirli hançer gibi görmüşümdür.

Toplum, her ne kadar topla yatıp topla kalksa da; ben toplumdışı yapımla iftihar etmekteyim. Hayatımda bir kerecik bile, gerek stadyum da gerek televizyon da maç izlemedim. Gazetelerde topla ilgili spor sayfalarını hiç okumadım.

Dünyada gelişen sosyal, kültürel, siyasal ve sanatsal olaylara özellikle ilgi duyduğum halde, söz konusu spora; asla ilgi duymadım, asla ısınamadım, asla dikkatimi çekmedi.

Ama mutlaka vardır bir sebebi…

Belki de toplumun bilinçaltına aşırı derecede kasıtlı mahiyette yerleştirilmesinden kaynaklanmaktadır.

Belki de yarım asrı geçkin bir süredir, devlet çarklarını işleten idarecilerimizin; inisiyatiflerini tümden futboldan yana kullanıp, ata sporumuz güreşi öksüz bırakmalarına karşı bir aksülameldir.

Belki de gençlerin ve gelecek kuşakların lâvını böyle söndürmek düşüncesine, bir münferit tepkidir benimkisi.

Eğer futbola tanınan hak ve tolerans, ata sporumuz güreşe de tanınmış olsaydı; belki de bendeki münferit tepkilenme, yerini hoşgörüye bırakacaktı.

Artık her neyse…

Ben güreşi seviyorum arkadaş!..  Sevmekte ne ki?.. Delisiyim adeta, kara sevdalısıyım!..

-Hiç bir pehlivan, benim kadar ıslıkla Köroğlu havasını çalmadı.

-Hiç bir pehlivan, er meydanlarında benim kadar can havli güreşmedi.

-Hiç bir pehlivan, benim kadar rakibini tuş etmedi.

-Hiç bir pehlivan, benim kadar peşrev çekmedi.

-Hiç bir pehlivan, benim kadar uykusunu yitirmedi, benim kadar düşünü görmedi ve rüyasına yatmadı güreşin.

-Hiçbir pehlivan, benim kadar güç ve hayâl dopingi almadı.

Galiba anamdan doğarken güreş içgüdüsüyle doğdum ve güreş içgüdüsüyle öleceğim.

Koca Yusuf’u ve diğer cihan şampiyonlarını “ervah-ı âlem”de ben eğittim ve ben yetiştirdim. Türkün yenilmezliğini ben haykırdım dünyaya… Eğilip üç kere toprağı öperken dahi, mütevazılığımdan mülhem; varlık içre “hiç”liğe bürünmeyi ben ispatladım. Rakibimi tuş ettikten kelli, sırtını okşayarak ben kaldırdım düştüğü yerden.

Yetmez mi?..

Hülasa güreş benim hem bedenim, hem ruhum, hem de uzatmalı sevgilim. Deyim yerindeyse, yıl itibariyle doyduk diyebilirim yapılan güreşlere. Neredeyse sevgiliyle büyük randevular gerçekleştirdik. Ne yazık ki Elbistan ilçemiz müstesna, ilimizin hinterlandında hatta daha da ötelerde…

Kahramanmaraş kent dâhilinde, Türkoğlu’nda, Afşin’de, Göksun’da, Boyalı’da, Dereköy’de, Ilıca’da, Dereboğazı’nda, Kadirli’de, Kozan’da, Gaziantep’de ve birçok yörelerinde, Yayladağı’nda, Altınözü’nde;  “Karakucak, Aba, Kısa Şalvar Güreşleri” adı altında centilmence müsabakalar izledik.

Bunların çoğu, Türkiye Geleneksel Spor Dalları Federasyonu as başkanı hemşehrimiz Şahin Hopur’un öncülüğünde yapıldı ve toplam da; aba, kısa şalvar olmak üzere on dokuz (19) müsabaka gerçekleştiridi.

Eğer gerilere gidersek, eskiden bahis mevzu güreşler; birkaç gönüllünün çabaları neticesinde ve halkın katkılarıyla icra edilirdi. Şimdiyse Cumhurbaşkanımızın geleneksel spor dallarının eski ihtişamına kavuşması yönünde, ilgili bakanlıklara bizzat talimatlar verdiğini yakinen biliyoruz. Hatta mahdumu Bilal Erdoğan’ın da; Dünya Etnospor Dalları Konfederasyonu Başkanlığına getirilmesi aynı cümledendir.

Keza TGSDF Başkanlığına getirilen Dr. Hakan Kazancı ise, hakikaten müstahkem bir isimdir doğrusu.

***

Biraz da Analitik düşünceyle ve eleştirici perspektiften baktığımızda, çözüm önermeli bazı olumsuzlukları sıralamak mümkündür.

Mesela: karakucak nizamnamesinde belirlenen pırpıtların zıddına, genellikle yarı meşin ve kaygan  kispetler giyilmektedir. Rakipler arasındaki hakkaniyete uymayan bu yanlış uygulama, bir an önce kaldırılmalıdır.

Ve yine mesela; “Kısa Şalvar Güreşleri” denilmesine rağmen, geçmişte er meydanlarında babadan dededen gördüğümüz güreş şalvarlarına hiç mi hiç benzemeyen, sallapati kıyafetler kullanılmaktadır. Burada da, hem rakiplerin seyirciler açısından daha kolay tanınmalarına yönelik; hem de işin ciddiyeti bakımından iki renkten müteşekkil “tek tip” bir şalvar standardı getirilmelidir.

Diğer bir önemli husus; genellikle ağır sıkletteki pehlivanların, pehlivanlığın şanına-şiarına yakışmayan tarzda ve hatta binlerce seyirciyi de hiçe sayarak anlaşmalı güreş tutmaları…  Böyle saygısızlığa kalkışanlara asla müsamaha gösterilmemeli ve (hakem kurulu kararıyla) derhal diskalifiye edilmeleri sağlanmalıdır.

En önemlisi de, ismi öne çıkan ve kendisini ağıra satan bazı pehlivanlara yüksek meblağda yolluk ödenmesi… Bunun yerine, o bölgenin sportmen çocuklarına prosedüre uygun mahiyette, teşvik amaçlı destek verilmelidir.

Tespit noktasında, başka olumsuzluklar da vardır mutlaka. Velâkin ben düzeleceği kanaatindeyim.

Dolayısıyla ata sporumuzu yeniden eski ihtişamına kavuşturmak için canla başla çalışanları buradan kutluyorum. İnşallah, bahar uyanışıyla er meydanlarında tekrar görüşmek üzere…

İlla da Elbistan’da…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yazarlar Haberleri