Gönül Dünyamızı Aydınlatan Mümtaz Şahsiyetler -11-

.

Gönül ve ruh dünyamızı aydınlatan büyüklerimizi unutmamak adına O zatların, miladi, hicri doğum ve ölüm tarihlerine göre; yıldönümleri geldiğinde hayatlarına dair kısa bilgileri derleyerek her Cumartesi bu köşede yazmaktayım. Bu hafta ki gönül dünyamızı aydınlatan mümtaz şahsiyetlerden bazıları:

BAHATTİN KARAKOÇ

Türk Edebiyatının “Dede Korkut”u, “Beyaz Kartal”ı  şair, yazar, gönül adamı, 5 Mart 1930'da Ekinözü’de doğdu. İlkokul 3.sınıfa giderken bir haftada eski yazıyı öğrendi ve bir ayda da Kuran-ı Kerimi aktardı. Ölünceye kadar yakasını bırakmayacak olan şiirin rüzgârına da aynı zaman diliminde yakalandı. 1944 tarihinde memurluğa atandı. Kahramanmaraş’taki sağlık kuruluşlarında 32 yıl 8 ay sağlık memuru olarak çalıştıktan sonra kendi isteğiyle emekli oldu. 1983'te Kayseri Sanatçılar Derneği'nce "Yılın Şairi" seçildi. 1986'da "Bir Çift Beyaz Kartal" kitabıyla şiir dalında Türkiye Yazarlar Birliği ödülü, 1991'de ise Diyanet Vakfınca düzenlenen münacat yarışmasında "Beyaz Dilekçe" şiiriyle birincilik ödülü kazandı. "Türkçe'nin Uluslararası 2. Şiir Şöleni" için gittiği Almatı'da 1993'te "Büyük Abay" ödülüne layık görüldü. Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi tarafından 2014'te "fahri doktora unvanı" verildi. Bir çok eser kaleme aldı.  Prof. Dr. Sadık Kemal Tural “Bahattin Karakoç kırk yıllık şiir maceramızın dünyasında kendi şiir tekkesinin şeyhi olanlardan. Üslubu, hassasiyeti ve form kullanmasıyla adeta bir şiir şeyhi “derken”, Prof.Dr.Ahmet Bican Ercilasun, ”Karakoç şiir altın arayıcısıdır ve fakat yalnız altın arayıcısı değil, o bir dil kuyumcusudur da. Ay’ı, güneşi dağı, düzü, geceyi, gündüzü bir mücevher halinde bize sunar ve müthiş bir söz virtüözüdür. Kelimeyle şiirle bizi büyüler ve kendinide bizi de uçsuz bucaksız hayal alemlerinde uçurur” demektedir. ” Mola yok, yola revân” diyor ve hâlâ sımsıcak şiirler yazıyordu. Onu en son geçen yıl Kahramanmaraş Kitap fuarında görmüştüm. Kitaplarla, şairlerle, yazarlarla, dostlarıyla sanki vedalaşır gibiydi. Fırsat bilip elini öpmüş ve resim çekilmiştik. Bir gün sonra; Dolunayların solduğunu, Beyaz Dilekçelerin sustuğunu,  Ihlamurların öksüz kaldığını öğrendiğimizde, hüznümüzü gönlümüze gömdük. Türk şiirinin “Beyaz Kartal”ı 17 Ekim 2018 de uçup gitmişti. Rahmetle anıyoruz. 

ALİYA İZZETBEGOVİÇ

 

8 Ağustos 1925 tarihinde doğdu. Daha Lise çağlarında “Müslüman Gençler Kulübü”nü kurdu. İslami görüşü savunduğundan mevcut yönetimin hedefi haline geldi, beş yıl hapis cezasına çarptırıldı. 1980'de Devlet Başkanı Tito'nun ölümüyle ülkede kısmen bir demokratikleşme sürecine girmişti. 1983'te "İslamî Manifesto" sunu yayınladı.  Mevcut rejim, Avrupa'nın ortasında İslam Cumhuriyeti kurmak istemesiyle suçlayarak, 14 yıl hapis cezasına mahkûm edildi. 1988'de çıkarılan bir afla da serbest bırakıldı. 1990 tarihinde Bosna'da Genel Seçimleri kazanarak Cumhurbaşkanı oldu. Bosna-Hersek, 1 Mart 1992'de gerçekleştirdiği referandum sonrasında bağımsızlığını ilan etti. Ancak Sırplar hemen arkasından Müslümanlara karşı savaş açarak katliama başladılar. Özellikle camileri ve İslamî izler taşıyan tarihî eserleri tahrip ettiler. Bu bittiğinde 250 bin insan hayatını kaybetmiş, 1 milyondan fazla insan da mülteci konumuna düşmüştü. 19 Ekim 2003 tarihinde Saraybosna'da vefat eden Aliya İzzetbegoviç, yaşamı boyunca hep İslamı yüceltmek için yaşadı. Evlad-ı fatihanın varlığını Avrupa’da gösterdi. “İslam Manifestosu, İslam Deklarasyonu ve İslamî Yeniden Doğuşun Sorunları, Doğu ve Batı Arasında İslam, Tarihe Tanıklığım.”  Gibi eserler kaleme aldı. Bilge Kral” olarak tanıdığımız, Aliya İzzetbegoviç, zihinlere kazınan güzel sözleri de vardır, demişti ki; “Kur`an edebiyat değil, hayattır; dolayısıyla O`na bir düşünce tarzı değil, bir yaşama tarzı olarak bakılmalıdır.”,  “Yeryüzünün öğretmeni olabilmek için gökyüzünün öğrencisi olmak lazım.”, “Din ahlaktır; onu hayata geçirmek ise terbiyedir.” Vefatının 16. Yıldönümünde Rahmetle anıyoruz.

NEYZEN HALİL DİKMEN

1906 yılında İstanbul’da doğdu. 1927 de Sanayi-i Nefise Mektebi’ni bitirdi. 1928 de Paris’e gönderildi. Orada üç yıl resim öğrenimi görerek, Kayseri ve Galatasaray Lisesi’nde resim öğretmenliği yaptı. 1937 de Resim ve Heykel Müzesi Müdürlüğüne getirilen. Halil Dikmen aynı zamanda usta bir Neyzendi. Osmanlıdan beri gelen neyzen geleneğinin en önemli üstatlarından Hacı Emin Dede’nin öğrencisidir. Ve geleneğe bağlı kalarak Ney’de Aziz Dede tavrını sürdürdü. Halil Dikmen’in hayatta olan iki önemli öğrencisi var. Bunlardan biri yaşayan en usta neyzen olarak bilinen Kutbu’n Nâyî Niyazi Sayın, Diğeri de aynı zamanda minyatür sanatçısı da olan Ahmet Yakupoğlu’dur. Niyazi Sayın, “O’nun ney’ini duyduğum an neyzenliğimden utanıyorum” derken; Ahmet Yakupoğlu ustasına “Aman Yarabbi! Kamış aynı kamıştı, fakat onun çıkadığı ses nerede, benimki nerede? Mevlana’dan mı geliyordu, Meragi’den mi, Itri’den mi? Bir esrar ki bilinmez! Öyle süslemeler ve öyle çarpmalar yapıyordu ki mucize gibi bir şeydi! Ağzım açık dinleyip bakardım ve o günden sonra teslim oldum kendisine” Halil Dikmen, tatlı dili, zarafeti, beyefendiliği ve ziyaretine gelen bütün dostlarını tatlı gülümseyişiyle ve “erenler”, “mîrim”, “sultânım”, “cânım efendim” gibi, İstanbul beyefendilerine has hitap etmesi en belirgin özelliklerindendi. 17 Ekim 1964'te görevi başında vefat etti. Onu ressam bilenlerin gözlerinde renkler ve şekiller uçuşurken, neyzen olarak tanıyanların ise, kulaklarında olağanüstü taksimlerinin nağmeleri geziniyordu. Vefatının 55. Yılında Rahmetle anıyoruz

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yazarlar Haberleri