Gök kapılarından geçmek

.

En çok kandil gecelerinde açık olur gök kapıları, bilene… Seher vaktine kadar ruhumuzla, kalbimizle baş başa kalmayı denemeliyiz. Göğü bir iklim merkezi ve hava olarak tasavvur ediyorsak, gök kapılarından haberimiz yoktur. İnsan-ı kâmillerin sözleriyle tâlim edip, göğe bakmayı öğrenmek gerek önce.

GÖK KAPILARI GECE AÇILIR

Geceleri gök kapılarına seyr ü sülûk etmenin ulvî heyecanını yaşıyor muyuz? İnsan-ı kâmillerin anlattığına göre gök kapıları geceleri daha çok açılırmış. Eğer hakiki, yâni tasavvufî mânadaehl-i geceyseniz ve uyanıksanız gök kapılarının rüyasını görüyorsunuz demektir. Gecenin ikinci yarısı namaz kılmayı seven Efendimiz Aleyhisselâtüvesselâm’ın sözüdür: “Gök kapıları geceleri açılır. Allah bu vakitte kullarına rahmetle bakar.”

Bu kudsî sözden dolayıdır ki ibadet niyetiyle uykuyu fedâ eden teheccüd ehli bahtiyardır. Çünkü Allah, gece ehlinin yâni gece ibadet edenlerin Efendimiz Aleyhisselâtüvesselâm ile birlikte olduklarını buyurmuşlardır.

YEDİ KAT GÖK KAPISININ TÂLİMİ

Önce birinci kat gök kapısına ulaşmak gerek. Bu kapı Nefs-i Emmâre kapısıdır. Aklını ve kalbini maddî olana ve mâsivaya kaptıranların durağıdır. Kötülüğü emreden kapıdır ki niyeti hâlis olanlar için nefsin kötü huylarının farkına varıp, secde ederek güzel ahlâka çevirmenin başladığı yerdir.

İkinci kat gök kapısına ulaşanlar Nefs-i Levvame kapısına geldiklerini bilmelidirler. Hevâ, heves ve kendini beğenme gibi kötü huyları kınayan nefs kapısıdır ki ulaşanlar gaflet uykusundan uyanır, kalp nuruyla aydınlanır, kendisini kınamaya başlar ve kötülükten tövbe ederler. Bu kapıda vazifesini tamamlayanlar için endişe bitmiştir, kalpleri ve imanları tamdır, üçüncü kat gök kapısına kolayca ulaşırlar.                                                                                                                                        

Üçüncü kat gök kapısı Nefs-i Mülhime, yâni ulvî aşk kapsıdır. Nefs sahibi bâzan ağlayıp acı çeker, sonra sakinleşir, kalbini ihya etmeye başlar ve mânevî haller yaşar. Bütün azaları ile bir daha günah işlememek üzere tövbe eder. Fakat bu kapıya ulaşan yine de nefsinden emin değildir. Çünkü şeytan bu kez de “Sen artık Allah yoluna girdin…” diyerek aldatmaya çalışır.

Şeytan engelini aşanlar dördüncü kat gök kapısı Nefs-i Mutmainne kapısına ulaşırlar. Bu kapıya ulaşanlar insan-ı kâmil vasfını haiz olanlardır. Beşerî sıfatlardan kurtulup, Allah’ın ahlâkıyla ahlâklanan zatlardır ve Allah aşkının ateşiyle cezbe hâlindedirler. Kalplerine “Hayy” ismi telkin edilir. Belli ölçüde keşf sahibidirler. Fakat henüz maddî âlemin perdelerinden kurtulamamışlardır. Şeytan arada bir görünüp, “Ben sizin en yüce Rabbinizim…” sözleriyle aldatmaya çalışır.

Beşinci kat gök kapısı Nefs-i Râzıye kapısıdır. Maddî varlıkların tamamından geçmeden ulaşılmaz. Allah'ın cemâl ve celâlî tecellilerine mazhar olmuş, hiçbir hâl ve şartta şikâyeti bulunmayan, keramet, zühd, ihlâs, riyazet vasıflarını haiz velî kulların ulaştığı kapıdır. Allah'tan başka her şeyi terk etmiş, tam bir teslimiyet ve rızâ hâlindedirler. Kalplerine “YâHakk” ismi telkin edilir. Böylece halifelik makamına yükselir ve ilâhî huzura erişirler.     

Altıncı kat gök kapısı, yâni Nefs-i Marzıyye kapısına ulaşanlar evliyalardır. Her nefesiyle müşahede, Allah’a teveccüh, îmanının enginliği ve yakînin derinliği üzeredirler. Kalplerinde Allah'ın isim ve sıfatlarının tecellileri zuhur eder. Hataları bağışlayıcı ve ayıpları kapatıcıdırlar. Herkese şefkat gösterir, iyi zanda bulunurlar. Kalplerinde Halk ile Allah sevgisi bir aradadır. Bu kapıya erişmiş olanlardan Allah ve kulları râzıdırlar. Keşf ve keramet gibi hallere sahiptirler, fakat buna önem vermezler.                                                                                                                     

Yedinci kat gök kapısı, gök kapılarına seyr ü sülûkun son durağı olan Nefs-i Sâfiyye kapısıdır. Sırrın sırrına sahip bir mertebedir ve çoklukta birlik, birlikte çokluk âlemidir. Bu kapıya ulaşanlara Allah'ın bütün isim ve sıfatlarının tecellîlerine mazhar olmuş mânasına gelen Nefs-i Sâfiyye veya Nefs-i Kâmile sahibi denir. Yâni Nefs-i şerifleri aslî sıfatını bulup nefsinden geçmiş olanlardır. “Kendini bilen Rabb'ini bilir” sözü bu kapıya ulaşanları ifade eder.

GÖK KAPILARININ KAPANDIĞI BAHTSIZ İNSANLAR…                                                                        

Dünyaya tapanlar gök kapılarını hatırlarlar mı? Gök kapılarının ilkine vardıklarında tâlimsizliklerinden dolayı ah ü vah edeceklerini düşünmezler mi? O kapıdan sağ omuzundaki ameliyle geçilebileceğine îmanları tam mıdır?

Âyet mealidir: “Âyetlerimizi yalanlayanlar ve onlara karşı büyüklenenler, onlara gök kapıları açılmaz” (A’rafsûresi, 40.âyet). 

Gök kapılarının kapandığı kullardan olabileceğimizi düşündük mü hiç? Tereddüt edip titredik mi? Veya gök kapılarının açılacağından kalp ve îmanımızla emin olmanın huzurunu yaşadık mı? Gök kapılarının kendimize kapalı olduğunu hissediyorsak dünya kokuyoruz demektir.

Ruhumuzu kıvrandıran bu tereddüt karşısında, gök kapılarından girebilmenin ilâhî tâlimine başlamalıyız her seher vaktinde. Gök kapıları niçin bana kapalı, kalbime bir nebzecik de olsa nurdan bir cezbe doğmuyor diye kendimizle yüzleştiğimizde ateş basıyorsa içimizi ümitsiz değiliz.  

Gök kapıları rahmet kapılarıdır. Gök kapılarına yolculuk rüyaları görmek gerek. Bu rüyaya niyet etmeyenler bahtsızdır. Gök kapıları yüzüne kapanan bahtsız insanlardan olmayı kim ister?(ilbeyali@hotmail.com)

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yazarlar Haberleri