Düşman Niye Uyumaz Ki

.

Atalarımız “Su uyur, düşman uyumaz” derken, cephedeki düşmandan mı bahsetmiş, yanı başında, birlikte yaşadıkları, bir arada oldukları, çay içip, sohbet ettikleri, aynı havayı teneffüs ettikleri, aynı çeşmeden su içtiklerinden mi söz etmiş, doğrusu bilmiyorum.

Ama sanki bugünü söylemiş, onu biliyorum.

Öyle karmaşık bir toplumuz ki, anlatmakla bitiremezsin; içinde güzellikler var, vurdumduymazlıklar var, bana ne diyenlere karşın, her an, yeni bir kötülüğün ince planları üzerinde çalışanlar var.

İnsanlara nasıl faydalı olurum” diye rahatından taviz veren insanlarımız var.

Kuşlara, böceklere, kedilere, köpeklere bir faydası olsun, aç kalmasın, susuzluktan kırılmasın, üşüterek, bir köşede ölüp gitmesin diye çabalayan güzel yürekli insanlar var.

Her gün, insanların hayatını nasıl kolaylaştırır, onları nasıl rahat ettiririm diye kafa yoran yöneticiler, mucitler var.

Hayatın içine girip, aksayan yönleri tespit eden ve o aksaklığı çözmek için yarış halinde olanlar var.

Gündüz farklı, gece farklı etkinliklerle insanların kültür, sanat ve sosyal ihtiyaçlarını karşılamaya çalışanlar var.

Çok uzak veya yakın ayrımı yapmadan, bir parça ekmek, bir yudum su, bir hırka ulaştırmak için yoksul ve yoksunları gözetleyenler var.

Yolda kalana, öğrenciye, düşküne, sokakta sabahlayanlara daha iyi bir yaşamın kapısını aralayanlar var.

Çok uzaklardan, evini, yurdunu terk etmek zorunda kalan muhacirlere Ensar olanlar var.

Kimsesiz çocukları arayıp, bulan, nüfusuna geçiren, öz evladı gibi bakan güzelim aileler var.

Komşusunun açlığını-tokluğunu gözetmeden, bir kap yemekle hatır, gönül alanlar var.

Ve bir tebessümü eksik etmeyenler var bu dünyada, yüzünüze karşı veya ardınızdan dualar edenler de var.

Bunlar iyi insanlar elbet, güzel adamlar bunlar. Henüz iyi atlara binip gitmeyenler…

Bir de kötüler var, ne yazık ki…

İnsanların daha iyi yaşamaması için çırpınanlar mesela…

Ayağına kadar gelen otobüsü yakan, trene suikast düzenleyenler…

Parkı, bahçeyi, ortak kullanım alanlarını tahrip edenler…

İyi insanların yaptırdığı camileri, çeşmeleri, okulları, hastaneleri yakıp yıkanlar…

Bütün güzelliklere düşman olan iğrenç insanlar.

Bütün iyilerin karşısında duran, nasıl bir yaratık olduğu anlaşılmayan mahlûklar.

Kanla beslenenler…

Başkalarının acısıyla mutlu olanlar.

Yani düşmanlar, illa da düşman olmak için çabalayanlar…

Cephede değil, başka ülkelerde değil, düşman bildiğimiz veya bize düşmanlık eden, toprağımızda gözü olan, namusumuza göz diken, malımızı, mülkümüzü yağmalayacak olan kan emici düşman kuvvetleri değil, bizden birileri…

Bizimle birlikte aynı ülkede yaşayan, aynı kentte, aynı ilçede, aynı kasabada, aynı köyde yaşayanlar…

Aynı yolu kullandığımız, aynı havayı teneffüs ettiğimiz, aynı suyu içtiğimiz insanlar bunlar…

Aynı gökyüzüne bakıyor, aynı denizde hayal kuruyoruz.

Belki aynı çay ocağında çay içiyor, belki sohbetlerimiz bile bir birine karışıyor.

Aynı yerde alışveriş ediyor, aynı yerde bütün ihtiyaçlarımızı gideriyoruz.

Ama biz, insanlar nasıl daha iyi yaşar diye kafa yorarken, onlar insanlar daha kötü nasıl yaşar diye kafa yoruyor veya yaşamayı bile bize çok görüyorlar.

Yolumuza, suyumuza, köprümüze, hastanemize, okulumuza, camimize, elektriğimize, yer altı ve yer üstü zenginliğimize ve hâsılı her şeyimize karşı çıkıyor, sayısının artmaması için çaba harcıyorlar.

Kendi akılları yetmediği için “üst akıl” alıyor, “alt akıl”a satıyorlar. Her iki taraftan da kazanıyor, bize de kaybettirmeye çabalıyorlar.

Dini kullanıyorlar, ırkı kullanıyorlar, mezhebi kullanıyorlar ve insanların hassas olduğu her alanı istismar ederek, bir birine kırdırmaya çalışıyorlar.

Her şeyi yozlaştırıyorlar, değerleri, insanları, sahip olunan her şeyi…

Sahip oldukları iletişim ağlarında kin ve nefret kusuyor, ayrılıkçılığı körükleyip, duruyorlar.

Sonra onlar iyi adamlar oluyor; ciciler, barış yanlısılar, demokrasi aşığılar ve özgürlükten yanalar…

Biz ise bilmediğimiz kötülüklerle yaftalanıyoruz, adını, sanını duymadığımız ilişkilerde bahsimiz geçiyor.

Günün bütün koşturmacasına yeni düşen bedenlerimiz, akşam yatakta huzur arıyor. Başımızı yastığa koyduğumuzda, günün muhasebesini yapıyoruz; bugün kimsenin hakkı bize geçti mi diye…

Dualar ediyoruz, kendimize, yakınlarımıza ve tüm iyi insanlara…

Düşmanın da koşturması var ve o da kurtuluşu yatakta alıyor ama başını yastığa koyduğunda, yarın nasıl kötülük eder, nereyi bombalar, hangi yatırımı engeller, insanların daha iyi yaşamasını nasıl önlerimin hesabını yapıyor.

Düşman uyumuyor, plan yapıyor.

Düşman uyumuyor, bize hayatı zehir etmek için uğraşıp duruyor.

Sahi bu düşman, hiç uyumaz mı?

Gidin uyuyun, bedeniniz de, ruhunuz da rahat etsin.

Belki rüyanızda insanlığı görür, seversiniz…

Tweetimden seçmeler

Hepimizin hayatı, yazılmamış birer romandır.

Tasalanmayın, yaşanmış olması, romanlaşmış olmasından daha iyidir.

www.naifkarabatak.net

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yazarlar Haberleri