Doğu’nun Yedinci Oğlu Olmak

.

Sezai Karakoç’un “Masal” şiiri, Müslüman Doğulu bir babanın Batı’ya ve Batı’nın Müslüman Doğu’ya bakışını anlatır. Müslüman Doğu’yla Batı’nın karşılaşması olan manzum bir hikâyedir. Hakikatte Osmanlı Batılılaşmasının, mecazen Doğulu bir babanın hüzünlü ve kahırlı bir hikâyesi. Mânasını genişlettiğimizde Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Batı karşısında trajik mağlubiyetin tahkiyesi de denilebilir.

Müslüman doğulu bir baba oğullarını Batı’ya gönderir

Doğu, İslâm medeniyetidir. Doğu’da “baba”, devleti yâni medeniyeti temsil eder. Doğulu bir baba oğullarını Batı’ya gönderir. Yedinci oğul hariç Batı’ya giden altı oğul Batı’nın değiştirme gücü karşısında mağlup olmuşlardır. Kimi bir ifsada ve Mehlika Sultan’a çok benzeyen bir kadına, kimi Batı’nın maddî sûretine kapılarak kendi medeniyetini küçümseyip değişir. Yedinci oğul Doğulu kalmanın yanında, değişmemenin de timsalidir.

Batı’ya giden yedi oğulun bir başka veçhesi olan “Mehlika Sultan’a âşık yedi genç” in hikâyesini âmâ üstad Cemil Meriç’ten dinleyelim:

“Birer çocuktu Genç Osmanlılar… Mefhumlar ve müesseselerle oynuyorlardı. Mehlika Sultan’a âşık yedi gençtiler. Meçhulü arıyorlardı, meçhulü ve mutlakı. Sonunda hepsi uslandı. Kanatları yorgun, kalpleri yaralı yurda döndüler. Gurbet kocatmıştı genç şahinleri. (…) Genç Osmanlılar bu şaşkın kafilenin en tanınmış temsilcileri. Ortak vasıfları, müstağriplikti bu gençlerin.”

Tasavvuf kültüründe Mehlika Sultan, Kaf Dağı’nda yaşayan ve kavuşmaya bir türlü vasıl olunamayan iksirli bir güzeldir. “Yedi âşık” veya yedi derviş bu muamma güzeli aramak için memleketlerini terk ederek yollara düşerler. Bu yolculuk mânevî cihetiyle ıstıraplı ve çetindir. İşte bu menkıbede yaşananlar gibi, Müslüman Doğulu bir babanın veya medeniyetin Batı’ya giden yedi oğlunun trajik hikâyesi:                                     

Birinci oğul; Batılılar “onuruna şölenler” yaparak hileyle öldürdüler                                                                                                 

Birinci oğul, “Batı kapılarında / Büyük törenlerle karşılandı / Sonra onuruna büyük şölen verdiler / Söylevler söylediler babanın onuruna  / (…) /Gece olup kuştüyü yastıklar arasında / Öldürdüler onu ve gömdüler kimsenin bilmediği bir yere / Baba bunu havanın ansızın kabaran gözyaşından anladı.”

Bu ilk acıyla baba, Batı’yı şöyle târif eder: “Batı güldü yüzümüze /Ama hep arkadan vurdu / Hep öyledir Batı / Ve hep öyle kalacaktır.”

İkinci oğul; Batılı bir kıza âşık olur, kaybeder batı imtihanını

Baba birinci oğlunun “öcünü almak” üzere ikinci oğlunu gönderir Batı’ya. İkinci oğul da Batı imtihanını Mehlika Sultana benzeterek âşık olduğu kız yüzünden kaybeder ve meçhula doğru savrulur. Baba bunu “yağmur sularının burukluğundan” anlar.

Üçüncü Oğul; Batı’da patron olunca babasına çek gönderir ve unutur aslını

“İşin künhüne varmak” üzere üçüncü oğlunu yollar Batı’ya. Makam mansıp sahibi olunca unutur babasının öğütlerini, yâni medeniyetini ve aslını: “Çok aç kaldı ezildi yıkıldı / Ama bir iş buldu bir gün bir mağazada /Açlığı gidince kardeşlerini arayacaktı / Fakat Batı’nın büyüsü ağır bastı / (…) Sonra büsbütün unuttu onları / (…) / Kravat bağlamasını öğrendi geceleri / (…) Patron oldu ama hâlâ uşaktı / (…) / Sırf utançtan babasına /Bir çek gönderdi onunla / Baba bu kağıdın neye yarayacağını bilemedi / Yırttı ve oynasınlar diye köpek yavrularına attı / Bu yüklü çeki.”                                                                                              

Dördüncü oğul; Batı’da bilgin oldu, medeniyetini inkâr etti ve silinip gitti

Dördüncü oğlunu gönderir Batı’ya: “Dördüncü oğul okudu bilgin oldu / (…) / Kendi görenek ve ülküsünü / Günü geçmiş bir uygarlığa yordu / (…) Batı bilginleri bunu kutladı / O da silindi gitti binlercesi gibi.” 
                                                                                                                                

Beşinci oğul; şairdi, Batı’nın ruhunu sezdi, ağır şiirler yazdı, eridi gitti                                                                                                               

 

“Beşinci oğul bir şairdi / Babanın git demesine gerek kalmadan / Geldi ve Batı’nın ruhunu sezdi / Büyük şiirler tasarladı trajik ve ağır / Batı’nın uçarılığına ve Doğu’nun kaderine dair / Topladı tomarlarını geri dönmek istedi / Çöllerde tekrar ede ede şiirlerini / Kum gibi eridi gitti yollarda.” 

 

Altıncı oğul; içkilere alıştırıldı, karıştı gitti Batı’nın karanlıklarına

“Sıra altıncı oğuldaydı / O da daha Batı kapılarında görünür görünmez / Alıştırdılar tatlı zehirli sulara / İçkiler içti / Kaldırım taşlarını saymaya kalktı / Ev sokak ayırmadı / Geceyi gündüzle karıştırdı / Kendisi de bir gün karıştı karanlıklara .”

 

Yedinci oğul; “kılıçtan keskin âyetlerle” gitti Batı’ya, Doğulu olarak öldü
                                                                                                                                         

Yedinci oğul, Batı seferine çıkmadan önce kılıcını kuşanmış ideal bir “diriliş” eridir. “Kılıçtan keskin âyetlerle” gider Batı’ya. “Batıyı değiştirecek, yenileyecek ve diriltecektir.” Mehmet Âkif'in “Asım”ı, yâni Batı karşısında hakikati haykıracak olan ideal bir Müslüman Doğulu’dur.

 

“Baba ölmüştü acısından bu ara / Yedinci oğul büyümüştü baka baka ağaçlara / (…) / Bir şafak vakti Batıya erdi /En büyük Batı kentinin en büyük meydanında / Durdu ve tanrıya yakardı önce / Kendisini değiştiremesinler diye / (…) Başladı oymaya olduğu yeri / (…) / Sonra yarı beline kadar girdi çukura /(…) / O zaman dönüp konuştu: Batılılar! / (…) / Altı oğlunu yuttuğunuz / Bir babanın yedinci oğluyum ben / Gömülmek istiyorum buraya hiç değişmeden / Babam öldü acılarından kardeşlerimin / Ruhunu üzmek istemem babamın / Gömün beni değiştirmeden / Doğulu olarak ölmek istiyorum ben / Sizin bir tek ama büyük bir gücünüz var: Karşınızdakini değiştirmek / Beni öldürseniz de çıkmam buradan / Kemiklerim değişecek toz ve toprak olacak belki / Fakat değişmeyecek ruhum .”

 

Doğu’nun kaçıncı oğluyuz? Bu ülkede yaşayan herkes içine bakmalı

 

Bu ülkede yaşayan herkes Batı’ya giden yedi oğul içinde kendi hikâyesini, yâni ruh ve fikirce Doğu ile Batı arasında nerede durduğunu, değişmiş mi değişmemiş mi, hayat tarzı ve zihniyetçe tastamam Müslüman Doğulu mu yoksa Batılı olmaktan başka çâre kalmadığına inanan veya a’raf’ta kalmış birisi mi olduğunu samimiyetle öğrenmelidir.
                                                                                                                                          

Müslüman Doğu’da doğup Batılı gibi yaşamak ve düşünmek fena! Müslüman Doğulu olup da eşya ve kainata Oryantalistler gibi bakan, yiyip içen bedbahtlardan olmayın. Kütüğünüz Müslüman Doğu’ya ait olmasına rağmen kendinizi Batılı gibi hissediyorsanız, derhal bir insan-ı kâmilin kapısına varıp, tâlim yapın ve aidiyetinizi sağlamlaştırın.

 

Hâsılı, Müslüman Doğulu olup da Batılı gibi yaşamaya çalışanlara sualimiz şudur: Bazen Doğulu, bazen Batılı olunmaz. Kim neye göre Müslüman Doğulu? Batı’ya giden yedi oğulun başına gelenlerden öğrenmeli. Unutmayın! “Işık Doğu’dan gelir.                                                                                                               

 

 

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yazarlar Haberleri