An yok ki, pis kokulu gıybetin pasif içicileri konumuna düşmeyelim. Bazen anide evimizin tam ortasına yayılıveriyor bu koku, bazen yolculuk amacıyla bindiğimiz aracın içerisini kaplıyor, bazen de para kazanmak için gittiğimiz iş yerini. Kaçış yok, adeta her tarafı sarmış gıybetin o pis kokusu.
Gıybet ateşe benzetilir. Ateş, odunu nasıl yok ederse gıybet ateşi de bizi yer bitirir. Sanırız ki öfkeyle, nefsimizin söyletmek istediklerini tek tek sıralayınca rahatlayacağız, karşıya zarar vereceğiz. Oysa böyle yaparak şeytanın eline bir orak veririz, tek tek uzanır da alıverir sevaplarımızı . Kolay mı kazanırız ki biz sevaplarımızı?
Hani biri ( Falancanın boyu kısadır) demişti de Peygamberimizin yanında, Peygamber Efendimiz (sav) de:
“ Bu söz denize atılsa, denizi kokutur.” Buyurmuştu. (Tirmizi)
Bak ne diyor Yüce Kitabımız da;
“ Ey iman edenler! Zannın çoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah, tevbeyo çok kabul edendir; rahim ( sonsuz merhamet sahibi)dır.” ( el-Hucurat, 11-12)
Enes (r.a) şöyle demiştir. Resullullah (sav) şöyle buyurdu:
“ İsra (Mir’ac) gecesinde, tırnaklarıyla yüzlerini parçalayan bazı kavimlerin yanından geçtim. Ben, ‘Ey Cebrail! Bunlar kimdir?” diye sordum; Cebrail; ‘Bunlar, insanların gıybetini yapan, ırzlarına dil uzatandır’ dedi.”
Bir adam, bir arkadaşıyla çok az tanıdığı bir başkası hakkında dedikodu ediyormuş. Adam o gece bir rüya görmüş. Üstünde büyük bir el belirtmiş ve onu işaret etmiş. Bir anda adam büyük bir suçluluk duygusu içine gömülmüş.
Ertesi gün bir hocaya gidip her şeyi anlatmış. Dedikodu günah mıdır? Beni işaret eden kimdi? Allah’ın görevlendirdiği bir melek miydi? Şimdi ben nasıl kendimi affettireceğim?
Adam üzgün olduğunu söylemiş ve tevbe etmiş.
Adam Hocaya” Tevbe ettim, acaba dedikodu günahından arındım mı?” diye sormuş.
Hoca, “ O kadar çabuk değil, demiş. Şimdi eve git. Çatıya bir yastık çıkar, onu bıçakla yar ve sonra bana dön. Adam söyleneni yapıp hocaya dönmüş. ‘Yastığı bıçakla yardın mı? ‘ diye sormuş. ‘Evet, parçaladım’ demiş, adam. ‘Peki sonuç ne oldu?’
‘Tüyler her yöne uçuştu,’ diye cevap vermiş, adam.
Hoca:” “Şimdi geri gidip rüzgarla dağılan tüylerin hepsini toplamanı istiyorum.”
Ama, demiş adam, bunu yapamam. Nereye gittiklerini bilmiyorum. Rüzgar, onları her yöne savurdu. İşte demiş Hoca; ‘Bu dedikodular.’
Etrafımızda yastıklardan savrulan tüyler uçuşuyor. Tüyler her yöne savruluyor. Tüyleri toplamak için daha ne bekliyoruz?
Gönlünde yaktığın gıybet ateşini, nedametle, gözlerinden gönlüne ark aç da gözyaşlarınla korlandırmaya bak. Ve yapabilirsen de gıybetten andığın gönül evlerinin tokmaklarına vur, helalleşmeye başla, etrafa kulaktan kulağa savurduğun tüyler şöyle duradursun.
Zira tövbeyle korlanan alevleri ancak helalleşerek dindirebiliriz.
Bu zor iştir amma gıybetin kefareti de üzülüp, tevbe etmek ve helalleşmektir. Hem gıybetin zararını ve kefaretini düşünme gayretine girmemiz kendimizi gıybetten alıkoymamızı sağlar.
Ne dersiniz, Mevlana Hazretlerinin nasihatin kulak verelim mi?
“Bu dünyanın dedikodusu toz gibidir. Gönül aynasını örter. Sen aklını başına al da, bir zaman için susmayı huy edin.”
Ayten Kutluay