CUMHURIYET VE KORKULARIMIZ!..

.

Milletimize özgürlük yolunu açan Cumhuriyet rejiminin kuruluşunun 85. Yıl dönümünü kutlamanın kıvanç ve sevincini millet olarak yaşıyoruz.

Dünyada adı cumhuriyet olan ama diktatörlükle idare edilen, hukuk ve demokrasinin tam yerleşemedigi onlarca ülke ve devlet var.

Ülkemizde de Demokrasi ve hukuk kurullarının tam yerleştigi söylenemez. Bunu en iyi bir ifade ile Gazeteci Hasan Cemal bu günkü Milliyet gazetesindeki köşesinde dile getirmiş. Işte o yazı;

??Evet, bugün 29 Ekim, Büyük Bayram. Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunun 85. yılını kutluyoruz.

Evet, ben de katılıyorum, modern Türkiyenin kuruluşunda bu tarihin yeri yadsınamaz.

Evet, Atatürk ve dava arkadaşlarının Istiklal Savaşıyla birlikte gerçekleştirdikleri bu reformcu atılım, tarihimizdeki en önemli dönüm noktalarının başında geliyor.

Bunlar malum.

Ezbere bilinmekte.

Çünkü her 29 Ekimde yinelenen bir söylem.

Ayrıca, aradan 85 yıl geçti ama bu klasik söylemin dışına genellikle çıkılmaz, çıkılamaz. Devletin resmi ezberi buna pek izin vermez. Cumhuriyet devleti tabulaştırmıştır bu klasik söylemi...

Cumhuriyete eleştirel yaklaşmaktan, Cumhuriyeti sorgulamaktan hoşlanmayız.

Oysa Cumhuriyetin kuruluşunda yalnız artılar yok, eksiler de var, aşırılıklar da fazlasıyla var. Aradan 85 yıl geçmesine ragmen daha hâlâ bunlara gözümüzü kapatıyoruz.

Kapattıgımız için de başlangıçta yapılan bazı yanlışların bugün Türkiyeye birçok bakımdan nasıl ayakbagı oldugunu göremiyoruz.

Ya da görmek işimize gelmiyor.

Bunlar öyle yanlışlar ki, bugün demokrasi dogru dürüst oturmamışsa, bugün hukuk devleti dogru dürüst adalet dagıtamıyorsa, bugün özgürlükler düzeni dogru dürüst işlemiyorsa, başlangıçta yapılan yanlışların bugün de devam ettirilmesinden kaynaklanıyor.

85 yıldır degişmedi.

Her 29 Ekimle birlikte "Laik Cumhuriyetin korunması" üzerine neredeyse ezbere bildigimiz nutuklar dinleriz.

Korku nutuklarıdır bunlar.

Hep düşmanlardan söz edilir bu nutuklarda, gelip Cumhuriyetimizi ham yapacak düşmanlar... Dile kolay, tam 85 yıldır ayakta kalabilmiş düşmanlar...

Bu düşmanların Cumhuriyetin yanlışlarıyla yaratıldıgı, 85 yıldır da bu yanlışlarda israr edildigi, birinci sınıf demokrasi dışlandıgı için ayakta kaldıkları pek öyle akıl edilmez.

Bu yanlışlardan biri:

"Türk var, Kürt yok!"

Türk ulus devletini yaratmak için, üniter bir devlet kurmak için Kürtleri yok saydık, Kürtçeyi yasakladık. 1925de çıkardıgımız şark Islahat Planının 41. maddesinde Dogu ve Güneydogu illeri tek tek sayıldıktan sonra şöyle denir:

"Hükümet ve belediye dairelerinde ve diger kuruluşlarda, çarşı ve pazarlarda Türkçeden başka dil kullananlar, hükümet ve belediyenin emirlerine aykırı davranmakla suçlanacak ve cezalandırılacaktır."

Canip Yıldırımın Anılarından 1930lara ilişkin bir bölüm:

"Türkçe konuşmayanlara para cezası verildigi yıllar... Öyle bir hız verdiler ki bu işe, artık köylü şehire gelmemeye başladı. Diyarbakırın kenarında yakın köyler var, fakir köyler... Bunlar geçimlerini saglamak için yogurdu ayran yapar, bu ayranı getirirlerdi eşek sırtında, sokaklarda bagırırlardı, Hayde dev hayde dev!(Hadi ayrana gel, ayrana gel) diye... Belediyenin zabıtaları bunları alır götürürlerdi, haydi bakalım para cezası..."(Taha Akyolun köşesi, Milliyet, 11.10.08, s.21)

Bu yasak bitmedi.

12 Eylül askeri yönetimi de 1980lerin başında Kürtçe yasagını tekrarladı.

Daha bu yakınlarda, Diyarbakırda bir genç 12 Eylülün Kürtçe yasagını şöyle anımsıyordu:

"15-20 yıl OHAL ile(Olaganüstü Hal ile) yaşadık. PKKnın ilk başlama yıllarında, Kürtçenin yasak oldugu dönemde insanımız fırından ekmek isterken, Kürtçe, Jimınra bı nan bıde bı Turki derdi. Yani Bana bir ekmek ver, ama Türkçe diyorum! Böyle bir yasak olabilir mi? Devlet bizim yaşadıgımız acıları anlamalı..." (Mine şenocaklının Diyarbakır Izlenimleri, Vatan, 22.10.08, s.19).

Bu acılar bugün de sürüyor.

Devlet bu acıları anlamadı.

85 yıldır anlamadı.

Belki de anlamak işine gelmiyor. Belki de rejim üzerindeki agırlıgını sürdürmek için bu düşmanlara ihtiyacı var. Belki de demokrasiyi bu yüzden sevmiyor. Demokrasi ve hukuk tam anlamıyla gelirse, ayrıcalıkları elden gidecek diye korkuyor. Belki de bu nedenle 85 yıllık yanlışlarda israr ediyor.

Kürt meselesinde oldugu gibi, 85 yıllık bir yanlışı daha var Cumhuriyet devletinin.

Bu da laiklikle ilgili.

Bunca yıl öylesine militan bir laiklik tarifinde inat etti, öylesine laiklik uygulamalarının altına imza attı ki, demokrasilerde vazgeçilmez olan bazı bireysel hak ve özgürlükleri çignedi.

Bir başka deyişle:

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, geçen 85 yılda, Kürt meselesinin yanına bir de Laiklik sorununu koydu. Türkiyenin bölünmez bütünlügünü korumaktan söz ede ede, irticayla mücadele diye diye birinci sınıf demokrasi ve hukuk devletine kapıyı kapattı bu ülkede...

Bugün de kapatmaya çalışıyor.

Çünkü demokrasiden korkuyor.

Hukuktan korkuyor.

Ve bu korkular onca yıldır Türkiyeyi kanatıyor; maddi ve manevi açılardan tüketiyor; refah ve kalkınma yarışında ayakbagı oluyor.

Bu korkulardan kurtulmak lazım.

Türkiyenin önünü açmanın yolu, Cumhuriyet devletini birinci sınıf demokrasi ve hukukla tanıştırmaktan, bunun için de öncelikle Kürt ve laiklik sorunlarını çözüm rayına oturtmaktan geçiyor.

85 yılın sonundaki umumi manzara böyle.

Parlak degil.?

Daha fazla bir söze gerek olmadıgını ifade ederek bir iki saplama yapmak istiyorum.

Ülkemizde yeni  bir ANAYASA ya ihtiyaç var. Özgürlükçü, korkulardan arındırılmış bir hukuk ve yasa sistemi.

Bu sistem mutlaka kurulmalıdır.

Bu olmazsa daha çok göz yaşı akar bu ülkede.

Ülkemizde huzur ve birlikteligin saglanabilmesi için nice 29 Ekimlere diyor, milletimizin Cumhuriyet Bayramını kutluyorum.

Yaşasın Cumhuriyet, yaşasın Demokrasi!...

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yazarlar Haberleri