Barış Pınarı Harekatı Ve Rojova

.

Bilindiği üzere top yekun  Türkiye, Suriye’den ülkemizi tehdit eden terör belasına karşı amansız bir mücadele vermektedir.  Ayrıca,  ulusal güvenliğinin gereği olarak ve ticari hayatının ana damarlarını ve boru hatlarını güvenceye almak, bölge halkını terör örgütlerinin ve ABD'nin hegemonyasından kurtarmak, sınır ötesinde güvenlik bariyerleri oluşturmak için “Barış Pınarı Operasyonu”nu yapmak zorunda kalmıştır.

Bu güne kadar sıcak çatışma olmadan diplomasinin tüm kanallarını kullanarak sorunları çözmeye çalışan Türkiye'nin muhatapları sorumluluklarını yerine getirmemiş, tüm kapıları kapatmıştır. Tek ve son seçeneğimiz sıcak çatışma kalmıştır.

“Suriye’de ne işimiz var? “diyenler, bu ülkenin gerçeklerini görmek istemeyenlerdir.

Artık Mehmetçiğimizin ve Peygamber ocağı olarak tanımladığımız gözbebeğimiz ordumuzun havada karada ve denizde seferde olduğu bilinciyle; siyasi hesapları, hırslarımızı, siyasi görüş ayrılıklarımızı bir kenara bırakarak, vatandaşlık bilinci ve olgunluğuyla yurt içinde sükunetin sağlanmasında her türlü katkıyı sergilemeliyiz.

Bugünden itibaren hain terör örgütlerinin yurtiçinde bulunan sempatizanları, üyeleri, etki ajanları, militanları, uyuyan hücreleri ve her türlü organları; orman yangınları, kundaklamalar, sokaklarda kışkırtıcı davranışlar, parti binalarına saldırılar, siyasi suikastlar, hassasiyetleri kaşıyıcı davranış ve saldırılar, sosyal medyada yanıltıcı ve yanlış paylaşımlar gibi pek çok hain faaliyetlerle toplumu hareketlendirmeyi, iç karışıklık ve hatta iç çatışma ortamını hazırlamaya büyük gayret gösteriyorlar. Toplumu hareketlendirmeye yönelik olarak şehrimizin kalabalık meydanlarında harekete geçmesi muhtemel provokatörlere karşı uyanık olmalıyız.

Amerika ne yapacağını şaşırmış vaziyettedir. Hem Suriye’den çekiliyor, hem de hala teröre destek vermeye devam ediyor. Trump, seçimlere hazırlanıyor. Onların planı ne olursa olsun Allah’ın planı devreye giriyor.

YPG-PYG-PKK terör örgütlerine karşı yapılan operasyonu, başta HDP olmak üzere CHP de savaş olarak lanse etmeye çalışıyorlar. Çünkü savaş olarak nitelenmesi terör grupları için bir onur olacaktır. Halbuki savaş, düzenli ordu ya da devletler arası yapılır. Bu yüzden savaş deyimine karşı taraf sahip çıkmaya çalışıyor.

Rojova hayali ile Kuzey Suriye’de oluşturulmak istenen sözde Kürt devleti; İsrail planı olup ABD ve AB destekli bir projesidir. Bu proje ile Türkiye’nin Ortadoğu ile irtibatının kesilmesi, sözde Kürt Devletinin kurulması halinde daha sonra buraların İsrail emellerine hizmet etmesi planlanmıştır. Bu zamana kadar devlet kuramayan Kürtlerin bir kesimi, Kürt Devleti kurma bahanesiyle kandırılmaktadır. Oysa bazı  tarih araştırmacılara göre de Kürtlerin, Türkmen, Yörük soyundan geldiği iddia edilmektedir. Böl, parçala taktiğini İngilizler sürdürmüşlerdir.

Arap milleti ile aramızdaki sorun devletler nezdindedir. Çünkü Arap Milletinin yönetimi hep dış kaynaklı yönetimlerle idare edilmektedir. Bunu Arap halkı bilmekte ve Türklere karşı tarihi dostlukları ve sevgileri bulunmaktadır. Yani Arap halkı, Osmanlı’ya karşı olmamış, ancak tasvip etmedikleri içlerindeki güçler idareyi ele geçirmiştir. Bu yüzden Arap Birliği de halen Suriye Barış Pınarı Operasyonuna karşıdır. Halbuki Yemen ve Mısır’ın durumu ortadadır. Bu durum Arap Birliğinin yüz karasıdır.

Panikte olan YPG-PYG-PKK terör örgütleri, DEAŞ mahkumlarını serbest bırakmıştır. Suriye ve Rusya ile görüşmeler yaparak anlaşmaya çalışmaktadır. NATO ve AB ise aslında Türkiye’nin yanında olması gerekirken iki yüzlü davranmaktadır. Ama Türkiye bütün bu olumsuzlukları göz önüne alarak operasyona başlamıştır. ABD şimdiden ülkemize yaptırım kararı almıştır.

Operasyon başarılı ve planlandığı  şekilde sürdürülmektedir. Düşmanlarımız bu başarı karşısında şaşırmışlar ve kıskanmaktadırlar. 8 günde yaklaşık 700 terörist etkisiz hale getirilmiş ve niceleri de teslim olmuştur. Ordumuz operasyon bölgelerinde hüzünlü ve mutlu olaylar yaşamaktadır. Bunlardan yaşanmış örnekler verelim:

Miraç Emir Binbaşı Anlatıyor :

Operasyondayız bir çocuk koşa koşa geldi arkasından dedesi ve Nenesi tutmaya çalışıyor tutamıyor kollarını açmış bana koşuyordu. Önce sarıldı dizlerim üzerine çöküp sıkıca bende sarıldım heyecanla Bir şeyler söylemeye başladı. Ellerini açıp Muhammed diyor tebessüm ediyordum ama çocuğu anlayamıyordum. Yine aynı cümleleri kuruyor gözlerinden yaş akıyordu ama mutlu görünüyordu. Yine anlamadım 3 üncü defa yine aynı cümleleri kurdu. Geriye dönüp Askerlere seslendim dilinden anlayan var mı bir ses ben anlıyorum komutanım dedi. Yanıma gelip çocukla konuştu, çocuk ona heyecanla bir şeyler anlattı. Gözlerinden yaş akıyordu, sonra Abdullah uzmanının da gözleri yaşardı. “Komutanım çocuk anne, babasını, ablasını ve 2 abisini hava saldırısında kaybetmiş, sonra her gün dua etmiş, bir sürü dua ettim diyor, Hastaneden çıktıktan bir süre sonra da rüyasına efendimiz Hz. MUHAMMED (SAV) girerek kapılarını çalmış ve “ordumla geleceğim, çocuk sil göz yaşlarını” demiş. O gün bugündür çocuk hep bizi bekliyormuş. Çocukta Bana ne olur komutanım Efendimize söyle çayımız ekmeğimiz var bize gelsin” Demiş. Ağlayarak benden istediği buymuş. çocuğa cebimden çıkarıp bayrağımızı verdim.  O zaman daha iyi anladım biz İslamın son umuduyuz ve biz seçilmiş bir milletiz.

Rabbim Sen İslam’ın Son Ordusu Olan Türk Ordusunu Muzaffer Eyle.

Yine başka bir olay:

Tel-Abyad da operasyondaki bir aslanımız 2. gece dinlendikleri 1-2 saatlik sürede mesaj atmış. Durumumuz iyi, moralimiz yüksek diye.

Sonra da aşağıdaki satırları yazmış.

Okurken gözyaşlarımızı tutamadık.

Köye yakın mevzilerde çatışma bitmişti. Teröristler arkalarında silah mühimmat ne varsa bırakmış, köydeki ahalinin yiyecek ve içeceklerini de alarak iç bölgelere kaçmış. Köye girdiğimizde çocuk ve kadınların ağırlıkta olduğu bir kalabalık güvenli olduğunu düşündükleri bir evde akıbetlerini hep birlikte beklerken kapıyı açtık.

Türkler geldi diye çocuk çığlıkları karşıladı bizi.

Uzatmayayım, hepsine kumanyamızdan dağıttık. Belli ki örgüt halkın açlığını pek önemsememiş, onları üzerlerine strateji kurgulanacak piyonlar olarak gördüklerinden, beslenmelerini pek dikkate almamışlardı.

Tüm çocuklar açlığın verdiği çaresizlikle verdiğimiz kumanyaları hızlıca yemeğe başlamıştı ki, gözüm kenarda oturan yay kaşlı hafif çekik gözleri altında yüzü yaşından çok daha olgun bir çocuğa takıldı alaca karanlıkta.

Birşey yemiyor, kenarda sessizce oturuyordu.

Bu hali dikkatimi çekti. Acaba karnı tok mu diye geçirdim içimden. Oğlum gözümün önüne geldi. Yanına gidip adını sordum.

"Haydar Ali" dedi.

Sevmez misin verdiklerimizi dedim.

Severim dedi.

Neden yemiyorsun dedim.

12 yaşındaki çocuk, 12 sene düşünsem aklıma gelmez bir cevap verdi ki, önce benim, sonra tüm tüm timin gözlerinden yaşlar süzüldü.

"Siz Resulullah’ın ordususunuz. Açlıktan ölüp Allah'ın huzuruna varsam, çocuğum Allah bana hesap sormaz ama sizin kumanyanızı yersem siz bir karış geri kalsanız bunun vebalini ödeyemem." dedi.

Ellerim titreyerek tuttum yanaklarını iki elimle.

Alnından hem öptüm, hem de kokladım.

Ye çocuk dedim, ye.

Ye büyü ki sen de bu orduya nefer ol.

Helal edin dedi.

Bütün tim sanki cenazede meftaya hakkını helal eder gibi "Helal olsun" diye haykırdı.

Haydar Ali yi köyünde bırakıp intikale devam ederken artık hiçbirimiz o köye girerken ki askerler değildik. Yola çıkarken içtiğimiz andı hatırladık. O kadar gurur duyduk ki yaptığımız işle, yorgunluğumuzu bile unuttuk. 1 Haydar Ali yi kurtardık.

Dualarınızı eksik etmeyin. Daha kurtarılacak Haydar Ali'lerimiz var.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yazarlar Haberleri